Kıymetli yavrum,
İçimizde uyuklayan ve uyanmak için bir temâs, bir ses, belki bir kelime bekleyen nice gerçekler vardır. Bunların yanında kafa ile öğrendiğimiz, hafıza yardımı ile saklamaya çalıştığımız bilgiler ne kadar sönük, ne kadar zavallı kalıyor. En olmayacak gibi görünen nedenlerle, bazen bir bakış, bir davranış, bir ses tonu ile birden düğümlerin çözüldüğü oluyor. Yıllarca önceydi. Bir akşamdı. Danıştay’dan çıkıyordum. O gün beni üzen, kıran, inciten bazı durumlar olmuştu. Çok zor yürüyordum. İçimde gittikçe büyüyen bir bezginlik, bir sıkıntı vardı. Dudaklarımda Yunus’un mısraı, mırıldanıyordum. “Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı” diyordum. Birden Danıştay’ın önündeki parkın bahçıvanının sesini duydum. Anadolu’nun o yiğit, o mert çocuğu, sevgili Mustafa “Merhaba Sabri Bey nasılsın?” dedi. Sesi yeni doğan güneşin ilk ışıkları gibi idi. Huzur veren, sükûnet veren, dinlendiren bir ses. O seste hiçbir sun’îlik, samimiyetsizlik, riyakârlık yoktu. Yeni yağmış kar gibi bembeyaz, tertemizdi. Birden içimin ışıdığını, aydınlandığını hissettim. Sıkıntılarım duman gibi dağıldı. Yok oldu. Kendimi çok ama çok güçlü hissettim. Düşünün efendim, bir hatır sorma deyip geçmeyelim. Bazen bir hatır sorma hasta insanı iyileştirir, mutsuz insanın içini ışıkla, renkle doldurur. Allah küçük şeylere büyük görevler yüklüyor. Bazen gurura kapılanlara dersleri âciz kullarla veriliyor. Ebabil kuşları, Kâbe’yi yıkmak için gelen Ebrehe ordusuna, küçük kızgın taşları minicik gagalarıyla fırlattılar.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.