Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Kaza ve kader.
Gönderen : Özden
Tarih : 3/22/2017 1:42:20 PM


.




Butun gonul dostlarina sevgilerimi sunarak basliyorum bugun. Az once Hulya Hanimin yazisini okuyordum ki ; kendi hayatimda buna benzer yasadigim korkulu gunler, panikler aklima geldi.



Bundan tam 20 yil onceydi. Istanbul’da ogrenci oldugum zamanlar , haftasonlari Bursa’ya gitmek icin Adalar – Yalova vapurunu kullanirdim. Yine bir Cuma aksami okul cikisi 6.15 vapuruna yetistim. Mevsim kis, hava soguk ve yagmurlu. Ben en son binenlerden oldugum icin vapurda ic kisimda oturacak yer bulamadim. Ust kata ciktim Burun kisminda filikalarin oldugu yari acik yerde bir yer buldum, oturdum. Paltoma sarindim, yanimda olan kitabimi cikarip okumaya basladim. Az sonra vapur haraket etti. Yavas yavas geride bembeyaz kopukler birakarak karanlik denizin uzerinde suzulmeye basladi. Ancak birkac dakika sonra, Sarayburnunu doner donmez siddetli bir ruzgar ile karsi karsiya kaldik. Acildikca, sert esen ruzgar etkisini iyce gostermeye basladi. Tam onden geldigi icin, dalgalar kocaman kocaman kabariyor, gelip vapurun tam burnuna carparak dagiliyorlardi. Vapurumuz bir findik kabugu gibi sallaniyor , hop oturup hop kalkiyordu. Bu arada benim siramda karsilikli oturan insanlarin konusmalari yavas yavas panik halini almaya baslamisti.


Hemen yanimda bir yasli teyzecik oturuyor, sakince boynuna doladigi yunu ve elindeki sislerle orgu ormeye calisiyordu. Tam karsimda iki cocuklu bir aile vardi. Hanim bastan yavas sesle kocasina cikismaya baslamis, ancak dalgalar siddetlendikce onun ses tonu da yukselmisti. Bu havada vapurla Yalova’ya gitmek kocasinin fikri olmaliydi ki surekli ”Senin yuzunden oldu, ne hallere geldik, bogulacagiz simdi” diyerek soyleniyordu. 6-8- yaslarindaki cocuklar icin ise durum cok eglenceliydi. Durmadan “hooop –guum” diye bagiriyor, her dalgayla birlikte kahkahalar atiyor, lunaparktaymiscasina egleniyorlardi. Capraz karsimda oturan iki beye, yanlarindaki iri yari daha yaslica bir adam denizcilik anilarini , yakalandiklari firtinalari, olumlerden nasil kurtuldugunu anlatiyordu. Anlasilan yillarca kucuk balikci teknelerinde kaptanlik yapmisti. Yavas yavas Heybeliada’ya yaklasiyorduk. Artik sinirleri iyice gerilmis olan kadin “hadi Heybeli;de inelim” diye tutturdu. Kocasi olabildigince sakin ve alttan alan bir ses tonu ile “Canim burada tanidik kimse yok, kalacak yer yok, otel bile yok, aksam vakti napariz, zaten bir saat gecti tam yari yoldayiz, bir bu kadar daha sabretsen Yalova’ya geliriz. Zaten geri donmeye kalsak da ayni yol…..” diyerek ikna etmeye calisiyordu ama bosuna…Kadin daha Heybeli iskelesine dogru yonelince ayaga kalkti “Ben iniyorum siz naparsaniz yapin” dedi ve merdivenlere yurudu gitti. Kocasi arkasindan ‘dur gitme!!’ dediysede dinlemedi. Adamcagiz kalan bavullari ve iki cocugu toparlayarak guc bela arkasindan asagiya indi..Iskeleye yanasmak cok zor oldugundan halatlarla tutturulan iskeleden kadinin onden, adam ve cocuklarin arkadan Heybeli’ye guc bela ayak basislarini izledim goz ucu ile. Daha karsilasilan ilk firtinada ben iniyorum siz naparsaniz yapin demek!!!. Bu mu olmaliydi evlilik.? Paylasma,? hayat arkadasligi?. Kitabimin sayfalarina gomulmus dusunuyordum. Bu arada cocuklarin sesi hala geliyordu “ inmeseydik ya cok guzeldi” korku denilen sey goreceli demek ki!!


