.
Sevgili Babacığım, Kıymetli Dostlarım,
Samsun’dan kucak dolusu sevgilerimle sizleri selamlıyorum…
Babacığım müsaadeniz olursa aşağıdaki yazıyı paylaşmak isterim…
BİR EDEB KUSURU GIYBET
Gıybet, yani bir insanın arkasından hoşlanmayacağı, kalbinin kırılacağı bir şekilde anılması, hem dinimize göre büyük günah, hem de sosyal hayatta türlü olumsuzluklara yol açtığı için beğenilmeyen bir davranış. Ayet-i kerimede “Ölü kardeşinin etini yemek” diye vasıflandırılan bu davranış, gıybet edeni hesap günü ağır mes’uliyetler altına soktuğu halde, gıybet edilen, o sevilmeyen insanın da günah yükünü hafifletmektedir. Fakat gönülde bir şahsa beslenen haset, kin ve nefret bu zararı unutturmakta, gıybet eden ile onu dinleyeni vebal altında bırakmaktadır.
Başkalarının kusurunu görmek yerine, kendi kusurlarını gözden geçirip onlarla uğraşması insanın, insan olma yolunda attığı ilk adımdır. Nitekim, Allah dostlarının öğütleri de böyledir. “Bir insanın kusurunu gördüğün vakit, hemen projektörü kendi içine çevir” diye öğütler, o veli-yi kamiller, ondan sonra devam ederler, “Eline hâkim ol, diline hâkim ol!” diye. Ele hâkim olmak kolay, ama dile hâkim olmak zordur. Nefis ve şeytan bayılır dil ile günah işletmeye. Çekiştirmek, laf taşımak, kusur görmek, o kusurları örteceğine etrafa yaymak günah yükümüze ağırlıklar ekler.
İnsanların arkasından konuşmak, onları hor görmekten kaynaklanır. Halbuki kimsenin kimseyi hor görmeye hakkı yoktur. İnsanları hoş görecek kadar sevmemek de bu davranışa yol açabiliyor:
Hakkı gerçek sevenlere
Cümle âlem kardeş gelir
Diyen Yunus gözü ile bakmak mümkün etrafımıza.
Yüce Allah dilerse tövbeleri kabul ediyor. Amma gıybet günahının affı için o şahsın da hakkını helâl etmesi şartını koşuyor. Kolay değil bir insana gidip, “Ben senin kusurlarını etrafa yaydım, seni çekiştirdim, amma sen bana hakkını helal et” demek. Bu sözler söylenebilse bile o çekiştirilen şahıs can-ı gönülden hakkını helal edebilir mi? Çünkü hiç kimse kusurlarının söylenmesinden hoşlanmaz. Bunu ummak insan tabiatına aykırı bir şey beklemektir.
Her insan bir gün musallaya konulacaktır. Ve imam cemaata soracaktır; “Bu şahsı nasıl bilirsiniz?” diye. Ölen şahıs tarafından çekiştirildiğini bilen kimse “İyi bilirim” diyebilir mi? Halbuki şair, “Baki kalan bu kubbede bir hoş seda imiş” diyor. Ne mutlu bu hoş sedayı bırakarak göçenlere.
Kusur görmek yerine, kusur örtmek var. Kötü zan’da bulunmak yerine hüsn-ü zan’da bulunmak var. Ama gönül yaparak “Hak Rızası” elde edilebilinir. Allah katında da, insanlar arasında da kişiyi değerli kılan, iyilik ve güzellik yolunu seçmesidir.
Dostluk ve sevginin sardığı bir dünyada elbette hasete, kine, öfkeye yer kalmayacaktır. Allah, hepimizin gönül dünyalarımızı o güzel hasletlerle donatsın da biz de Yunus gibi:
Ben gelmedim kavga için,
Benim işim sevgi için.
Hakkın evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.
Diyebilelim. Bir gıybet ile gönüller yıkacağımıza, gıybetten uzak durarak “Hakkın evini” mamur edelim. Hem dünya hem ahiret saadetine de ancak böyle ulaşabilir insan. Allah hepimizi o saadete erenlerden eylesin.
Sonsuz Sevgi ve Hürmetlerimle…
Cahide