.
Merhabalar Efendim,
Satırlarıma başlamadan hürmetle ellerinizden öpüyorum.Allah'tan size sağlık, afiyet ile iyilikler,güzellikler içinde daha nice ömürler ihsan etmesini diliyorum.
Efendim, dün bir dostun daveti üzerine Eyüp Sultana gitmek üzere yola çıkmıştık. Hava oldukça rüzgarlı ve bulutlu...Eskilerin deyimi ile limoni... Haydarpaşa iskelesinden motorla Eminönüne oradan da otobüsle Eyübe gitmeyi planlamıştık.Denizde tıpkı gökyüzü gibi koyu gri... Bindiğimiz motor iri dalgaları yararak ilerliyor.
İstanbul'un denize bakan kıyılarını, puslu bir sonbahar görüntüsünde tablo gibi seyrediyoruz. Küçük kızım Gülşah'la üzerimize aldığımız şallara sıkıca sarılıyoruz.Ne güzel...Üşümeyi özlemişiz. Sonbaharda deniz yolculuğuda bir başka güzel oluyor. Eyüp Sultan'a bizi götürecek olan otobüsteyiz şimdi. Balat, Feshane ,derken...Bir çok güzel semti geride bırakıp,Eyüp'te nihayete eriyor yolculuğumuz. Otobüsten iner inmez A.H.Tanpınar'ın mısraları geliyor dilimin ucuna...Bursa'da Zaman adlı şiirinden, "Türbeler, camiler, eski bahçeler;
Şanlı hikayesi binlerce erin,
Sesi nabzım olmuş hengamelerin,
Nakleder yadını gelen geçene...
Bizi asırlar ötesine taşıyan bir iklime akar gibiyiz.
Bu mübarek mekana gelip te buraya adını veren,kudsiyyet kazandıran omübarek sultanı ziyaret etmeden onun ellerini öpmeden geçilirmi hiç.. Adımlarımız bizi oraya çekiyor.Adeta kucaklaşıyoruz mübarek Sultan'la Selamımıza selamla aşkımıza aşkla karşılık bularak.. İçimiz daha bir ferah ayrılıyoruz huzur'dan.. Eyübün tarihi dar sokaklarından geçerek,Ümmi Sinan Hz.lerinin mekanına doğru yürüyoruz bu kez.Yokuş yukarı çıkarken, hemen yolun bitiminde çıkmaz sokakta ahşap,bahçe içinde şirin bir yer.. Külliye,bahçe içinde iki ahşap binadan oluşmuş. Bahçede ağaçlar, çiçekler ve küçük bir havuz var.Türbenin bulunduğu ahşap binaya Besmeleyle giriyoruz. Bu arada bir grup turist rehberleri eşliğinde tekkeyi dolaşıyorlar. Girişte küçük bir hol, büyükçe bir odaya açılıyor. Odanın ortası ahşap parmaklıkla çevrili semazenlerin döndüğü aşk meydanı...Yerler kırmızı halı döşeli. Girerken ayakkabılarımızı çıkartıyoruz elbette. Odanın sol köşesinde bir kapı var.Türbelerin bulunduğu odaya girilen... Kapının üzerinde yazılı mısraları okuyoruz...
"Bu mekan aşk mekanıdır, edep meydanıdır."
"Müridi rahı aşka kıblegahı aşıkandır bu;Edeple gir,gözün aç,türbe-i Ümmi Sinandır bu..."
Heyecanla dualar ediyoruz. Edepli olmayı nasip et Allah'ım diyerek..B asamaklardan iniyoruz Ümmi Sinan Hz.lerinin ve yakınlarının bulunduğu odaya... öyle sıcak karşılanıyoruz ki... Dostça...Hani çok sevdiğiniz biri ziyaretinize gelir, kollarınızı açar onu kucaklarsınız... İşte öyle bir şey. Kırk yıllık dost gibi... Hazret, 1500'lü yıllarda yaşamış, 1568 yılında 83 yaşında Hak'ka göçmüştür.Tasavvuf tarihine yazılmış menkıbelerinden birini Hayat Nur Hanım'ın billur sesinden dinliyoruz. Ümmi Sinan Hz.leri ledün ilmine sahip bir gönüller sultanıdır.Zamanının alimleri onun ilmini idrak edememişler. O vaktin şeyhül islamı Ebussud Efendide ilmi ile mağrur bir zattır. Ümmi sinan Hz.lerini anlayamadığı ,ledün ilmini idrak edemediği için,onun arkasından nahoş laflar ediyormuş. İlim sahibi olmak başka,İrfan sahibi olmak başka... Müridan bundan rahatsız olmuşlar.Ebussuud ile görüşmesini bu işe bir son vermesini istemişler Hazretten.Sırf müridanın hatırı için Hazret kalkıp gitmiş Ebussuud Efendiye...Bir sorunu olduğunu şeyhülislama danışmak istediğini söylemiş önce görüşmek istemese de bu söz üzerine kabul etmek zorunda kalmış. Hazret kendisine şu suali sormuş; Cenab-ı Hak'kın ilminin yanında bütün insanların ilmi ne kadardır ? Bunu bana gösterebilirmisin. Ebussuud kocaman bir daire çizmiş,Bu Allah'ın ilmi dairenin ortasına bir nokta koymuş. Bu da bütün insanların ilmi demiş. Peki demiş Hazret o noktada siz kendinizi ve ilminizi gösterebilirmisiniz diye sorunca Ebussuud ne diyeceğini bilememiş. Hepimiz onoktada hiçiz sadece hizmete devam ediyoruz. demiş Hazret . O günden sonra ,Ebussuud Efendi Hazret hakkında kötü söz söylememiştir sanırım...İsviçre'den gelen bir grup var aramızda ,İslam'ı seçmiş.İçlerinden PETER adlı bir bey, Biz Kuran-ı Mesneviden öğreniyoruz. diyor. Tasavvuf müziği eşliğinde ilahiler söyleniyor.Semazenler dönüyor. İsviçreli Müslümanlar her hafta toplanır, Mesneviden bölümler okur, İlahiler söyler, aşkla Allah,ı zikreder sema ederlermiş...Onların bu aşkı, coşkusu bizi duygulandırıyor.
Kızım "ANNE ONLAR bizden daha çok dinimizi yaşıyorlar seviyorlar" derken gözyaşlarını tutamıyor. İstemeyerek ayrılıyoruz o sıcak mekandan... Bu kez gece manzaraları seyrede ede evimizin yolunu tutuyoruz...
Selam, sevgi ve saygı ile...ellerinizden öpüyorum.
Fatmagül...
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Fatmagül Hanım,
İnanılmaz güzellikteki mailiniz bizi aldı, İstanbul’a, Eyüb’e, Ümmi Sinan dergahına götürdü. Üslup o kadar canlı, o kadar güzel ki sanki biz de oradaydık. Allah sizden razı olsun. Mailinizde insanın öğreneceği, hissedeceği o kadar çok husus var ki. Önemli olan bir manevi büyüğün huzuruna girildiği zaman bunun şekli bir husus olmaktan çıkarılarak, bir aşk, bir niyaz haline getirilmesi. Yoksa o aşk, o birliktelik, o müstesna güzellik yaşanmıyorsa şeklen orada bulunmak neye yarar? Sadece ben oraya da gittim, buraya da gittim diyerek acaba kendi kendimizi kandırmış olmaz mıyız? O manevi irtibat, o titreşim, o aşktır güzel olan. Bunu mailinizde o kadar güzel belirtmişsiniz ki insan o maili defalarca okusa yine doyamaz. Sizi yürekten kutlarım. Allah feyzinizi artırsın.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.