Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Çirkin oyun.
Gönderen : Göktürk Aşıcı
Tarih : 4/17/2017 7:13:04 AM


.



Pek Muhterem Büyüğüm,


Bu siteyi takip edenlerin Avrupa birliği konusunda aynı fikirde olması çok güzel. Zaten kendi hakikatini arayışa girmiş insanlardan başka birşey beklenmezdi. Zaten muhtelif yazılarınızda durumu çok açık bir şekilde özetliyorsunuz. Diğer arkadaşlar da çok güzel yazılar yazmışlar.










Sizin de belirttiğiniz gibi bu topraklar bir doğu-batı sentezi olabilecek kapasitede. Yine belirttiğiniz gibi batı elbisesini bize olduğu gibi giydirmeye çalışmak ne akla ne mantığa uyar. Norveçliler bile kendi ekonomisine ve siyasetine Avrupa Birliğinin karışmasını istemiyorlar. İki refandumda da hayır oyu verdiler.










Herkesin hemfikir olduğu üzere bugün batı, teknoloji ve bilimde diğer uluslara göre daha ileride bulunuyor. Sizin çok güzel ifade ettiğiniz gibi bu teknolojiyi, akıl süzgecinden geçirmeden bütün dünyayı sömürmek için kullanıyorlar. Batıda, bazı sağduyulu insanlar bu durumu kavradılar. Kendi medeniyetlerinin hangi milletlerin ve toprakların sömürülmesi ile yükseldiğinin tamamen farkındalar. Hala daha çoğunu istiyorlar.










Batı devletlerinin tarihine bakarsak, 1400-1500'lü yıllardan sonra gelişmeye başlamışlar. Din yorumlarının çok geri kaldığının farkına vararak kendi dünya görüşleri çerçevesinde reform yapmışlar. Felsefe ve bilimde çok ileri gitmişler. Dünyayı keşfedip sömürmeye başlamışlar. Hayatı, varlıkların aralarındaki ilişkiler olarak algılamışlar. Onlar için hep varlık var.










Matematikte büyük bir devrim olarak kabul edilen sıfır sayısını sanırım Hintliler icat etmiş ve daha sonra Arap'lar bunu kullanmaya başlamışlar. Batı, sıfır sayısını doğudan almış, hala da içine sindirememiş. Sıfır demek, hiçbirşey demek. Yoksulluk, fakirlik birşeyin yok olması doğu düşüncesi için çok sıradan ve olağan bir olay. Oysa ki batılılar için bu düşünce delirtici birşey. Avrupa Birliğinin dayandığı temeller hep varlık üzerine, madde üzerine oturmuş durumda. Bu dünyada iyi yaşayabilmek için zekalarını kullanarak ellerinden geleni yapıyorlar. Kendilerini varlık içinde çok iyi hissedeceklerini düşünüyorlar. Ancak sizin de çok yerinde tespitiniz gibi ego kendisini daha iyi hissetmek için hep daha çoğunu istiyor. Bir yerde okumuştum, insan daha çok şey elde etmenin hiçbir zaman kendini tam hissetmeyeceğini anladığı zaman depresyona giriyormuş. Batıdaki insanların mutsuzluk sebebi çok açık. Hz Muhammed "Fakr benim iftihar vesilemdir" demiş.










Bazı batılılar varlığın mutluluk getirmediğini anlayıp doğu felsefelerine yöneliyorlar. Bazen de bu felsefeleri (dünyadaki) kişisel gelişimleri için kullanıyorlar.










Bizim Avrupa birliği karşısındaki durumumuz biraz değişik. Çağdaşlık açısından bu birlik bize hedef gösteriliyor. Atatürk'ün gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine gelme olarak Avrupa birliğine girme ve onlardan biri olma olarak algılamış veya algılattırılmışız. Halbuki Atatürk çağdaş medeniyetleri hedef göstermiş. Ne kadar hazindir, maçlarda bile "Avrupa duy sesimizi" diye tezahürat yapılıyor. Hep kendimizi onlara beğendirme kompleksi içindeyiz. Kriterleri hep onlar koyuyor, biz de uymak zorundayız gibi bir hava yaratılıyor. Tarih onların bakış açısıyla yorumlanıyor.










Bu kadar haysiyetsiz mi olduk? Boyalı basın hergün Avrupa'nın bizim hakkımızda ne dediği konusunda haberler yayınlıyor. Onlar iyi görürse iyiyiz, onlar kötü görürse kötüyüz.










