Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : "Bir çeşmeden akan su, acı tatlı olmaya".
Gönderen : "Mukarreb"
Tarih : 4/4/2017 7:28:57 AM


.


Saygıdeğer Hocam,


Allahın selamı, rahmeti ve bereketi sizin ve tüm gönül dostlarının üzerine olsun.Cevabınızı okuyunca, Ya Rabbi dedim böyle güzel içten sözleri bu sitede en son hakedecek kişi bendim. Benim gibi aciz bir günahkarı, bu derece güzel görecek ne derin bir muhabbet ve hüsn ü zanları var.Öyle bir hüsn ü zan ki, benim gibi ışığı kendisini bile aydınlatmaya yetmeyen ŞEM'i (mum) ŞEMS gibi bağırlarına basan bir hüsn ü zan. Ne desem, kelimeler yetersiz hissettiklerime. Sizin gösterdiğiniz tevazu ve incelik altında eziliyorum sanki Hocam.Şimdi, Rabbime daha bir derinden yalvarıyorum" Ya Rabb!! Hocam ve sitedeki bu güzel insanlar beni saliha kulların zümresinden görüp seviyorlar, halbuki ben daha nefsimi bile tezkiye edememiş bir garibim.Ne olur, lütfet bana ki onların hakkımda düşündüğü gibi bir insan olayım."


Bu güzel sözlerinizi, nezih duygu ve düşüncelerinizi Yüce Allah hakkımda dua olarak kabul eder,inşallah. Çünkü bu dua Mesnevide anlatılan dua gibi ,günahsız ağızlardan çıkmış bir dua olur. Hani, Mesnevide Mevlana anlatır;
Cenab-ı Hakk; “Ey Musa! Bana günah işlemediğin, kötü söz söylemediğin bir ağızla dua et, sığın!” buyurdu..



Hz. Musa; “Benim öyle bir ağzım yok.” Dedi..
Hakk da buyurdu ki; “Öyle ise bize başkalarının ağzı ile dua et!” Çünkü sen, başkasının ağzıyla günah işlemediğin için o ağız senin için temizdir, günahsızdır. Öyle hareket et ki, başkalarının ağzı gece gündüz sana dua etsin. Sen, başka birinin ağzı ile kötü söz söylemediğin, günaha girmediğin için o başka birinin özür dileyen ve dua eden ağzı yok mu, işte o ağız senin için günah işlemediğin ağızdır.”


Birbirimiz hakkında ettiğimiz dualar günah işlememiş ağızlardan çıkmış dualar oluyor.Yüce Allah'ın ne büyük lütfu...Birbirimize kin, nefret, kıskançlık duymak bize ne kazandırıyor? Tam tersine dünyamızı, ahirimizi cehenneme çeviriyor. Oysaki , birbirimizi sevip, hayır dua etsek her iki dünyamızda cennet olur. Birbirimize güzel dualar edelim, iyiliği karşılıksız sayarak değil saçarak yapalım ve Yunus gibi sevelim sevilelim, çünkü bu fani dünya kimselere kalmaz...


Çevremde insanları inceliyorum.Mutsuz , dertli, hayat denizinde çırpınıp duruyorlar. Bir dalgayı, başka bir dalga izliyor. Çırpındıkça daha bir batıyorlar.Teslimiyet olmadan zahiri denizde yüzülmediği gibi , hayat denizinde de yüzülemiyor. Halbuki Allah'a gönlüyle teslim olanlar huşu içinde yüzüyorlar.Neden ? Niçin?? diye çırpınmadan...Keşke'lerle boğuşmadan.Hem kaza ve kadere iman ettik deyip, Neden? Niçin? ve Keşke'lerle boğuşmak niye? Bu dünya imtihan dünyası değil mi?? ve Yüce Allah bizlere Ankebut suresinde " İnsanlar, "İnandık" demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler.Andolsun, biz onlardan öncekileri de imtihan etmiştik. Allah doğru söyleyenleri de mutlaka bilir, yalancıları da mutlaka bilir." diye seslenmiyor mu? Öyleyse, Allah'a verdikleri için her daim şükretmeli, bela ve sıkıntılarda ise sabretmeliyiz.Çünkü, mümine yakışan böyle hareket etmektir. Rasûlullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:


“Müminin durumu gıbta ve hayranlığa değer. Çünkü her hali kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: Sevinecek olsa şükreder, bu onun için hayır olur; başına bir bela gelecek olsa sabreder, bu da onun için hayır olur.”


Neden ve niçin sorgulamaları insanın gönlünde sönmek bilmeyen bir ateşi körükler bir de keşkeler ilave olunca ateş daha bir harlanır ve cehennem olur. Halbuki, başına gelenler Hakkın O'nun için ezelde takdir ettiğidir. Cehenneme dönüştürdüğü hayatında yanıp dururken, bir an olsun sabır ve teslimiyet ile Rabbine yönelebilse, işte o an cehennemi söner.Hak Aşığı Yaman Dede der ki "Allah hep lütfeder. Kahır gibi görünmesi bizim bakışımızın kötülüğündendir. Her şeyin Hak’tan geldiğini bilince üzülmeye imkân kalır mı?.. Hakkın rızasını kazanma ümidi içinde yaşamak; azabı zevke, cehennemi cennete çevirir. Doktorun ustalığına güvenirsek verdiği ilaç acı da olsa, tatlı da olsa alırız. Allah’ın nimetlerini seviyor, belalarına kızıyorsak Ona güvenmiyoruz demektir!"


