.
Güzeller güzeli, çok değerli, çok sevgili büyüğüm,
Bir yeni cuma sabahından size ve bütün dostlara gönül dolusu selam ve sevgilerle merhaba...
Sevgili büyüğüm, dilerseniz bu yeni günde bir güzel anektodu hep birlikte paylaşalım...
Efendim, vaktiyle bir delikanlı ülkenin padişahının kızına ilk görüşte aşık olur ve bu aşkla içi yanmaya başlar. Ancak çok fakir olduğu için aşkının ne kadar ümitsiz olduğunun da farkındadır. Bakar yine de olacak gibi değil, manevi bir büyük olan hocasına durumu açmaya karar verir:
Sukunetle genci dinleyen hocası “Evladım” der, “bunun bir tek çaresi var, gidersin, şehrin girişindeki köprünün önünde otururursun. Kırk gün oradan gelen geçenlerden kim sana herhangi birşey söylerse, sorarsa ona sadece “Allah” diye cevap verirsin, başka dünya kelamı etmezsin.” der. Genç bu cevap üzerine çok sevinir ve hemen bahsedilen köprünün önüne gider ve oturur. Gencin durumunu merak edenler köprüden gelip geçtikçe gence çeşitli sorular sorarlar o da oturduğu yerden başını edeple kaldırarak sadece “Allah” diye karşılık verir ve tekrar edeple başını önüne eğer. Bu şekilde günler günleri kovalar. Genç hep aynı cevapla gelenleri göndermektedir. Nihayet kırkıncı güne doğru bu durum padişahın kulağına kadar gider. Vezirine, “Efendim der, böyle böyle bir genç varmış, biz dahi gidip kendisine sual eyleyelim, bakalım bu nice iştir soralım” der. Veziriyle beraber yola koyulurlar, gencin yanına gelirler. Padişah bakar ki bir delikalı edep ve huşu içinde oturuyor, eğilir: “Evladım der, ben bu ülkenin padişahıyım, senin halini işittim, merak ettim, söyle bakalım niçin günlerdir burada beklersin, niçin konuşmazsın, gel artık kalk, ben seni çok sevdim, takdir ettim, saraya aldırayım kızımla evlendireyim” der. Genç, sultanın bu sözünü işittikten sonra yine hiç istifini bozmadan edeple başını padişaha kaldırır ve aşk dolu yanık bir sesle “ Allah!” der. Ve yine başını önüne çeker. Padişah bakar ki gencin durumunda değişiklik yok, çaresiz döner gerisin geriye. Ertesi gün durumu öğrenen hocası gencin yanına gelir, “Evladım” der “ne yaptın, bak padişah ayağına kadar geldi, seni kendisine damat yapmak istedi, sense hiç oralı olmadın, geri çevirip gönderdin?” deyince genç sükun ve teslimiyet içinde, “Efendim”, der, “ben, sadece adını zikretmekle padişahı ayağıma kadar getirten Rabbimin aşkını bulmuşum, artık padişahın kızının sevdasını neyleyim”
Çok değerli büyüğüm sizin ve çok değerli sitemiz dostlarının yeni yıllarını bu vesileyle kutluyor, ve herkesin adına inşallah daha nice yıllar bu site çatısı altında hep birlikte sizin manevi rehberliğinizde rahmet vesilesi nice güzellikleri ve bütün yönleriyle varoluşun eşsiz heyecanını paylaşmayı ve bütün zamanlarımızı sadece hayırlarla doldurmayı diliyorum. İyiden, güzelden ve hayırdan yana her ne varsa her nefes sizin ve bütün dostların üzerine olsun...
Hoşçakalın...
Çiğdem
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Çiğdem Hanım,
Kıymetli yavrum, bir Kudsi Hadiste şöyle buyruluyor: “Kulum bana nafile ibadetlerle yaklaşır, yaklaşır, öyle bir an gelir ki onun gören gözü, işiten kulağı, hisseden kalbi Ben olurum”. Bu son derece önemli bir Kudsi Hadis. Elli yıldır her gün düşünüyorum. Bazan ürperiyorum, bazan ağlıyorum. Aslında Allah’a yaklaşmak ne kadar kolay. Ama işi sağlam tutmak gerekir. Bir kimsenin eli işte, gözü oynaşta olursa yaptığı işten ne hayır gelir? anlattığın hikayede o genç kırk gün sadece Allah diyor. Ve kırkıncı günün sonunda padişahı ayağına getiriyor. Bu ne muhteşem bir olay. Biz de kırk gün kalbimizden masivayı, kinleri, nefretleri, düşmanlıkları, küskünlükleri, kırgınlıkları, dargınlıkları unutsak, aşk ile, heyecan ile, ürperti ile Allah’ı ansak, O’nun rızası için O’nun kullarına sevgi ve saygı gösterip hizmet etsek ne güzel olurdu. Allah, bu güzellikleri bize de, yeryüzündeki bütün insan kardeşlerimize de nasibetsin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Makamı Âli Olsun.