Karsimda outran kaptan bilgic tavirlariyla konusmaya devam ediyordu:” Bu denizi iyi bilirim, Simdi Buyukadadan sonra burnu Yalova’ya dogru donunce daha da siddetlenecek firtina. Bir kere bir gemi batmisti burda boyle bir gunde” diger iki adam sapsari olmus bir yuz ve kocaman acilmis gozlerle onu dinliyorlardi.. Boyle zamanlarda cok bilse de, dogrusunu bilse de insan , kendi nefsini tatmin ugruna baskalarini boyle tedirgin etmeli miydi? Yoksa olumlu yaklasumlarla onlari sakinlestirmek miydi dogru olan ?


Cantamdan bir sekersiz biskuvi cikarip isirdim. Eger cok sallanirsak midemi tutsun diye, Kitabimi kaldirip cantama koydum, Bir biskuvi de yanimdaki teyzeye uzattim gulumsiyerek.


Gercekten de Buyukada’yi gecer gecmez sallanti ve dalgalar siddetlendi. Artik sular ve serpintiler ikinci kata vuruyordu, yerlerde sular akmaya baslamisti. Islanmaya baslayinca çantami sirtima vurup kalktim. Teyze telasli bir sesle “nereye gidiyorsun” diye sordu. “ Iceri gidecegim teyzecigim, burasi cok islandi , sular uzerimize geliyor, oturcak yer olmasa da orasi hem kuru hem sicak” diye cevap verdim. “Basindan beri cok sakin ve korkusuz oturup kitap okuyorsun. Bunun bildigi vardir ki korkmuyor dedim kendi kendime, sana guvendim oturuyorum burda, nereye gidersen beni de gotur” dedi. Guldum “tamam teyzecim hadi gel”diyerek elinden tuutum, esyalarina yardim ettim, birlikte iceriye girdik. Icerisi hinca hinc dolu, genc bir ogrenci arkadastan rica ettim teyzeye yer verdi. Onu oturtup yanina da cantalarimi koyup uzerine ben oturdum. Tatli bir sohbete basladik. Bu arada fenalasanlar icin doktor anaonsu yapiliyor, insanlar oturduklari yere daha cok yapismislar… Biz Yaradan Rabbim’e sigindik, teyzecikle birlikte bir hos sohbet, bir muhabbet Allah’in da izniyle Yalova’ya vardik. Yine el ele tutustuk, zorla tutulan iskelerden kolayca gectik. Onu almaya gelen evlatlarina teslim ettikten sonra Bursa’ya dogru yoluma devam ettim. Iste firtinali bir hayat yolculugu… Panikleyecek cok sey vardi. Umursamazlik edemezdik. Ancak tedbirlerimizi almaktan baska yapacak hicbirseyimiz yoktu. Bir de Rabbim’e dua etmek , boyun egmek, herseyi sahibine teslim etmek, kaza ve kadere iman edip , senden gelen her sey guzeldir diyebilmek.



