Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : “Aşk imiş her ne var alemde, ilim bir kıyl-ü kal imiş ancak”
Gönderen : Esra
Tarih : 4/17/2017 7:17:59 AM


.





TOPRAĞA, SEVGİNLE ÇIKACAĞIM TOPRAKTAN" ÖMER HAYYAM


Soru-Cevap


Sevgili Büyüğüm,


Sizin her daim buyurduğunuz gibi,her zerreden zikreden Allah’tır, her fiilin faili Allah’tır. Her sıfatta mevcut olan Allah’tır, her vücutta mevcut olan Allah’tır.





Bu hakikati kavramak, Hz.Ali Efendimiz'in buyurduğu Besmelenin "be" harfinin altındaki nokta olmak, yani Rahman ve Rahim olan Allah'ın varlığında yok olmak.





Esasında karşımızdaki insan, eşya, hayvan, ne ya da kim olursa olsun ona sevgi, saygı, edep gösteriyorsak aslında bunu Allah'a göstermiş oluyoruz, yine medenice olmayan ve nefs kaynaklı eleştirileri, kızgınlıkları da haşa yine Allah'a yöneltmiş oluyoruz.





Ancak bu durumu görmeğe çalışmak yerine sebeplere tevessül ediyoruz. Ve bunun neticesinde doğal olarak gelen sıkıntıların çözümlerini de bu sebeplerde arıyoruz. Sizin Gönül Sohbetleri-1 kitabınızda buyurduğunuz bir cümle var: "... Dışarıda herşey anlamını yitirdikten sonra sen var oldun." Çözümü dışarıda aramak zahmetten başka birşey vermiyor.





Değerli Büyüğüm ben doğru mu düşünüyorum?





Ellerinizden hürmet, sevgi ve saygı ile öperim.










--------------------------------------------------------------------------------





Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :





Sayın Esra Hanım,





Kıymetli yavrum, inşallah bütün bu manevi mertebeleri aşarsın. Biz niye Kabe’yi yedi kere tavaf ediyoruz, hiç düşündün mü? Bu yedi rakkamı nerden çıkıyor, niye altı veya sekiz değil de yedi? Biz bu dünyaya tekamül etmeye, aslımızı bulmaya geldik. Namaz için neden “Müminin miracı” derler, hiç düşündün mü? Bir kimse kerat cetvelini bilmeden, geometrik şekilleri tanımadan matematiğin o harikulade dünyasına giremez. Dünya olayları da bizim için, mana aleminin derinliklerine dalabilmemiz için birer vesile değil midir? Bizler olaylara o olaylara vesile olan insanlara takılıp kalıyoruz. Olay Ahmetlerin, Mehmetlerin, Ayşelerin, Fatmaların dünyası değil, o olayların arkasında gizlenen gerçek manayı bulup çıkarabilmekte... İşte o mana ortaya çıkabilse, o kinler, nefretler, düşmanlıklar, öc almalar, küsmeler, kırılmalar, darılmalar olmayacak. O zaman yeni yağmış kar gibi bembeyaz, tertemiz bir sevgi bütün kainatı kuşatacak. İşte o zaman “Seviyoruz, seviliyoruz, güzelliğimiz bu yüzden” diyeceğiz. “Aşk gelicek cümle eksikler biter” diyeceğiz. Büyük hristiyan mistiği Saint Augustune, “Geliniz, bir anımızı imanlı geçirelim” diyordu. Bu sözü ilk okuduğumda tir tir titredim. Sonra otuz sene manasını düşündüm. Neydi o bir an, o bir anda ne oluyordu ki biz onun özlemi içinde yaşıyorduk. İşte o bir anda sen, ben, Ahmetler, Mehmetler, Ayşeler, Fatmalar ve onları çevreleyen binbir olay ortadan kalkıyordu. Bütün kainat ilahi aşkla doluyordu. Yapan kimdi, yaptıran kimdi, söyleyen kimdi, söyleten kimdi? Tıpkı bir zenci kardeşimizin söylediği gibi. Bir gün yoldan bir zenci geçiyormuş. Bir kadın onu görmüş. Saçını çekmiş, kıkır kıkır gülmüş. Zenci kadına bakmış, “Ne o hanım” demiş, “neye gülüyorsun? Boyayı mı beğenmedin boyacıyı mı?”. Bu söz de beni yıllarca ürpertti, düşündürdü, bazan ağlattı. Bizler o kadar sathi, içtenliksiz, zavallıca bir hayat yaşıyoruz ki... Hayatın gerçeklerinden uzak, gerçek sevgiden uzak, hayatın oyuncaklarına öyle bir dalmışız ki geçen gün çok sevdiğim, çok saydığım bir kimseyle buluşacaktım. Havadan sudan bir sebeple gelmedi. Hayretler içinde kaldım, uykularım kaçtı, yediğimin, içtiğimin tadını alamadım. Çünkü o kimse ne kadar sevildiğini bilmiyordu. Hep böyle oluyor, birbirimizin dilinden anlamıyoruz. Çünkü birbirimizi gönül gözüyle göremiyoruz. Yüzeyden yaşanan bir hayat insana ne getirir ki. Bir kayıptan başka nedir? Ömürler böyle zavallıca renksiz, ışıksız, aşksız geçip gidiyor. Ne zaman “Gelin canlar bir olalım” diyeceğiz. Ne zaman “Sevmek, devam eden en güzel huyum” diyeceğiz? Geçen gün Sakarya caddesindeki bir balıkçı feryad ediyordu: “Nedir bu insanlardaki çehre, surat, nedir bu sevgisizlik, herkesin yüzünden düşen bin parça, zavallı insanlar, siz yaşadığınızı mı sanıyorsunuz” diyordu. Daha doğrusu feryad ediyordu. Aklıma Yunus’un şiiri geldi:





“Yunus der ki şehre varam





Feryad-ü figan koparam”





İşte yavrum, bu yüzeyden, bu zavallıca, bu perişan, bu yıkık dökük yaşantıdan kurtulmaya bakalım. Mana aleminin derinliklerine inelim. Orada gerçek güzellikle beraber olalım. Bütün bu dargınlıklar, küskünlükler, kırgınlıklar unutulsun. Sadece mananın güzelliği kalsın. Ve biz de o zaman Yunus gibi





“Ballar balını buldum





Kovanım yağma olsun”





diyelim. O zaman










“Mal sahibi, mülk sahibi





Hani bunun ilk sahibi





Mal da yalan, mülk de yalan





Var biraz da sen oyalan”










diyelim. Ömer Hayyam gibi










“Sevginle gireceğim toprağa





Sevginle çıkacağım topraktan”










diyelim. İçimizi öyle arıtalım, öyle tasfiye edelim ki orada sevgiden başka birşey kalmasın.





Selam, sevgi ve saygı ile.





Sabri Tandoğan Efendi Hz.


Makamı Âli Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]