Konu : Ateş, bacayı sarıyor.
Gönderen :
Selçuk Yılmaz
Tarih :
4/18/2017 10:55:35 PM
.
Sizinle önemli bir konuyu paylaşma ihtiyacı hissediyorum. Ülkemize yönelik misyonerlik faaliyetleri o kadar yoğunlaştı ki, her alanda bunun neticelerini görmek mümkün.
Sadece merak ettiğim için ve ibadetlerini öğrenmek amacıyla bir arkadaşımla kiliseye gittim. Toplumun hemen her kesiminden insanlar vardı.Hatta türbanlı kızlar bile gelmişti. Önce onların da merak için geldiklerini düşündüm. Daha sonra bir türbanlı kızı şehrin orta yerinde herkesin görebileceği şekilde İncil okurken görünce amaçlarının ne olduğunu daha iyi anladım. Müzik eşliğinde Türkçe dualar okuyorlardı.Yeni gelenlere özel bir ilgi gösteriyorlardı.Biz de yeni geldiğimiz için isimlerimizi sordular ve tapınmadan sonra bir toplantı olduğunu söylediler. İlk toplantı da daha çok genel konulardan konuştuk.Oldukca dostca ve candan davranıyorlardı Her zaman toplantılarına beklediklerini söylediler. Ben bir daha toplantılarına katılmadım. Arkadaşım toplantılara devam etti ve bana konuşulanları anlattı.
Propagandalarını o kadar büyük bir psikolojik uzmanlıkla yapıyorlar ki adım adım ilerliyorlar. Önce İslam'la Hiristiyanlığın ortak yanlarını ele alıyorlar. Bütün dinlerin Allah tarafından indirildiğini ve Hristiyanlığın Kuran tarafından da onaylan bir Hak dini olduğunu söylüyorlar. Yunus'ların ve Mevlana'ların bütün insanları kucaklayan sevgisini ve Anadolu topraklarında herkesin yüzyıllarca beraber nasıl yaşadıklarını anlatıyorlar. Bu aşamadan sonra İsa'nın mucizeleri ve hayatı anlatılıyor. İsa hayranlığı ve sevgisi pekiştirildikten sonra yavaş yavaş Hristiyanlık derslerine geçiliyor. İnsanları kurtarmak için Tanrı'nın biricik oğlu İsa'yı gönderdiği ve İsa'nın tüm insanların günahlarını yüklenmek için hayatını çarmıhda feda ettiği anlatılıyor.Bütün insanların kurtulması için yapmaları gereken tek şeyin Tanrı'ya ve oğlu İsa'ya iman etmek ve bunun sözle söylenmesi gerektiği belirtiliyor. İnsanları Hristiyan yapmak için artık son bir aşama kalıyor, Müslümanlık'tan vazgeçirmek.Bu adamlar İslam'ı nereden vuracaklarını çok iyi biliyorlar.Bu dini iyi bilmeyenler için İslam'ın en yumuşak karnı Peygamber Efendimizin evlilik hayatı. Peygamberimiz Hz Ayşe ile evlendiği zaman Hz Ayşe'nin küçük yaşlarında olduğu anlatılıyor.Bu konuda İslam alimleri arasında bir görüş birliği yoktur. Hz Ayşe'nin 17-18 yaşında olduğunu söyleyen alimler vardır ki, ben de bu görüşe katılıyorum. Bunu şunun için söylüyorum, eğer siz çocuklarınıza anlatmazsanız bir gün mutlaka farklı bir şekilde karşılarına çıkacaktır. Dinimizi iyi bilmeyen gençlerimiz için 50 küsür yaşında bir insan çocuk yaşlarıındaki bir kızla evlenebilir mi sorusunun yaratacağı etkiyi düşünebiliyor musunuz? Ayrıca Hazreti Muhammed s.a.v.'in yaptığı diğer evlilikler ve söylediği kin ve nefret dolu sözler tamamen uydurma hadislerle anlatılıyor. En sonunda da haşa sahte peygamber olduğunu söylüyorlar.
Bir insana İslamiyet tam olarak öğretilmemişse bunun etkisi altında kalmaması imkansızdır. Benim arkadaşım son anda benim çabalarımla kendisini kurtardı. Ancak içimizde Hiristiyanlaştırılan binlerce genç var ve sayıları hızla artıyor. Ailelerine Hiristiyan olduklarını kesinlikle söylemiyorlar. Türkiye'de yaklaşık 30 bin kilise var. Bunların çok büyük kısmı apartman dairelerinde hizmet görüyorlar. Büyük kısmı da fakir semtlerde bulunuyor ve yoksul aillere para yardımında bulunuyorlar. Ayrıca işsiz gençlere, her yerle özel irtibatları olduğu için iş imkanı sağlıyorlar. Bunlardan hükümetin ve devletin haberi var. Avrupa Birliği ile uyum çalışmaları zarar görmemesi için hiç kimse sesini çıkarmıyor. Yani her şey onlar açısından kontrol altında.
