Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sevgiden halkalar.
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 4/7/2017 7:29:31 AM


.



Çok Değerli Saygıdeğer Efendim,


Bir güzel cuma gününün bütün hayırları ve bereketleriyle sizlere merhaba demek yeniden lütfolunduğu için ne kadar şükürler etsem az...





Resullullah SAV Efendimiz'in bereketiyle kalplerin yeni


dirilişler bulduğu bu güzel günlerde O'nun evrensel mesajlarının her gün biraz daha idrakine vararak yaşama geçirebilmeye bütün insanlık olarak ne kadar ihtiyacımız var...O'nun sevgi deryasının herbiri bir evreni sarsa yine de taşacak kadar engin damlalarını tek bir zerresiyle bile olsa yaşayabilmekle ortaya çıkacak tarifsiz güzelliklere siz de gönül sohbetlerinizde sıkça yer veriyor ve sade bu yolla bile inşallah O'nun mübarek dualarını alıyor, alınmasına çokça vesile oluyorsunuz.





Sizin sohbetlerinizin de ışığında sevginin belki de kainatın en önemli


olayı olduğunu anlıyoruz. En halis niyetlerle en küçük bir zerreden,


gökteki Samanyoluna ve bütün evrenlere uzanabilecek bir


sevginin...İnşallah Yüce Rabbimizin lütuf ve keremi ile nasip olunur


bütün insanlık için...Burada yine sizin sohbetlerinizde cevabını bulan önemli bir nokta var ki, o da sevginin başlangıç noktası; Siz "Kendi kendisiyle dost olamayan, başkalarıyla da dost olamaz" diye belirtiyor ve yine zaman zaman da değerli yazar Sait Faik Abasıyanık'tan bir cümle ile dostlara sesleniyorsunuz: -"Herşey bir insanı sevmekle başlar..."


O halde insanın bütün kainata uzanan bir sevginin muhatabı olabilmesi için önce kendi kendisiyle tatlı bir barışıklık içinde olması gerekiyor.


Ancak ondan sonra sevgi halkaları büyümeye, daha çok büyümeye, her an aşkla ve heyecanla büyümeye cesaret bulabiliyor, can bulabiliyor kaynağın kuvveti nisbetince. Ancak sevgi dalgalarını yayan antende sorun varsa o zaman dalgaların da yol alabilmesi, hayat bulabilen, hayat verebilen gerçek sevgilere dönüşebilmesi mümkün olamıyor...





Değerli Efendim, Sevgili Büyüğümüz, Rahmetli Eşinizin günlüğünün ilk


sayfalarındaki güzel bir not bu noktaya ne güzel ışık tutuyor: Şöyle


yazıyor Sevgili, renk ve Işık dolu Büyüğümüz:





"Hayatım boyunca; gül, karanfil, lale, sümbül misali,


Neşeden, ümitten, hüzünden ve kederden bir demet sundular.


Bütün gayretim, bu çiçeklerden öyle bir demet meydana getirmek ki;


Sahibine iade ettiğim zaman,


Onda


Tevazu, sabır, edep, huzur ve sükundan başka birşey bulamasınlar."





Bugün bizler de kendisi için Resulullah SAV Efendimizin "Dünya ahiretin tarlasıdır" Hadis-i Şerifi'ne binaen inşallah kendi içinde bulduğu


güzelliklerle çıktığı yolda en güzel Rahmet çiçekleriyle karşılanmıştır


diye inanarak dualar ediyoruz. Nur içinde nur olsun inşallah...Şu anda başlayan güzel bir ilkbahar yağmurunun güzelliğince, sağnak sağnak rahmet olsun ona...





Bazen düşünüyorum, sevgi halkalarını içinde büyüterek bu güzel yolun temsilcisi olmaya layık olan Büyüklerimiz ne kadar güzel


insanlar...Allah CC onlardan razı olsun, feyzlerini, aşklarını,


coşkularını her an, her nefeste artırsın, uzun ve hayırlı ömürler nasip etsin inşallah...Onlara layık olma yolunda bir nefes de olsa her an ilerlemek ve onlara hizmet edebilmek de isteyen herkese nasip olur inşallah, sonuçta yine insanın kendisine dönecek olan bir kazanım olarak. Bu durumda olan kimselerin misalini hazırladığı ikramın sadece bir lokmasını sunup gerisi kendisine bırakılan kimselere benzetmeden edemiyorum...





Efendim, şu anlarda tamamlanmakta olan bir günün sonsuz sevgi ve saygı halklarıyla örülecek olan yeni birçok hayırların kapısını aralayacak bir başlangıç olmasını bütün yeryüzü ve insanlık için dilerken sözlerimi bir İbrahim Alaaddin Gövsa dörtlüğü olan :





Zulmette barınır belki bir zaman,


Ruhu bedbin eden hiyleyle yalan,


Hakikat doğacak güneştir inan,


Mümkün mü geceler sabah olmasın...





dizelerini Hak gelince gayrısının kalmayacağı kesin Gerçeği ile


bağlayarak tamamlamak istiyor ve Sizleri tariflere sığmayacak kadar güzel saygı, selam ve dualarla Allah'a CC emanet ediyorum.


O'nun selam, hikmet ve bereketleri her daim üzerinize olsun...





Çiğdem





--------------------------------------------------------------------------------





Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :





Sayın Çiğdem Hanım,





Baştan sona muhteşem bir şiir okudum.


İnsanı duygulandıran, ürperten, gözlerini yaşartan inanılmaz güzellikte bir şiir. Sizi yürekten kutluyorum. Hayatın özünü, varoluşun gayesini ne güzel yakalamışsınız. Size binlerce tebrikler. Evet, bizler sevgi için var olduk.


