Konu : Dost Kimdir?
Gönderen :
Sabri Babadan
Tarih :
4/4/2017 5:14:09 PM
.
Herhalde insanlık kültür tarihinin hiçbir döneminde dost kelimesi bugünkü kadar küçülmedi, alçalmadı. Bazı kimseler var; laubâli, saygısız, yılışık, ağızlarını yaya yaya bir dostum deyişleri var ki insanı ürpertiyor. İçinizden vah kardeşim diyorsunuz, sen kendine dost olmamışken başkalarına nasıl olacaksın? Bu mümkün mü?
Dost; hırs, tamah, bencillik, kibir, intikam, garazdan uzak olan kimsedir. Kendinde sulh ve salâhı temin etmeyen, kendi kendine dost olmayan insan, başkalarına da kesinlikle dost olamaz. Dostluk öyle hassas, öyle ince bir konu ki, tek tarafın birtakım mânevi güzelliklere sahip olması da yetmiyor. Karşı tarafta da az veya çok o güzelliklerin varlığı şart. Atalarımız “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” demişler. Bir taraf aşkla, ihlâsla, irfanla, kemâlle dolu. Karşı taraf bunlardan uzak bir kimse ise, nasıl dostluk kurulabilir? Sizde alabildiğine sevgi, saygı, iyi niyet, vericilik. Karşı tarafta var olan, sadece küçük hesapların adamı olmak, küçük menfaatler peşinde koşmak ise, bu nasıl mümkün olur? Soruyorum, lütfen cevap verin. Nasıl mümkün olur?
Şunu iyi bilelim ki, gerçek dost yalnız Allah’tır, Peygamber’dir ve onların yolunda gidendir. Ancak Allah’ı bilen, ondan korkan, küçük hesapların üzerine çıkabilen kimseler Allah adamlarıdır. İkide birde belkemiğinden konuşan, yayvan ağızlı bazı kimseler, ukalâ ukalâ “Efendim, korku ne demek, ne biçim söz, sevgi var, korku yok” diyorlarsa da, kesinlikle onlara inanmayın. Korkunun olmadığı yerde, sevgi de yoktur. İnsan en çok sevdiği insandan bile korkar demek, acaba bir gün, bir sözümle, yanlış bir hareketimle onu kırar mıyım, incitir miyim, gücendirir miyim diye endişe etmektir. Bu tür konuşan insanlara Resulullah Efendimizin bir Hadis-i Şerifini hatırlatmak isterim: “Hikmetin başı, Allah korkusudur.”
Vücudu tahrip eden ve onu helâke götüren nefsanî eğilimlerden kurtulup, bunların yerine insanlığa yakışan vasıflara sahip olan kimseler dostluğa lâyık olan insanlardır. Diyeceksiniz ki, onu nerede bulayım? Bulursunuz efendim. Arayan bulur.
Burada iki husus önemlidir. Birincisi, önce kendimiz başkalarında aradığımız dostluğa, o dostun niteliklerine kendimiz sahip olacağız. Kendimizde olmayanı başkalarında aramak bir gaflet değil midir? Meşhur şarkıda olduğu gibi “Bir dost bulamadım, gün akşam oldu.” der dururuz. Ancak o vasıflara sahip olanlar, bir dostun sıcaklığına, yakın ilgisine muhatap olabilirler. Yunus ne güzel söylemiş:
Peygamber Efendimiz “Mü’min, mü’minin aynasıdır.” buyuruyor. Taraflardan biri ayna, diğeri kaskatı bir taş gibi ise, kim kimin güzelliğini görecek, kim kime hayran olacak. Bir atasözünde, fikirlerin çarpışmasından, hakikat çekirdekleri doğar deniliyor. Eğer çarpışanlar sadece balkabağı ise, ortada olan bir avuç kabak çekirdeğidir. Dostluk, tarihin her döneminde bulunması ve karşılaşılması en zor olan bir kavramdır. İnsanlık sıfatından uzak iki yılışık insanın “hadi dost olalım” demesi, sadece dudaklarda acı bir tebessüm uyandırır. Dost olabilenler, önce hayvanlık sıfatlarından geçmiş, insanlık basamaklarında derece derece ilerlemiş olanlardır.
Ancak Allah’ı bilen, bulan, düşünen ve dünyaya niçin gönderildiğinin farkında olanlar dost olabilirler. Gaflet içinde yaşadığımız sürece, ne dost olabiliriz, ne de dost olabilme liyakâtine sahip insanları anlayabiliriz. Gerçekleri bilenler, görenler, hissedebilenler hayal kırıklığına uğramazlar.
Kim dostluğu, dost olmayı, dost bulmayı kolay bir iş sanıyorsa aldanıyordur. Ancak kemâle erenler, kemâl sahibi olanlar, aslını bulanlar dost olabilirler.
Senli benli konuşmak, birbirlerine çirkin kelimelerle hitap etmek ve bütün bunları bir marifet sanmak, gafletlerin en büyüğüdür. Dostluğu yeşerten, büyüten, gözleri kamaştıran bir güzelliğe ulaştıranlar için üç haslet var ki, çok önemlidir:
Bunlardan biri noksan olursa, o dostluktan hayır gelmez, eninde sonunda bitmeye, yok olmaya mahkûmdur.
Allah cümlemize dost olabilecek meziyetler bahşetsin.
Dostluk gösterelim ki, dostluk bulalım, dost olalım...
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
|