İlk başta işi Yunus'lar ve Mevlana'larla bağlıyorlar. En sonunda onların hoşgörüsünün tamamen İslam'a isyan olduğunu söylüyorlar.
Özellikle ailelerin son derece uyanık olması gerekir. Çocuklarımıza mutlaka Kuran'ı ve Peygamberimizin hayatını bütün yönleriyle anlatmak zorundayız. Ne yazık ki bu ülkede dindar insanlar da dahil kimse Kuran okumuyor ya da anlamadan Arapça okuyorlar. Biz Kuran'ı anlamazsak çocuklarımıza nasıl anlatacağız? Aileler çocuklarının eğitimde bir boşluk bırakırsa birileri mutlaka doldurur.
Bunların derdi insanları kurtarmak falan değil. Eğer öyle olsa çoğu ateist olan kendi gençlerini kurtarırlardı.Tek düşünceleri insanları sömürücek altyapıyı hazırlamak. Bir Afrikalı aydın şöyle demiş:
"Hiristiyanlar Afrika’ya geldiklerinde bizim topraklarımız, onların ise ellerinde İncilleri vardı. Hiristiyanlar bize gözlerimizi kapayarak dua etmemizi istediler. Gözlerimizi açtığımızda bizim elimizde İncil vardı, onların ayaklarının altında ise bize ait topraklar.”
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Efendim, baştan sona hikmetle, ibretle yazılan mailinizi saygıyla, edeple okudum. Önce göstermiş olduğunuz biliniçten dolayı sizi yürekten kutluyorum. Maşaallah, adım adım, dikkatle, son derece uyanık olarak gerçekleri ne güzel takip etmişsiniz. Ortada itiraz edilecek, reddedilecek, karşı gelinecek hiçbirşey yok. Herşey tabii seyri içinde devam ediyor. İçinde bulunduğumuz gaflet, delalet hatta ihanet elbette mahsulünü verecekti. Nitekim öyle oldu. Bizlere daha ortaokul sıralarından itibaren öğretilen bir gerçek vardı: “Tabiat, boşluktan hoşlanmaz”. İşte yavrum, bizim ailelerimizin içinde bulunduğu acınacak durum “yaprak dökümü” bu sonuçları getirdi. Bir aile yapısı düşünün ki orada sevgi yok, saygı yok, edep yok, incelik yok, zarafet yok, paylaşma yok, yardımlaşma yok, birbiri için yüreğin titremesi yok. Elbet sonuçlar böyle olacak. Yuvalar daha nikah memurunun önünde tepişmeyle, ben senin ayağına basacağım kavgasıyla, kurulurken yıkılıyor. Nefs egemen oluyor. Hep bu kör olası, o kahrolası, yıkılası, “benim dediğim olacak” düşüncesi egemen oluyor. Biri bas bas bağırıyor, “ben bu evin erkeğiyim, benim dediğim olacak”, öbürü bağırıyor: “ben, bu evin kadınıyım, benim dediğim olacak. Onlar Allah’ın günü bir canavar gibi nefs kavgasını büyütüyorlar. Canavar büyüyor, büyüyor, büyüyor. Bütün evi kaplıyor. O ev içinde rahatça oturulamayan, yatıp kalkılamayan, kitap okunamayan, ibadet edilemeyen bir iğneli beşik haline geliyor. Herkes ordan kaçıp kurtulmaya çalışıyor. Kaçamayan kendisine sigaradan başlayarak içki, uyuşturucu, kumar, dedikodu, bar, pavyon, diskotek, genelev, randevuevi gibi yollar arıyor. Bunların hiçbirini yapamayan, yapmak istemeyen de adına televizyon denilen birkaç istisna dışında sadece insanları zehirleyen bir aptal kutusuna koşuyor. Ve oradan günlük afyonunu alıyor. Şimdi, böyle bir aile yapısından bilinçli, aklı başında, ne yaptığını bilen, nereye gittiğini idrak eden bir genç kızın, bir delikanlının yetişmesi ne kadar mümkün olur. O zavallı yavrucaklar şaşkın ördek gibi önüne gelen sulara kapılıp giderse bütün kabahat onların mı? İşte, sonuç mailinizde belirttiğiniz gibi bütün dehşetiyle, bütün vahşetiyle, bütün korkunçluğu ile ortaya çıkıyor. O zavallı tesettürlü kızımız, o şeytan yuvalarına kapılıp gitmişse bütün kabahat onun mu? Öyle babalar var