Sevgi için yaşayacağız. Asıl görevimiz sevgimizin sınırlarını her gün biraz daha büyütmek, büyütmek, daha çok büyütmek. Öyle ki, sevgimizin sınırları içine girmeyen yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir hayvan, hiçbir bitki, hiçbir cemadat kalmasın. Sevelim, sevelim daha çok sevelim. Ta göklere kadar hem, hem Allah'a kadar sevelim. Merhum eşim Rana Hanım ne güzel söylemiş:





"Hayatım boyunca; gül, karanfil, lale, sümbül misali, Neşeden, ümitten,


hüzünden ve kederden bir demet sundular. Bütün gayretim, bu çiçeklerden öyle


bir demet meydana getirmek ki; Sahibine iade ettiğim zaman, Onda Tevazu,


sabır, edep, huzur ve sükundan başka birşey bulamasınlar."





Ne güzel, Rana gibi tertemiz yaşayıp, tertemiz Hakk'a göçebilmek. O her zaman bir melek gibi yaşadı. Allah aşkıyla yaşadı. Peygamber aşkıyla yaşadı ve o aşklarla mana alemine uçtu gitti. Allah'ın rahmeti, Peygamber'in şefaati üzerine olsun. Evet, her şey sevgiyle başlıyor, her şey bir insanı sevmekle başlıyor. Ama önemli olan o bir insanda takılı kalmamak. O bir insanda başlayan sevgiyi büyütmek, büyütmek, onu evrensel bir aşka dönüştürmek.


Hepimiz bir emanet can taşıyoruz. Onu ne zaman sahibine teslim edeceğiz belli değil. Ne olur her günümüzü sanki son günümüzmüş gibi yaşasak. Dargınlıkları, kırgınlıkları, küskünlükleri unutsak. Falanca bizi sevmiyormuş, filanca bizi istemiyormuş, bazılarının bizi görmeye dahi tahammülü yokmuş. Olabilir, mümkündür, kimse bizi sevmeye de mecbur değil. Ama biz onu sevsek. Biz onun için hayır dua etsek. Allah'ım desek, ne olur o bizi sevmediğini, bizi görmeye tahammülü bile olmadığını, bizim katımıza çıkmayı zül addettiğini söyleyen o kulun var ya, Sen onu mesut et, bahtiyar et, inşallah iki dünyası cennet olsun. İnşallah çocuklarının mürüvvetini görsün. Varsın o bizi sevmesin. Varsın o bizi başkalarına kötülesin. Ama


Allah'ım, Sen onu çok sev. Onu her iki dünyada aziz ve muhterem kıl. Yaşadığı sürece çevrenin en çok sevdiği, saydığı, el üstünde tuttuğu insan o olsun. Bir melek gibi yaşasın. Bir melek gibi Hakk'a göçsün. Dert, sıkıntı, hastalık, yoksulluk yüzü görmesin, bir dua etsek ne kaybederiz? Diyeceksiniz ki bugün, bu içinde yaşadığımız çağda, bu içinde yaşadığımız toplumda böyle insanlar da var mı? Evet var. Onlardan biri de benim. Beni sevmediklerini


bazen lisanen, bazen hal diliyle söyleyen insanlara ben sürekli böyle dua ediyorum. Onların huzurları, mutlulukları için, çocuklarının başarıları için dua ediyorum. Sorarım size, ne kaybediyorum? Ben de rahmetli şair Özdemir


Asaf gibi düşünüyorum.





"Sen bana


Sen desen de olur demesen de olur


Ama ben sana sen diyeceğim


Düşün dur"





İşte böyle kıymetli Dost. Biz duygularımızı, düşüncelerimizi,


davranışlarımızı karşımızdaki şahıslara göre değil, Allah'ın sevgilisine göre ayarlayacağız. O dünyanın en büyük, en yüce, en güzel insanı Taif'e gidiyor, Allah'tan aldığı emir üzerine. Taiflilere İslam'ın sonsuz güzelliklerini, inceliklerini, edebini ve zarafetini anlatıyor. Gördüğü sadece kaba ve kötü muamele, hakaret, acı sözler. Arkasından taşlar atılmaya başlanıyor. Mübarek ayakları kan içinde kalıyor. Bir sahabi dayanamıyor. Hiddet içinde "Ya Resulullah" diyor, "Öyle beddua edin ki, bütün Taif yerin


dibine göçsün". Resulullah Efendimiz mübarek ellerini kaldırıyor, "Allah'ım" diyor, "Bu Taifliler aslında, özünde iyi insanlar, temiz güzel insanlar. Fakat onlar şu anda ne yaptıklarını bilmiyorlar. Ya Rabbi sen onları kurtar, hidayet eyle. En kısa zamanda İslam'la tanışmalarını nasip eyle."Bir süre sonra Taifliler akın akın geliyorlar, Peygamberin elini öpüp af diliyorlar.


Efendim bütün mesele burada. Kısas Suresinde kısasın bir hak olduğu belirtilir, ama sonunda "eğer, Allah rızası için affederseniz, bağılarsanız, bu sizin için daha hayırlıdır, daha güzeldir" buyurulur. Bütün mesele efendim, sevmekte toplanıyor. Sevmek, Allah rızası için sevmek. Hiçbir karşılık beklemeden, hiç bir menfaat düşünmeden, sevmek, sevmek, daha çok sevmek. "Sevmek devam eden en güzel huyum" diyebilmek.


Selam, sevgi ve saygı ile...





Sabri Tandoğan Efendi Hz.


Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.

 

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]