Bende hayatımdan neden ve niçinleri kaldırdım. Lugatımdan "Keşke" sözünü sildim.Çünkü bu sözde Allah'ın takdirini beğenmeme var.Allah' ı yegane ebedi dost ve yar olarak görünce hak ve şer diye ikilik kalmıyor Yunus'un "Bir çeşmeden akan su acı tatlı olmaya" dediği gibi...


Kıymetli Hocam, size ve tüm gönül dostlarıma en içten sevgi , saygı ve selamlarımı sunuyor ve o mübarek ellerinizden hasretle öpüyorum. Allah cümlemizin yar ve Yardımcısı olsun.


Allah'a emanet olunuz.


Mukarreb


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Mukarreb Hanım,


Kıymetli yavrum, mailinizi okurken ağladım. Ama bu sevinç gözyaşlarıydı. Allah’ım, karşımda ne muhteşem bir insan vardı. Şu maili keşke yeryüzündeki yedi milyar insan okusa dedim. Sanki tasavvufun özetiydi. İnşallah sitemizin mensupları bu mailden bir “çıktı” alırlar ve bir nüsha evlerinde, bir nüsha işyerlerinde bulundurarak müsait zamanlarında, dinlenme zamanlarında her gün okurlar. Yarabbi, ne kadar temiz, nezih bir dille tasavvufun özü veriliyor.


Yıllarca önceydi. Komşumuz Necla Hanım’ın oğlu Anıl bir gün bana geldi, dedi ki: “Sabri Amca, ben Antalya’ya gideceğim. Herkes yüzme biliyor, ben bilmiyorum, denize giremiyorum. Bana öğretir misin?” “Yavrum,” dedim, “çok basit. Deniz kenarına git, Besmele de, kendini sulara bırak. Ama batmayı, çıkmayı düşünme. Deniz seni taşıyacak. Sen gökyüzünün maviliğini seyret.” Ve Anıl’dan o gün telefon aldım. “Müjde Sabri Amca” diyordu, “yüzmeyi öğrendim.” Anıl, tertemiz, nur gibi, gül gibi bir çocuktu. Ve hep öyle kaldı. Allah, iki dünyasını cennet etsin.


Hayat da öyle. Biz, minicik aklımızla herşeyi çözeceğimizi sanıyoruz. Sonuç ne oluyor, hüsran, sıkıntı, bunalım. Arkasından kaçış mekaniizmaları başlıyor. Sigara, onun arkasından içki, onun arkasından uyuşturucu. Bugün adına sanat dünyası denilen gerçek sanatla uzaktan, yakından ilgisi olmayan o pislik, o iğrençlik, o mezbele içinde uyuşturucu almayan kaç kişi var? Onların hepsi aslında dünyaya bir melek gibi geldiler. Onlar, çocukluklarında bir gül yaprağı gibiydiler. Ama bir taraftan aile, bir taraftan okul, bir taraftan sosyal hayat onların o tertemiz, o gül gibi dünyalarını sararttı, soldurdu, kirletti. Sonra onları bu duruma soktu. Oysa hepimizin önünde ne güzel imkanlar vardı. Hep ışığa, nura, güzelliğe gidebilirdik. Ama bize aşılanan önyargılarla hep güzelliklere sırt çevirdik. Gazetelerle kirlendik, televziyonlarla kirlendik, sinemalarla kirlendik, modalarla kirlendik. Bundan birkaç yıl önce Devlet Tiyatrosuna gitmiştim. Sahnede rol alan beş altı hanım mütemadiyen küfrediyorlar, argo konuşuyorlar, müstehcen espriler yapıyorlardı. Tiyatroda seyirci olarak kız lisesinin öğrencileri de bulunuyordu. O kadar üzüldüm ki o gece uyku uyuyamadım. Başrejisöre bir mektup yazdım, piyesten utandığımı, kız öğrenciler adına da kahrolduğumu anlattım. İki gün sonra bir cevap geldi, deniyordu ki “Verdiğin paraya üzülüyorsan gel biz sana başka bir tiyatronun biletini verelim.” Bu cevap da beni ağlatmıştı. “İşte böylece yitirdik kendimizi. 20. belki 40. yüzyılı bulduk. Siz hangi zamandasınız?” diyordu Fazıl Hüsnü Dağlarca. Olay bu. Artık temiz yaşayabilmek için, temiz ölebilmek için bir tek yol var, o da tasavvufun güzellikleri, teslimiyet, Hakka teslim olmak, bütün hayatı tek istisna olmadan insanıyla, hayvanıyla, bitkisiyle, eşyasıyla, cemadatıyla Muhammedi bir aşkla kucaklayabilmek. Başka bir yol göremiyorum.


Sayın Mukarreb Hanım, bu gerçeği ne kadar güzel anlatıyor. Allah ondan razı olsun. Allah bir gününü bin etsin...


Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Makamı Âli Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]