ki kızının başını örtmekle vazifesini yaptım sanıyor. Hepimiz bunu çevremizde görüyor, işitiyoruz. Tamam kardeşim, kızının başını örttün, ama içi ne olacak, bunu hiç düşündün mü? Senin bomboş bıraktığın o kafanın, o tertemiz kalbin yarın birtakım şer kuvvetler tarafından doldurulmasını önlemek için hangi tedbirleri alıyorsun. Kızına gerçek bir İslam şuuru verebiliyor musun? Bugün, değil o masum yavrularımız, ilahiyat fakültesindeki koca koca profesörlerimizin bile bir kısmı feci şekilde oyuna geliyor. Aldatılıyorlar, iğfal ediliyorlar. Farkında bile değiller. Bir diyalog tutturmuşlar. Diyalog aşağı, diyalog yukarı. Neyin diyaloğu kardeşim, adam senin inandığın Allah’a inanmıyor. Adam, senin Peygamberine sözle, yazıyla, resimle, karikatürle en büyük hakareti yapıyor. Adına papa denilen en büyük İslam düşmanı Türkiye’ye gelmezden önce Peygamberimize ve İslama en büyük hakaretleri yapıyor. Sonra biz onu bütün İstanbul trafiğini felç ederek karşılıyoruz. Padişahlar gibi ağırlıyoruz. Avrupa birliğine gireceğiz diye örfümüzü, adetimizi, kültürümüzü, inancımızı, aile yapımızı, onurumuzu, şerefimizi, haysiyetimizi, efendiliğimizi, insanlığımızı bir yana bırakıyor, kovulsak da gitmeyiz diyerek önlerinde secde ediyoruz. Ondan sonra o benim masum, tertemiz tesettürlü kızım İncil okuyunca şaşırıyoruz. Acaba asıl şaşılacak, hayret edilecek utanç duyulacak davranışları kim gösteriyor.
Kıymetli yavrum, insanoğlunun hayatta asıl aradığı ne biliyor musun, herzaman söylüyorum; biraz sevgi, biraz saygı, biraz ilgi. Bir insan evinde karnını doyuramazsa, aç kalırsa ne yapar? Cebindeki parasına göre, imkanlarına göre gider dışarda karnını doyurur. Bunda hayret edilecek birşey yok ki. Ne olur toplum olarak şu zavallı gençlerimizin üstüne gitmeyelim. Dişlerimizi sıkıp, yumruklarımızı kenetleyip “efendim, bu gençlerde ne sevgi var, ne saygı var. Bunlar nereye gidiyor” diye nutuklar atmayalım. Devletin bastırdığı ilkokul kitaplarında bile bazı sureler bilinçli olarak noksan yazılıyor. Bazı ayetler acımasızca, insafsızca, Allah’dan korkmadan, Peygamberden utanmadan çıkarılıyor. Bazı gazetelerin verdikleri çocuk oyuncaklarında Türkiye haritası parçalanmış olarak gösteriliyor. Kimsede çıt yok. Bu gazeteler hakkında ne takibat var, ne soruşturma açılıyor. Böyle bir toplumda gayet tabi her mahallede birkaç tane apartman dairesinde kilise açılırsa, orada çocuklarımız İslam düşmanı, Peygamber düşmanı olarak yetiştirilirse yapılacak iş ortadadır: Aileler gaflet uykusunu bırakıp, çocuklarını yetiştirmeye, tehlikeden korumaya çalışacak. Okulda öğretmenler o resmi kitaplarda boş bırakılan yerleri olduğu gibi, ailelerin bomboş bıraktığı o masum, o temiz çocuk ruhlarını en güzel duygularla eğitmeye çalışacaklar, doldurmaya çalışacaklar. Topyekün bir seferli bir seferberlik açılacak. Evimizin alt katında başlayan yangın, yavaş yavaş üst katlara tırmanıyor, farkında bile değiliz.
Biraz tarih kültürümüz olsa İspanya’daki Endülüs Devletini düşünsek. O muhteşem medeniyet, o Muyhiddin Arabi Hazretlerini yetiştiren muhteşem kültür, nasıl katran ruhlu haçlılar tarafından parçalandı, yok edildi. Bir düşünsek. Bize neler, neler fısıldıyor, bir anlayabilsek.
Kıymetli yavrum, baştan sona yazdığın bilinç dolu, hikmet dolu, ibret dolu mailin için tekrar teşekkür ediyor, yenilerini bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
|