Sizin de belirttiğiniz gibi, Orhan Pamuk'un Nobel'i kazanması da tesadüf değil. Çünkü yazdığı kitaplar Türkiye'yi onların bizi görmek istediği yere oturtuyor. Kafası karışık, çelişkiler içinde bir halk kitlesi tanımlıyor romanında. Bir de malum lobi faaliyetleri ve soykırımla ilgili açıklamalarla pekişince kendi halkına uzak bir insana Nobel ödülü gayet kolay veriliveriyor. Yine kendi özünden uzaklaşmış bazıları da Avrupalının bize verdiği bu ödülden gurur duymamız gerektiğini söylüyor.










Herkes nerede veya ne için yaratıldıysa bu işlevi görüyor. Avrupalı kendi yaratılış gayesinde ilerliyor, biz de kendi yaratılış gayemizde ilerliyoruz. Herkes dünyayı kendi algılayış biçimiyle yaşıyor. Bu yüzden Avrupa ile birlikte olmamız, onun gibi olmazsak imkansızdır. Onların değer yargıları ve kriterleri bizimkilerden çok farklı.










Malesef ülkemizde insanlar bilinçli olarak maddeye yönlendiriliyor. Üstelik Avrupa'nın geçtiği aşamaları, kestirmeden giderek geçmeye çalışıyoruz. Bu durumda ne olduğu belirsiz bir zihniyet hakim oluyor topluma. Tüketen, ormanları ve kaynakları yağmalayan, liyakati olmadan bir yerlere gelmeye çalışan bir zihniyet bu. Ne kendine, ne çevresine saygısı var. Bizim yapmamız gereken, sizin de belirttiğiniz gibi kendi dünyamızı kurmak. Allah'ın bildirdiği doğruları yaşamak ve bu doğru bildiklerimizi insanlara yaymak. Madem herkesin gıptayla baktığı bu cennet gibi vatan toprağı Allah tarafından bize emanet edilmiş, o toprak parçasından Allah'ın gösterdiği sınırları aşmadan faydalanmalıyız. Allah'ın dünya için verdiği halifelik makamına layık olmalıyız. Bunu da maddeye yönelmiş bir zihniyetle yapamayız. Her zaman dediğiniz gibi, iş geliyor sevgiye, imana dayanıyor. Biz yüzümüzü Allah'a dönelim yeter. Başkalarının kriterleri bizi ilgilendirmez.










Sevgiler, saygılar, hürmetler, selamlar





Göktürk Aşıcı





--------------------------------------------------------------------------------





Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :





Sayın Göktürk Aşıcı,





Sayın Göktürk Aşıcı, keşke elimde imkan olsa da bu mailinizi Türkiye’de ve dünyada yaşayan bütün Türklere göndersek. Avrupa birliğiadı altında oynanan çirkin oyunu bütün nüanslarıyla o kadar güzel, o kadar veciz bir şekilde belirtmişsiniz ki, sadece sizi kutluyor, saygılarımı, hayranlıklarımı bildiriyorum. Şu hususun yeryüzündeki bütün Türkler tarafından bilinmesini, duvarlarına asılmasını istiyorum. Atatürk diyor ki “Biz henüz Cemiyet-i Akvam’a girmedik, bize henüz bir davet gelmedi, ne zaman davet gelirse o zaman müzakere ederiz, karar veririz”. Anadolu’da bir laf vardır düğüne davetsiz gidene “Ya deli, ya şahsiyetsiz” derler. Bizi çağıran yok, davet eden yok, üstelik o hizmetçi kılıklı karıdan, o genelev çaycısı adama kadar hepsi bizi istemediklerini, bizi sevmediklerini, bizi beğenmediklerini en kaba bir şekilde yüzümüze haykırıyorlar. Peki bize ne oluyor, bize hiçbir faydası olmayan bir tiyatro oyununa ille de alın diye bizi sokmak isteyenlerin, bizi el kapılarında küçültenlerin, onurumuzu çiğnetenlerin yapmak istedikleri ne? Anlamak mümkün değil. Gidelim sizinle şimdi Kızılay’ın, Tunalı’nın, Ulus’un belli bir noktasında duralım. Diyelim ki biz bir anket yapıyoruz, cevap verip vermemekte serbestsiniz. Avrupa birliği hakkındaki samimi düşünceleriniz nedir? Göreceksiniz ki çok büyük bir çoğunluk, ezici bir çoğunluk bu soru üzerine yüzlerini ekşitecekler, küfreder gibi, hayır diyecekler. Olay bu.





Efendim, kıymetli maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.





Sabri Tandoğan Efendi Hz.


Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]