Konu : Aşk imiş her ne var alemde...
Gönderen :
Fatmagül
Tarih :
4/2/2017 9:33:44 AM
.
Selam, sevgi ve saygıların en sonsuzu ile merhabalar...
Bugün İstanbul'da hava o kadar güzeldi ki...Çıkıp biraz hava almak istedim. Evimiz Rahmanlar sahiline yakın. Sahil cıvıl, cıvıl insan dolu. Güzel havayı fırsat bilen, piknik yapmaya gelmiş, çoluk, çocuk..Mangal yakanlar...Kediler, piknikçilerin etrafında dolanıyor. Kimi önüne atılan kemik parçasını sıyırmakla meşgul..Yerler çer, çöp dolu. Çekirdek kabukları,kömür artıkları sağa sola savrulmuş. Bu durum piknikçileri pek de rahatsız etmiyor. Deniz kıyısındaki kayalıklarda bir anne oturmuş,kucağında çocuğu ile...Babanın elindeki fotoğraf objektifine gülümsüyorlar. Ahşap piknik masasının önünde,bir hanım,eşinin dizine oturmuş,eşide onu kucaklamış. bir yakınlarının objektifine günün hatırasını ebedileştirmek üzere mutlulukla bakıyorlar...Herkes birbirinin resmini çekiyor. Aklıma Ziya Osman Saba'nın Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi adlı öyküsü geldi.. Sahilde,bir bölüm spor alanı olarak düzenlenmiş. Çeşitli spor aletleri yerleştirilmiş. Spor yapanlar, yürüyüş yapanlar..Grup halinde gezenler...Çay bahçeleri, parklar da dolu.. Kısa bir yürüyüşten sonra bir çay bahçesinde oturup çayımı yudumlarken karşımdaki söğüt ağacının arkasından gülümseyen güneşin ağaçlara yansıyan ışıklarını,yaprakları ter-u taze ağaçların yanında kurumuş dallarında aynı heybet ve güzellik duygusu veren ihtişamına dalıp gitmişim. Birden yanıbaşımda bir hareketle,irkildim. Önümde iki genç belirdi biri diğerini sırtlamış. Benim yanıbaşımda sırtından indirirken, öndeki genç nefes nefese,arkadaki daha uzun boylu ve zayıf olan genç de arkadaşının omuzlarına tutunarak felçli ayakları titreyerek yeni yürümeye çalışan bir çocuk gibi adım atmaya çalışıyor. Yanımdan uzaklaşıp giderlerken bana,dostluğun, sevginin dayanışmanın çiçeklerinin güzel kokusunu koklatmışlardı adeta. Hayat yolunda insanların birbirine destek olması ne harikulade birşey. İnsana bu kadar yakışan, onu güzelleştiren başka birşey olabilir mi?.. Hayat yolunda tökezlemeden yürümemiz için bizden desteğinizi esirgemeyen siz, değerli büyüğümüz ne büyük, ne yüce bir insansınız... Susuz insanın suya ihtiyacı olduğu gibi; Suyun da susuz insana ihtiyacı varmış. Onu içecek birine...Gel, senin dermanın bende beni iç, suya kan diye beklermiş..O zaman O da yaradılış gayesine ermiş oluyor. Hepimizin desteğe de, destek olmaya da ihtiyacımız var. Yani,sizin deyiminizle birbirimizi tamamlamaya...Hayat o zaman bir ihtişam, bir güzellik, bir anlam kazanıyor. Hayat yolunda birbirine destek olma yerine, köstek olanlara ne demeli? Bir takım kıskançlıklar, küçük menfaatler uğruna,fıtratın aksine davranış geliştirenler için bir gün hüsrana uğramak kaçınılmaz olur. Kötü hasletler edinip, güzel fıtratını bozanlar için ne yapılabilir ki..Ama onlar,hem kendilerine,hem çevrelerine zarar verdiklerinin farkındalar mı acaba..Bazen en temiz,en nezih duygularımız, düşüncelerimiz ne kadar yanlış yorumlanıyor. Anlaşılmamak