Ikinci bir hatira ise tam yedi yil onceden; 17 Agustos 1999 sabaha karsi saat 03.05 Buyuk Marmara depreminden hemen sonra…. Annemlerin yazliktayiz, Gemlik Korfezi’nde… depremin butun siddetini hissediyoruz. Kizlari alip asagiya iniyoruz. Ise bakin ki deniz kenarina gidiyoruz evlerden uzak diye. Kisa bir sure sonra annemin aklina rahmetli Buyukbabam geliyor. Bizden biraz daha otede bir giris katinda oturuyor. Sahilden yuruyerek onun evinin onune gidiyoruz. Bakiyoruz balkonda yok. Sesleniyoruz cevap yok. Bahceye girip cama vutuyorum. Yine cevap yok. Annem “birsey olmasin sakin “diyor. Yan tarafa gecip hem seslenip hem cama vuruyorum. . Neden sonra kapi aciliyor, Buyukbabam balkonda beliriyor. “Ne ariyorsunuz burada” diyor. “Deprem oldu duymadin mi, herkes disarda” diyoruz. Gercektende disarsi ana baba gunu. Kumsal yollar gunduzden daha kalabalik. Coluk cocuk bagrisip kosusuyor. O sakince “ Duydum , Napalim Allah’in isi. Baktim evde bisey yok. Saglam. Duami ettim, yattim yeniden. Uyumam lazim benim. Sizde gidin evinize” diyor. “Ama evler tehlikeli olabilir hadi sende gel disari” diyoruz. “Deniz kenari daha tehlikeli, bisey olmaz. Eger vakit saat geldiyse yatagimda emaneti teslim ederim ben. Kacmanin faydasi yok. Hadi sizde gidin” diyor. Iyi geceler dileyip yatmaya gidiyor ciddi ciddi. Oylece kaliyoruz orda… Bu arada cok sevgili akrabamiz Huriye ablayi goruyorum az ileride elinde bir surahi bir bardak. Herkese su dagitiyor. “Korkmussundur hadi ic bir yudum…. Su istermisin…” diyerek . Huriye ablanin evi 4. katta nasil indi bu karanlikta? Hadi indi surahiyi bardagi nasil akil etti, buldu da aldi.? Neden su veriyor insanlara.? Bizi goruyor, herzamanki gibi insani rahatlatan gulusyle “biraz su istermisiniz korktunuz mu?” Diyor. Sonra “Allah yardim etsin, cok sukur elhamdulillah. Bak bir sey yok hadi cocuklara biraz su ver” diye uzatiyor bardagi.. Soruyorum nasil buldun aldin suyu diye. O guluyor “ Sevaptir , insanlar korkmus " diyerek ha bire dolduruyor bardahi uzatiyor belki de hic tanimadigi insanlara...



Iste hayat gemisi boyle; kimi hemen pes edip iniveriyor asagiya ardina bakmadan,; geride kalanlara aldirmadan….. kimi parmagani saga sola salliyarak bimislik tasliyor ama pratikte hicbir faydasi yok hic kimseye, hicbirseye…… kimi sakin, vakur, kaza ve kaderin tecellisini bekliyor, tedbirlerini alip Rabbime siginarak,…. kimi elinden gelen herseyi paylasarak katiliyor insanlarin yasamina hep pozitif, hep guleryuzlu…Kimi dayanacak bir nokta ariyor kendine ayakta durabilmek icin…. kimileri herseye ragmen yarista…



Ne demis Ibrahim hakki Hazretleri;



Hakkin olacak isler


Bostur gam-u tesvisler(telas)


Ol hikmetini isler


Mevla gorelim neyler


Neylerse guzel eyler




Bir bilimadaminin sozu; “Bana bir dayanak bulun dunyayi yerinden oynatayim “


Evet kaldiracin bir ucunda dunya bir ucunda biz. Ya dayanak , o, imanimiz elbette.


O zaman ne bekliyoruz …


Rabbim yardimcimiz olsun…




En icten saygi, sevgi ve hurmetlerle….



Ozden CICEK
Creative Wood Painting Lady
Dubai


www.ozdencicek.com


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Özden Çiçek,


Efendim, yine içimizde güller açtıran mailinize kavuştuk. Şükürler olsun. Bizler, isminizi görünce mutluluların en güzelini yaşıyoruz. Kendine has o harikulade üslubuyla Özden Hanım bize yeni dünyalar, yeni güzellikler getiriyor. Yazınız benim bir hatıramı canlandırdı. O meşhur 17 Ağustos depremi...Gecenin üçü. Telefon çaldı, karşımda İstanbul’dan doktor Berrin Hanım, “Efendim dedi, İstanbul sallanıyor, apartman sallanıyor, bütün komşular pijemalarıyla, gecelikleriyle sokaklarda. Biz ne yapalım?” Cevap verdim, “Yavrum dedim, bir çay demleyin için”.


