Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Medeni ilişkiler kurabilmek.
Gönderen : Sabri Babadan Sohbet
Tarih : 3/19/2017 12:19:40 PM


.




SABRİ BABA İLE GÖNÜL DOSTLARININ BİR SOHBETİ


KONU: MEDENİ İLİŞKİLER KURABİLMEK


Medeni İlişkiler Kurabilmek





(Bir Gönül Dostu, gittiği bir yerde, asabi bir görevliye nazik bir yaklaşımla; işinin zorluğunuı kastederek “sizi anlıyorum” demesinden sonra görevlinin sakinleştiğini söylüyor.)





Sabri Tandoğan Efendi Hz.: Bir kimseyle yavrum, bir diyaloga girişeceğin zaman, evvela onunla müşterek bir şey tasarla. Müşterek bir fikir, duygu, düşünce, hatıra… Bir şey. Ama müşterek olsun. Meselâ “Sizi anlıyorum. Size saygı duyuyorum. Sizinle hemfikirim.” dediğin zaman tamam. Yani müşterek bir konuyla başlamak lâzım.





— Efendim, iltifatla başlayabilir miyiz? Meselâ çok şıksınız gibi bir şey diyerek.





Sabri Tandoğan Efendi Hz.: Yavrum o biraz sosyetik, Nişantaşı işi. (Gülümsemeler) Halk işi değil yani. Anadolu’da köylü kadınlar birbirlerine, “Ay şekerim, ne kadar şıksın!” demez. (Gülüşmeler) Düşünülürse, herkesle müşterek taraflar bulunabilir. Getirin siz bana bin kişi, sırayla dizin arka arkaya ip gibi, ben o bin kişiyle ayrı ayrı, müşterek taraflar bulabilirim. Meselâ ben artık yılların tecrübesiyle, bir kimsenin Fenerbahçeli olup olmadığını anlıyorum. Bir kimseyle, böyle bir diyalog kurmaya ilk başlayacağım zaman, “Sen de Fenerbahçelisin değil mi?” diyorum. “Hee” diyor. (Gülüşmeler) O zaman, “Biz akrabayız.” diyorum. Bitti işte, bağ kuruldu.





— Efendim, müsaadenizle. Şimdi bu kadar güzel izah ediyorsunuz ki insanlar arası ilişkileri, sosyal münasebetleri... Meselâ diyelim ki bir akrabamız var veya arkadaşımız, komşumuz. Diyelim ki size tepeden bakıyor, sizi küçümsüyor, her şeyin iyisine kendini lâyık görüyor. Yani bu tür insanla ilişki sürdürülebilir mi?





Sabri Tandoğan Efendi Hz.: Bence sürdürülür yavrum. Ama ölçülü, mesafeli ve dengeli bir şekilde. Meselâ ben hayatımda hiç kimseyle merhabayı kesmedim yavrum. Merhaba kesilmez. Ama ben herkesi de evime getirip başköşeye oturtacak da değilim yani müsaadenle. Ama selâmı sabahı kesmem. İlişkimi sürdürürüm. “Merhaba.”, “Merhaba.” “Nasılsın, Fener’in maçları nasıl gidiyor?” filan.





(Konu hayvanların fark edilmeyen özelliklerinden açılıyor)





— Efendim, bizim komşunun köpeği vardı. Diyordu ki ben ağladığım zaman o da ağlıyor.





Sabri Tandoğan Efendi Hz.: İnanırım yavrum, inanırım. Biz hayvanları kendimize göre yorumluyoruz. Çok büyük hata bu. Meselâ hepimiz çocukluğumuzdan beri duymuşuzdur, “Aman canım bırak şu kedileri, kedi nankördür.” Münir Bey diyor ki, “Kedi nankördür demek çok günahtır, kedi mukaddes bir hayvandır, nankör değildir. Kedi, rızkının Allah’tan geldiğini bilir.” Dikkat buyurun. “Rızkının Allah’tan geldiğini bilir.” diyor. Kedi, kendisini sevdirmek istediği zaman sana yaklaşır. Sen sevmek istediğin zaman sana yaklaşmaz. Yani kedi kimseye eyvallah etmez. Ama köpek öyle değil. Bir köpeğin iki kere karnını doyur, ondan sonra tekme at, tükür, küfret, köpek gene gelir sırnaşır. Çünkü iki kere karnını doyurdun ya, onu senden bilir.





— Ama ona da yazık değil mi Efendim?





Sabri Tandoğan Efendi Hz.: Yavrum biz bir şey demedik ki. Tekmelemedik, zehirlemedik. Kedi diyor ki, “Benim rızkımı veren Allah’tır.” Eyvallah etmiyor. “Sen vermezsen, Allah’ım verir benim rızkımı.” diyor. Ancak çok dindar, çok mûtekit insanlardaki aşk halindeki inançla söyleyecekleri sözü, kedi, fiilen söylüyor. Meselâ rahmetli Rânâ anlatmıştı. Bir gün onlara misafir gelecekmiş, karşı taraftan, Rânâ çocuk daha. O zaman İstanbul’da karşı taraftan misafir gelince birkaç gün kalınırmış. Adet öyleymiş. Yemekler yapılırmış, yataklar hazırlanırmış filan. Büyükannesi hamur yapıyormuş. Artık herhalde börek yapacak, açma börek. Bir kedileri varmış. Simsiyah… Gelmiş, şöyle kuyruğunu kaldırmış, büyük hanıma sürtünmüş. Yani o anda kedi sevilmek istiyor, okşanmak istiyor. O da misafir gelecek diye telaşlı, heyecanlı, “Hadi git pis Arap!” demiş. Kedi çıkıp gitmiş, bir daha girmemiş içeriye. Ev halkını özlediği zaman karşı komşunun damına çıkarmış, oradan böyle bakarmış. Bunlar ellerinde et, ciğer, yalvarırlarmış, “Haydi Arap gel, haydi bizi affet, biz kabalık yaptık!” Hayır. Bir daha gelmemiş. Çok kırılmış. Söylediği söz de bu, “Haydi git pis Arap.”





Hayvan deyip geçiyoruz ama o hayvanların da öyle bir iç dünyası var ki. Onun için bence bir hayvanı kırmanın, incitmenin, üzmenin cezası da ahirette sorulur insandan yavrum. Hayvan deyip geçmeyelim. Çünkü hayatta hayvandan daha aşağı insanlar var. Kur’an’da onlara “Belhüm Adâl” deniliyor. Hayvandan daha aşağı demek…





Biz herkese karşı, bitki, eşya, hayvan, insan ayırımı yapmadan, hürmet, sevgi gösterelim. Yunus gibi, “Benim bir karıncaya ulu nazarım vardır.” diyelim.





Bütün hayatını insanca, efendice, gül gibi yaşayanlara ne mutlu. Onlar hem bu dünyada, hem de ahirette cennet hayatı yaşayanlardır. Bizler de edep, incelik, zarafet içinde bir ömür yaşayıp, bütün günlerimizi aşkla, ihlâsla, güzelliklerle doldurup, iki cihanımızı cennet edelim.





Sabri Tandoğan Efendi Hz.


Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]