.
NEDEN SUSUYORUZ?
Kıymetli yavrum,
Artık, Türkiye’de ne yazık ki bazı şeyler kayboluyor. Tepki göstermek, duygularını, düşüncelerini ifade etmek, söylemek, yazmak birçok kimse tarafından lüzumsuz addediliyor. Omuz silkiyorlar. Bana ne diyorlar. İyi ama, Nazım Hikmet ne diyor:
“Ben yanmazsam, sen yanmazsan, biz yanmazsak
Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa”
Ne yazık ki biz tepkisiz bir toplum olduk. Her konuda “bana ne” diyoruz. Geçenlerde Sabah gazetesinde bir haber çıktı. Bir gurup yaratık, Bilgi Üniversitesinde ibneler ve lezbiyenler klübünü kurmuşlardı. Hem de üniversitenin psikolojik danışma biriminden destek alarak. Bu sağın, solun, inanan inanmayan pek çok yazarına duyuruldu. İlgili üniversitenin bütün üst düzey yetkililerine duyuruldu. Bugüne kadar çıt çıkmadı. Şimdi de Hürriyet gazetesinden öğrendiğimize göre aynı rezil, şerefsiz, iffetsiz klüp Ortadoğu Teknik Üniversitesinde de kurulmuş. O üniversiteden mezun bir yaratık (bunlara insan demeye dilim varmıyor) gazeteye beyanat veriyor ve yaptıkları işin çağdaşlığın, ilericiliğin, aydın olmanın vazgeçilmez bir şartı gibi olduğunu fiyakalı cümlelerle anlatıyor. Böyle bir ortamda yaşıyoruz.
Bizler hepimiz ayrı ayrı, türlü türlü oyunlara getiriliyor, tuzaklara düşürülüyoruz. Gaflet içindeyiz. Uyuyoruz, fena halde uyuyoruz. Ama düşman uyumuyor. Sevr’i tekrar bizlere kabul ettirebilmenin telaşı, heyecanı, çırpınması içindeler. Ne olur, artık dost kimdir, düşman kimdir bilelim, uyanalım. Gerçekleri görelim. Bugün dünya biraraya gelse ikinci bir Mevlana çıkarabilir mi? İsviçreli balerin Christin Hanım, sanatıyla önce İsviçre’yi, sonra Fransa’yı, sonra İngiltere’yi, sonra Amerika’yı kendisine hayran bırakıyor. Amerika’dan davet alıyor, oraya gidiyor. Orda da kendini sanat çevrelerine kabul ettiriyor. Bir gün bir oyundan çıkıyorlar arkadaşlarıyla. Bir kafeye gitmek istiyorlar. Yolda bir bina görüyorlar. Değişik bir mimari. Christin Hanım merak ediyor, kapıyı açıp giriyor. Burası İslam Kültür Merkezi. Bir zat, Mevlana’yı anlatıyor. Eserlerinden örnekler veriyor. Cemaat huşu içinde, edeple, saygıyla onu dinliyor. Christin Hanım, o kadar heyecanlanıyor ki, gözlerinden yaşlar geliyor ve orada Müslüman olmaya karar veriyor. Bütün malını mülkünü satıyor, İstanbul’a geliyor. Fatih Camiinin karşısında küçük bir ev alıyor. Ve orada bir derviş hayatı yaşamaya başlıyor. Ne olur, Mevlana’ya dil uzatan sevgili kardeşlerim, İstanbul’a gitseler de Christin Hanımla bir görüşseler (şimdiki ismi Rabia Hatun). Ondaki Mevlana sevgisini görseler.
Ne olur bunu yapmayalım, ne olur değerlerimize saldırmayalım. Çünkü bir insanın yetişmesi hele bu çağda o kadar, o kadar, o kadar zor ki. Çocukluğumdan beri çırpınıyorum, gecemi gündüzüme katıyorum. Ne parada pulda, ne malda mülkde, ne siyasetle ticarette zerre kadar gözüm yok. Bütün amacım mana yolunda bir adım yürüyebilmek. Bazan dönüp bakıyorum da gördüğüm şu oluyor. Bir arpa boyu yol gitmemişim. Aman kardeşlerim, dikkat edelim, bir Yunus, bir Mevlana, bir Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri, bir Hacı Bayram, bir Şaban-ı Veli artık kıyamete kadar dünyamıza gelmeyecekler. Ne olur onları tanımaya, sevmeye, onlara saygı duymaya, onlara hayran olmaya ve onlardan istifade etmeye çalışalım. Bakın, ömrümüzden hergün bir yaprak kopuyor. Geriye ne kaldı bilmiyoruz. Mukadder akıbet ister istemez hepimizin karşısında. Kimbilir belki yarın, belki yarından da yakın. Yunus,
“Gelin canlar bir olalım”
diyordu. Bizler de sevgiyle, saygıyla, edeple, incelikle, tek istisna olmadan yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimizi Muhammedi bir aşkla kucaklayalım. Ve son nefesimizi verirken Allah’a ve Peygambere olan aşkımızı tekrarlayıp
“Sevginle gireceğim toprağa, sevginle çıkacağım topraktan”
diyelim. Kıymetli yavrum, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah Ondan Razı Olsun.