Ailenin maddi imkanları çocuğun tekamülünde önemli değildir. Zengin bir aileden de fakir bir aileden de büyük insanlar çıkabilir. Önemli olan ailede iyi eğitim verebilecek bir kimsenin bulunmasıdır. Çocuğa her istediğini alan bir aile zaten en baştan kaybetmiştir. Biz Rana Hanım ile her hafta bir gün kuru ekmek yerdik. Bu çocuk varken de uygulanmalı, ona hayatın bu yönü de tanıtılmalı. Yerine göre burnu sürtülmeli. Kraliçe 2. Elizabeth’in babası onu çocukken sarayın bulaşıkhanesine götürüyor, ona bir süre bulaşıkçılık yaptırıyor. Sonra bir yıl sarayın ütü odasında ütü yaptırtıyor. Bilinçli sevgi, anneminki gibi bir sevgidir. Dört yaşında pirinç çorbası yaptıracak, beş yaşında tahta fırçasıyla gece yarısı tahta fırçalatacak, kahvaltısını kendisine hazırlatacak... Çocuğun her istediğini yapan ona en büyük kötülüğü yapmış demektir. Eğitimin amacı çocuğa eziyet etmek değil, onu hayata hazırlamaktır. Ta ki ana baba Hak’ka göçünce çocuk şimdi ben ne yapacağım demesin, hayattan korkmasın, tökezlemesin, ekmeğini taştan çıkarsın. Bugün birçok kimse hayattan korkuyor. Adam eve başka kadın getiriyor, karısının hiç sesi çıkmıyor. Çünkü aç kalırım diye korkuyor. Hayattan korkmamak ne demek? Ayakları üzerinde durabilmek demek, kendine inanmak demek, herşeyden öte Allah’a güvenmek demek... Kezban Anne, hayata tutunabilmek için maydanoz satmış, kar kış demeden ayakkabı boyacılığı yapmış... Ama kimseye de muhtaç olmamış.