.
Efendim,
Hepinizi selamların en güzeli ile selamlıyor, hayırlı günler diliyorum.
Bir rahmet gecesi ve ardından hayır ve bereket dolu bir Cuma günü... Adeta her taraf bir yağmurla yıkanmış hissi veriyor... İnşallah daha nice kandil günlerine ulaşmak ve bütün sevdiklerimizle birlikte o güzellikleri lâyıkıyla yaşayanlardan olabilmek hepimize lütfedilir.
Efendim, çok şükür bugün de Sayın Büyüğümüzle olan sohbet notlarını kaldığımız yerden sunmaya devam ediyoruz. İnşallah hayırlara vesile olur.
Sağlık, huzur, esenlik ve mutluluk dilekleriyle...
Çiğdem
SAYIN BÜYÜĞÜMÜZ SABRİ TANDOĞAN’LA KUR’AN-I KERİM’DEN BAZI AYETLER ÜZERİNE SOHBETLER-III
-Efendim, Kehf Suresi’ne adını veren Ashab-ı Kehf (Mağara Ashabı), halkını küfre çağıran devrin zalim hükümdarından kaçan ve bir mağaraya sığınan gençlerden oluşuyor. Bir de onlara yolda katılan çobanın köpeği var. Yani gençlerden oluşan bir gurup ve bir de köpek. Bunlar yıllarca mağarada ilâhi bir hikmete binâen uyutuluyorlar. Üç yüz küsur yıl sonra (kesin süre özellikle belirtilmiyor) uyandırılıyorlar ve sadece mağarada çok az bir gün kaldıklarını zannediyorlar. Mağaranın kuzeybatıya baktığı anlaşılıyormuş Ayette geçen güneşin mağaraya vuruş yönü ifadesinden ki bu özelliği daha sonra Afşin’de olduğu tespit edilen mağaranın özellikleriyle de doğrulanmış. Bu şekilde ağzı kuzey-batı istikametinde olan dünyada tek mağara imiş (Kaynak: Ahmet Eyicil, Afşin Ashab-ı Kehf).
Efendim, sormak istediğim bu gençlerin, haklarında inen bir Sure ile onore edilmiş olmaları, onlara dahil olan köpeğin de onore edilmesi, bütün bunlarla ilgili neler söylersiniz?
-Yavrum, hükümdara karşı çıkarak onun istediği gibi iman etmemek için gençlerin mevki, makam, servetlerini bırakarak mağaraya sığınması çok önemli ve kolay olmayan bir durum. O gençler bunu başarıyorlar. Bu yolda köpek de onları yalnız bırakmıyor. Adı da Kıtmir köpeklerinin. Burada Cenab-ı Hak demek istiyor ki “Bakın bir köpek bile iyilere tabi olarak kurtuluşa erdi, Ben size Peygamberler gönderdim ama siz hâlâ onlara tâbi olmamakta direniyorsunuz.”
Köpek deyip geçme. Münir Bey anlatmıştı: Bir gün bir veli zat uslanması için getirilen çocuğa nazar edeyim derken çocuğun topu kaçıp peşinden koşması üzerine nazar köpeğine ve annesine isabet ediyor. Sonra o hanım da, o köpek de kendi toplulukları içinde evliya oluyorlar. Köpek artık hiç havlamıyor, kimseyi rahatsız etmiyor.
-Efendim, Ashabı Kehf’in mağarada kaç yıl kaldıklarının gizli olduğu bildiriliyor. Cenab-ı Hak bu süreyi niçin gizleme gereği duymuştur? Bunun önemi nedir?
-Yavrum, bu süreyi doğru bilen kimsenin manevi gözünün açıldığına hükmederiz. Bunun için gizli tutulmuştur.
-Efendim, bu mübarek gençlerin isimlerinin okunmasında çok büyük hayırlar olduğunu okumuştum bir dua kitabında.
-Yavrum, mesela benim annem Abdulkâdir Geylani Hazretlerinin bağlılarındandı. Bazı zikirleri olurdu. Ayrıca annem her gün özel olarak Ashab-ı Kehf’in ruhu için Fatiha okur, bağışlardı.
-Efendim, bu durumda bir gönül bağı mı kurulmuş oluyor arada?
-Herhalde yavrum.
(Sayın Büyüğümüz soruyor...)
-Ashab-ı Kehf’in isimlerini say bakayım, nasıldı?
-Yemliha, Mekselina, Mislina, Sazenuş, Tebernuş...
(Sayın Büyüğümüz yardım ediyor....)
- Mernuş, Kefeştetayyuş (çoban olan genç) bir de köpekleri Kıtmir.
- Efendim, Ashab-ı Kehf’in isimleri bir kağıda yazılarak yangına atılacak olursa yangın söner diye bilinirmiş. Bir veli zata sormuşlar: “Biz de böyle yapıyoruz ama yangın sönmüyor.” demişler. O zât da “Onların isimlerini halka şeklinde yazınız, halkanın ortasına da köpekleri Kıtmir’in adını yerleştiriniz” diye tavsiye etmişler, bir yerde okumuştum. Bu mübarek gençlerin isimlerini okumanın başka bazı hassalarını anlatan kitaplar da var efendim. Bir de yanlış hatırlamıyorsam Peygamber Efendimiz “Ashab-ı Kehf’in isimlerini çocuklarınıza ezberletiniz.” Buyurmuşlar. Demek ki çocuklar açısından da bazı hikmetleri olacak. Bunu da araştırmak lazım.
-Evet yavrum, bir bak bakalım.