Efendim, hayatta öyle olaylar var ki yapacağımız hiçbirşey yok. On gün önceydi. Çok sevdiğim, çok beğendiğim, saygı duyduğum bir insan bir yanlış anlamayla, bir yanlış değerlendirmeyle bana ebediyyen kırıldı. Allah şahittir, en ufak, zerre miktar hatam, kusurum yoktu. Ama ne yapabilirdim, elimden ne gelirdi? Sadece üzüntüyle köşeme oturdum ve Cahit Sıtkı’nın mısralarını tekrarladım:


“Ve birer kalp bıraktılar bize kırık


Ömrümüzce gözyaşı döktürecek”


Özden Hanım, hayatta öyle durumlar oluyor ki paniklemek bir telaş, asabiyet fırtınası gibi esmek sadece bize zarar veriyor. Yapılacak iş olanları sükunetle izlemek aklın, ilmin ve gönlün ışığında çareler aramak. Bazan demin verdiğim örnekte olduğu gibi öyle durumlar oluyor ki onlara dahi yer kalmıyor. Tek şey kalıyor, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleriyle beraber edep, incelik, saygı ve zerafet içinde


“Mevla görelim neyler,


Neylerse güzel eyler”


diyebilmek. Allah sonunu hayır getirsin diyebilmek, hüküm Allah’ındır diyebilmek, hepsi o kadar. Dedenizin davranışını büyük saygıyla karşıladım, Allah gani gani rahmet eylesin, nur içinde yatsın. Allah’ın rahmeti, Peygamberin şefaati üzerine olsun.


Efendim, şu dünya üzerinde hepimiz misafiriz, geldik, gidiyoruz. Ne olur biz başkalarını kırmayalım, incitmeyelim. Zerre kadar da olsa onlarda negatif duygular uyandıracak sözlerde, hareketlerde bulunmayalım. Hiç unutmuyorum yıllar önceydi. Rahmetli Osman Bölükbaşı çok mücadeleli, çok acı günler yaşadıktan sonra politikayı bırakmış, köşesine çekilmişti. Bir gün bir gazeteci kendisine sormuştu: “Efendim, mazinize dönüp geçmiş yılları hatırladığınızda ne hissediyorsunuz?” Rahmetli Bölükbaşı cevap vermişti: “İç dünyam Karacaahmet mezarlığına döndü” demişti. Bu söz beni yıllarca düşündürdü. Ama ben insanlar tarafından sürekli kırılan, incitilen, yıpratılan ben yine de diyorum ki


“Yıkanlar hatır-ı naşadımı şad olsun,


Bana namurad olsun diyenler bermurad olsun”.


Özden Hanım, bu yolda düştüğümüz yerden kalkacağız, yarışa devam edeceğiz. Bu bir manevi bayrak yarışı. Kimbilir bizi kıran, üzen, ağlatan, uykusuz bırakan insanlar belki görevli. Görevlerini yerine getiriyorlar. Önemli olan her kırılıştan, her yıkılıştan, her devrilişten sonra dimdik ayağa kalkabilmek ve olayın sebebini araştırmak. Sonra da bizi öldüresiye üzen, inciten o insanların tek istisna olmadan hepsini affedebilmek, bağışlayabilmek. Çünkü ölürken Ömer Hayyam gibi


“Sevginle gireceğim toprağa


Sevginle çıkacağım topraktan”


diyebilmek için başka çare yok.


Hiçbirimiz bu dünyaya yiyelim, içelim keyif çatalım, göbek atalım diye gelmedik. Hepimiz bir misyonla gönderildik. Önemli olan yaşanılan hayat içinde o misyonun gereklerini yerine getirebilmek. Biz bununla yükümlüyüz. Gerisi hikaye. Efendim, bizlere ab-ı hayat gibi gelen yeni maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygıların en içten gelenini sunuyoruz. Bizi duadan unutmayın...


Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]