Yıllarca önceydi, Etlik’ten dönüyordum. Bir büyüğümü ziyarete gitmiştim. Dolmuşta önümdeki iki kişi, aralarında konuşuyorlardı. Biri diğerine, “Bu iş de tamam oldu, artık görevimi yaptım, oğlumu da, kızımı da Kur’an kursuna yazdırdım. Bir baba olarak görevimi yaptım, bitirdim, huzur içindeyim.” diyordu. İki arkadaş arasındaki konuşma, bu minvâl üzere devam etti. Bu mesele, beni yıllarca düşündürdü. Çocuklarını Kur’an kursuna yazdırmakla görevlerinin bittiğini sanan bu babanın mantalitesi, sanırım yaşadığım sürece de beni meşgul edecek, düşündürecek.
Pek çok insan var ki, işin kolayına gidiyor, işi kolay tarafından alıyor. Din, mâneviyat, bir aşk, bir heyecan, bir güzellik sorunu iken, birkaç şeklin, kuralın, formalitenin içine hapsediveriyorlar o cânım, o güzelim duyguları... Tıpkı bir insanın, bütün hayatının bir tek boyuta irca edilmesi gibi. Oysa din de, insan da, çok yönlü, çok boyutlu, çok geniş eksenli realiteler.
Bir Hadis-i Şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “İçinizde öyle oruç tutanlar var ki, bütün kazançları, sabahtan akşama kadar aç kalmaktır” buyuruyor. Belki bir kimse, sahur zamanıyla iftar zamanı arasında bir şey yememiş içmemiş olabilir, ama orucun mânevi şartları yerine getirilmemişse, o şahıs karnım acıktı diye önüne gelene çatmışsa, sürekli olarak en yakınlarının bile kalbini kırmışsa, harama bakmışsa, haram yemişse, dedikodu yapmışsa, o oruç ne dereceye kadar sağlamdır, makbuldür. Dinin sadece zâhiriyle yetinenler, bâtını üzerinde kafa yorup, onu bütün incelikleriyle anlamaya, kavramaya, yaşamaya çalışmayanlar, ne dereceye kadar mânevi hayatın güzelliklerini hissedebilirler.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.