-Efendim, bu Sure ilgili olarak bir hususu daha soralım. Kehf Suresinin sonlarına doğru 83. Ayetten başlayarak iktidar ve güç sahibi Zülkarneyn AS’dan ve Onun bazı yolculuklarından bahsediliyor. Onun güneşin doğduğu bir tarafta (muhtemel doğu istikameti kastediliyor) bir memlekete yolunun düştüğünden, o memleket halkının şikayetleri ve çaresizliği üzerine Ye’cüc ve Me’cüc adlı bir kavimden kurtarmak için aralarına eritilmiş demir kütleleri ve üstüne bakır dökerek çok güçlü bir set çektiğinden ve artık onların bu seddi aşamayarak zararlarını önlediğinden bahsediliyor. Ancak tayin edilen bir zaman geldiğinde bu seddi aşarak ortalığa dalga dalga yayılacakları bildiriliyor. Bir kitapta okumuştum Ye’cüc ve Me’cüc adlı topluluğun çekik gözlü insanlar -muhtemelen Çinliler- olabileceği anlatılıyordu. Mesela bugün Çin dünya ekonomisinde giderek büyüyen bir çıkış yaptı. Sizce bu ekonomik istila bu yorumu doğruluyor olabilir mi?
-Olabilir yavrum.
NİSA SURESİ:
-Efendim, Nisa Suresi 34. Ayetinde kadınlardan bahsedilirken “İyi kadınlar, itaatkâr olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri eşlerinin bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır.” Buyruluyor. (Elmalılı Tefsiri) . Bunlar “iyi kadın”ın bir tanımı kabul edilebilir mi?
-Evet yavrum. Genel anlamda iyi kadının temel özelliği bunlardır.
- Efendim, “İtaatkâr olmak” tanımı yalnız kadınlar için yapılmış, erkekler için benzer bir tanımlama yok. Bu kadınların daha mûtedil mizaçlı ve uyumlu olmaları gerektiğine işarettir diyebilir miyiz?
-E, öyle yavrum. Biliyorsun bir atsözünde “Yuvayı yapan dişi kuştur.” deniliyor. Bunun için kadında bu vasıfların olması lazım.
-Efendim, yine Nisa Suresi 34. Ayette “Er olanlar (bazı tefsirlerde “erkekler” olarak geçiyor) kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir kerre Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler” Buyruluyor (Elmalılı Tefsiri). Yaratılışlarına ve bazı sorumluluklarına mukabil erkeğe bir derece mi lütfetmiş oluyor Cenab-ı Hak?
Bir de bazı ailelerde çeşitli nedenlerle hem erkeğin hem kadının rolünü birlikte üstlenmek durumunda olan kadınlar da oluyor. O zaman kadının durumu kısmen de olsa değişiyor mu?
-Yavrum bir ailede, her toplulukta olduğu gibi bir otoritenin olması lazım. Ayette önemli olan “erkek” ile kastedilenin “er kişi” anlamında olması. Ama bizde erkek denilince akla ilk gelen vasıf nedense cinsel güç oluyor. Daha önceki konuşmalarımda da anlatmıştım. Bunun bizim yolumuzda hiçbir önemi yok. Önemli olan bir erkeğin karakteri, şahsiyeti, idaresi, olgunluğu ile ailede otoritenin temsilcisi olması. Ne yazık ki bugün Türk erkeği kadınına manevi tekamül yolunda yardımcı olamıyor. İstiyor ki bütün alışkanlıklarını birdenbire bıraksın. Oysa bu insanın fıtratına aykırı.
Er kişi demek nefsine hâkim, irâdesine sahip, kendi kendisini yönetebilen kimse demektir. Bu vasıflara sahip olan bir kadın da er kişidir. Onun da Allah katında üstün bir derecesi vardır.
-Efendim, bugünkü toplumda artık kadın ve erkeğin rolleri birbirine karışmış durumda. Bazı kadınlar çalışma hayatına öyle kendilerini kaptırıyor ki adeta bir erkek gibi davranmaya başlıyorlar. Mesela dikkat ettim araba kullanan bazı hanımların bazı hal ve tavırları zamanla bir erkeğinki gibi olmaya başlıyor.
-İster istemez bu davranışlara yansır yavrum.
-Efendim, müsadenizle bir de çok eşliliğe izin veren Ayet-i Kerime hakkında soralım. Ne yazık ki istisnai bir durum olmasına rağmen çok yanlış anlaşılıyor.
-Yavrum, İslamda aslolan tek eşliliktir. Bir kadını gerçek mânâda sevmeye bir ömür yetmez. Kur’an-ı Kerim’de kadın sâdece onore edilmiştir.
-Efendim, yanlış anlaşılan bir husus da iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliği gibi sayılması. Siz bunu daha önce çok güzel izah etmiştiniz.
-Yavrum, burada da çok büyük bir incelik var. Kadın yaratılışına binaen onore ediliyor, gücünü aşan bir sorumluluktan kurtarılıyor. Kadın, çok hassas ve çok duygusal yaratılmış. Bu onun annelik vasfını en güzel bir şekilde yerine getirebilmesi için gerekli. Hal böyleyken onun olaylar karşısında duygusal davranması çok normal. Mesela bir kazaya tanık olan kadınlar olayın bazı yönlerinden çok etkilendikleri için diğer yönlerini hatırlamayabilirler ve farklı bir yönünü aktarabilirler. Böyle bir durumda iki kadının şahitliği ile olay net olarak aydınlanmış olur.
-Efendim, yine Yüce Kitabımızda “İnanan erkekler ve kadınlar birbirlerinin velisidirler” buyruluyor. Her iki taraf da birbirinin koruyan ve gözeteni olarak tanımlandığına göre bu da erkek ve kadının Allah katında eşit olduğuna, eşit şekilde sorumluluk taşıdıklarına işaret ediyor zaten değil mi?
-Öyle yavrum. Yoksa başka türlü nasıl birbirlerinin velisi olabilirler?
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.