ne kadar acı verici oluyor. Maalesef çoğu insan olaylara insanlara önyargıyla bakıyor. Belli bir kültür düzeyine gelmemiş insanlardan anlayış beklemek te yanlış elbette. Henüz net bir bakış açısı kazanmadan yargıda bulunmak da doğru değil..Olaylara, insanlara Allah'ın ve onun Yüce Resulünün bakış açısı ile bakmaya gayret etmemiz gerek.. Çevreden, aileden alınan yanlış bilgiler, itiyatlar,insanın tekamülüne engel oluyor. Temiz,nezih aileler müstesna tabii.. Küflenmiş, kokuşmuş bazı fikirleri aşamayanlar ailesi öyle diyor diye yanlış, saçma bir düşüncede ısrar edenler, ailesini de,kendisini de aşamayanlar için, huzur, mutluluk uzak bir hayalden başka nedir... Cahil bir dostun olacağına, akıllı bir düşman daha hayırlıdır. Bir insanın yetişmesi, tekamül etmesi, iyiye, güzele, doğruya yönelmesi için elinizden gelen gayreti gösteriyorsunuz... Bunun için bir teşekkür dahi beklemezken,ondan darbe yiyorsunuz... Eyvallah... Ama bir yere kadar... Kaplumbağa ile akrep hikayesini bilirsiniz, "Birgün bir kaplumbağa,dereden karşı kıyıya geçmek üzeredir. Akrep ona yaklaşır, "Benim karşıya geçmeme yardım eder misin” der. “Ben yüzme bilmem. İzin ver sırtına bineyim”. "Olur” der Kaplumbağa. Eğilir, akrebi sırtına alır. Derenin tam ortasında tık,tık diye sesler işitir kaplumbağa, sorar “ne oluyor yukarda”...Akrep, "seni sokmak istiyorum. Ama bir türlü sokacak yumuşak yerini bulamıyorum der. Kaplumbağa, "ben sana iyilik yaptım, sırtıma aldım. Karşılığı bu mu olacaktı" der. Akrep "napayım, benim tabiatım böyle, ben akrebim. Sokmadan duramam"Kaplumbağa, “yaaa! Öyle mi” der. Akrebi sırtından atar. Derenin akıntısına kapılan akrep boğulur gider. Kendisi sağ salim karaya çıkar. Hayatı bir deniz yolculuğuna benzetecek olursak, kimimiz yüzme biliyor, kimimiz bilmiyoruz..Ama hepimiz bir limana yaklaşma çabası ile yüzmeye çalışıyoruz. Hayat yolunda bize destek olanları, yüzmeyi öğretenleri kırmasak, incitmesek.. Akrep gibi, belki kendisini sağ salim karaya çıkaracak olan kişiyi sokarak, aslında kendisine zarar veriyor. Ancak iyi huylularla dost olanlar, onları incitmeyenler, sağ salim limana çıkıyor. Işığa, aydınlığa kavuşuyor. Madem ki Yüce Allah bizi Hz. insan olmamız için, O’nu bilmemiz, bulmamız için gönderdi...O halde Allah'ın yarattığı her şeyde O’nun güzelliğini görmeye çalışmak, hayranlık duymak, aşık olmak neden ayıp veya günah olsun..Bir hanımefendide gördüğümüz çok zarif, ince bir davranış bizi hayran bırakır. Veya bir beyefendinin bakışlarında efendilik, dürüstlük, mertlik vardır. O da insanı etkiler. Ağlatır.. Veya bir çocuğun tertemiz bakışı insanın içini arıtır, temizler. Bir ağacın,çiçeğin güzelliği keza... Bazen bir mısra, bir şarkı bizi alır, elimizden tutar, çocukluğumuza götürür. Yaşadığımız bir zaman dilimi bir an, gözümüzün önünde canlanıverir.
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı,
Hatırlar birgün,bir camı açtığını,
Duran bir bulutu,bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir, ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.
