Efendim hayırlı sabahlar,
Öncelikle hürmet ve sevgilerimi arzederim. Bütün site mensuplarına da selamlarımı sunarım.
Efendim ben de size aklıma takılan bir soruyu sormak isterim izninizle. Acaba evde ilköğretim okulu düzeyindeki çocuklarımıza derslerini yaparken yardımcı olmamız doğru mudur, mesela çözemedikleri problemleri oturup birlikte çözmeye çalışmak gibi. Veya yine bir sınava hazırlamak gibi. Bir de çocuğa özel ders vermek üzere hoca tutulmasına ne dersiniz?
Hayırlı günler, esenlikler dilerim eferim, ellerinizden sevgiyle öperim.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Işık Tezcan,
Kıymetli yavrum, acaba biz çocuklarımıza yardım mı yapıyoruz, yoksa onların gelişmelerine engel mi oluyoruz? Ben bu konuda çok farklı düşünüyorum. Çok küçük yaştan itibaren çocuk hayatla mücadele etmesini öğrenmeli. Ona yardım etmekle hem onun tekamülüne engel oluyor, hem de hayattan korkan, mücadeleden yılan, şahsiyetsiz, renksiz, korkular ve kompleksler içinde, miskin, uyuşuk çocuklar mı yetiştiriyoruz? Önce buna karar vermek lazım. Ben çocukken annem bir kere derslerime yardım etmedi. Çok iyi bir eğitimciydi. Şimdiki eğitimciler gibi fasa fiso, palavra, yüreksiiz kimselerden değildi. Bir ara “Ara-Bul-Yaz” diye bir dergi çıkıyordu. Öğretmenimiz vazifeleri ordan veriyordu. Bir suale takıldım kaldım. İlkokul ikinci sınıftaydım. Anneme gittim, annem “Yardım edemem ne halin varsa gör” dedi. Komşu teyzelere gittim, hiçbiri yapamadı. Hatta bir komşumuzun kızı öğretmendi, ona gittim o da yapamadı. Tepem attı, dergiyi aldığım gibi Milli Eğitim Bakanlığına gittim, müsteşara çıktım, durumu anlattım, “Haydi bakalım, bu soruya cevap ver” dedim. İşin kötüsü o da yapamadı. Ben bilgiç bilgiç “Amca” dedim, “koskoca müsteşarsın, sen de yapamıyorsun, o zaman emir ver adam gibi dergi çıkarsınlar, doğru dürüst soru sorsunlar, benim kafamı kızdırmasınlar” dedim. Müsteşar kahkahalarla güldü, beni öptü, sonra çay ısmarladı.
Efendim, insan böyle böyle yetişecek. Ben altı yaşındayken bir ay süreyle kötü mal sattıkları için bir fırın, bir bakkal kapattırdım, bir ay süreyle. Mes’ele çocuğu hayata hazırlamak. Şükürler olsun Allah’a bu yaşa geldim, hayatın hiçbir anında korku nedir, endişe nedir bilmedim. Hani Necip Fazıl’ın bir şiiri vardır. Bir yerinde
“Diyordun üst üste geldikçe acı
Bir azab isterim bundan da beter”
der. Olay şimdiki anne babaların, palavra eğitimcilerin sandığı gibi diploma almak değil, hayata hazırlanmak, çocuğu başa baş, dişe diş hayatla mücadele edecek, güçlüklere karşı zafer kazandıracak bir çizgiye getirmektir. Nur içinde yatsın, rahmetli annem Sabiha Hanım beni bir kale gibi yetiştirdi. Önüme çıkan güçlükler benim için sadece bir eğlencelik oldu. Allah’ın izniyle hepsini devirdim.
Mesele burada efendim. Herhalde ne demek istediğimi anlatabildim. Bir talebenin defteri, kitabı, kalemi varsa, oturacak evi, içecek çorbası varsa, ona özel öğretmen tutmak cinayetten beter bir iştir. Bunu yapan ana babalar çocuklarına en büyük kötülüğü, en büyük ihaneti yapıyorlar. Bunda en ufak şüphem yok. Geçen gün bir mail geldi. Melek gibi bir kızımız yazmış. Tepeden tırnağa korku içinde. Bu sadece onu yetiştirenlerin bir ihaneti. Başka birşey değil. Tarihin hiçbir devrinde bugünkü kadar kötü çocuk yetiştirilmedi. Türkiye bu konuda herhalde birincidir. Ya geleceğin korkakları, gölgesinden bile korkan zavallıları, yahut da geleceğin Allah’ın belası firavunları yetiştiriliyor. Aman yavrum, dikkatli olalım. Ne o ne öbürü, adam gibi adam yetiştirelim. Söyleyeceklerim bu kadar. Lütfen üzerinde uzun uzun düşünün. Kabul edin veya etmeyin, lütfen düşünün. Bu beyinsiz ana babalara, bu beyinsiz eğitimcilere artık yeter diyelim. Lütfen siz onlardan olmayın.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.