diyor, A.M. Dranas bir şiirinde.. Gün çekiliyor yavaş, yavaş.. Güneş önce önümdeki söğüt ağacının, sonra daha gerideki çam ağaçlarının arkasından veda ediyor..Allah'a ısmarladık... Ve merhaba akşam.. Kalan çayımı yudumlayıp evin yolunu tutuyorum. Efendim, saygıların sevgilerin hiç bitmeyecek olanı ile sizi ve tüm dostlarınızı kucaklıyorum... Allah'a emanet olun... Hayırlı günler Efendim... FATMAGÜL
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, mailin sanki bir bahar gününde açan pembeli beyazlı bahar çiçekleri gibi geldi. Renk getirdi, ışık getirdi, güzellik getirdi. Evet, hayat insanlarla güzel. Hayat sevgilerle, dostluklarla güzel. Beraberliklerle güzel. Geçen gün, çok sevdiğim, saydığım bir insan bana sordu, “Aşk nedir?” dedi. Cevap verdim: “Aşk, biraraya gelen iki insanın birbirini tamamlamasıdır dedim. Pil, ancak eksi ve artı uçlar biraraya geldiği zaman bir anlam ifade edebiliyor. Bir hizmet görebiliyor. İnsan kelimesi üns kökünden geliyor. Üns, ünsiyet, biraraya gelmek, konuşmak, görüşmek, dost olmak, sevmek ve sevilmek anlamlarını içeriyor. Demek ki insan ancak ünsiyet içinde olunca, sevince, sevilince, biraraya gelince bir dostluğun sıcacık, yumuşacık havası içinde kendine gelebiliyor, insan olabiliyor. Sevginin, dostluğun, kardeşliğin, muhabbetin olmadığı yerde insan da olmuyor. Nerde sevgi, orda Allah. Ben içinde sevgi olmayan bir insanın manevi hayatta yürüyebileceğine inanmıyorum. İnsan, sevgileri kadar var, insan sevgileri kadar büyüyor, yüceliyor, hazret-i insan oluyor. Cahit Sıtkı Tarancı bir şiirinde
“Sevmek, devam eden en güzel huyum”
diyordu. Günümüzde ne yazık ki birçok insan sevgiden uzak yaşıyor. Gözleri hırs ve ihtiras bürümüş. Çevremize şöyle bir bakalım, gerçeği acı acı görüyor, hissediyoruz. Profesör Eva Hanım, çay bardağınızdaki şekeri karıştırırken diyor çay kaşığından çıkan ses aynı anda bütün galaksilerden duyulur. Hayatın her anı, her noktası o kadar ince, görünmeyen bağlarla birbirine bağlı ki, ağzımızdan çıkan her kelime, kafamızdaki her düşünce, kurmuş olduğumuz bir hayal, görünmeyen ekranlarla ebediyete intikal ediyor. Aman dikkatli olalım, mana alemine göç vakti gelince içimizde hiçkimseye ama hiçkimseye karşı dargınlık, kırgınlık, küskünlük, içimiz sadece güllerle dolan mis kokulu bir bahçe gibi olsun. Bedri Rahmi Eyüboğlu, “Hayatını o kadar güzel yaşa ki, yalnızlığın mis kokmalı” diyor. Bunun bir tek yolu var: Kalbimize, iç dünyamıza eğilip baktığımız zaman orada hiçkimseye ama hiçkimseye karşı dargınlık, kırgınlık, küskünlük olmayacak. Mana alemine göçerken iç dünyamızda nakış iğnesinin ucu kadar da olsa hiçkimseye karşı kırgınlık ve dargınlık duymayacağız. Diyecekler ki falanca şunu yaptı, beni kırdı, filanca şunu söyledi, beni incitti. Evet efendim, birileri bizi kıracak, birileri bizi incitecek, birileri bizi ağlatacak, uykusuz bırakacak. Ama biz yine onları affedeceğiz, bağışlayacağız. Biz yine onları Allah rızası için bağrımıza basacağız. Çünkü Yüce Peygamberimiz öyle yaptı. Madem ki biz bu aşk Peygamberi’nin ümmetiyiz, bize düşen vazife herşeye rağmen kollarımızı açmak, onları sevgiyle bağrımına basmak. Peygamberimiz, amcasını öldürenVahşi’yi affetti, ok atarak hamile kızını öldüren adamı affetti. Af insanı fanilik sınırlarından kurtarıp, ebedi güzelliğe götüren en güzel haslet. Ebedi sevgiler unutmayalım ki ancak afla mümkün. Ömer Hayyam bir şiirinde diyor ki
“İçimiz dışımız aşkla öyle dolsun ki birisi yolda bizi gördüğü zaman “merhaba aşk, nereye gidiyorsun?” desin. yaşadığı süre içinde maruz kaldığı bütün düşmanlıklara, yanlış anlamalara, gördüğü bütün kötülüklere rağmen vücudunun bütün hücrelerini aşkla dolduranlara ne mutlu. Onlar bütün insanlık aleminin yüz akları, iftihar anıtları.
Allah böyle yaşamayı bize de, bütün insan kardeşlerimizede nasib etsin.
Selam, sevgi ve saygı ile...
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Gani Gani Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Üstlerine Olsun.
|