.
Efendim,
Soracağım soruya cevap verirseniz çok memnun olurum. Ben, Ankara’da bir okulda matematik öğretmenliği yapıyorum. Bir öğretmen arkadaşımız sürekli olarak kendi kendisiyle çatışma halinde. Halinden hoşnut değil. Zaman zaman kendisinden nefret ettiğini söylüyor. Bunun sebebi nedir? Bu halini düzeltmesi mümkün müdür? Eğer bir açıklamada bulunursanız şimdiden teşekkür eder, hürmetle ellerinizden öperim.
Leman Cılızoğlu
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Leman Cılızoğlu,
Kıymetli yavrum, Divan edebiyatının en zarif şairi Şeyh Galip, bir şiirinde
“Hoşça bak zatına kim, zübde-i alemsin sen”
diyor. Kainatın en büyük şairi Yunus Emre,
“Tehi görme kimesneyi, hiç kimesne tehi değil”
diyor. Pek tabiidir ki bu “kimesne” içine biz de dahiliz. Evet, mütevazi olalım, edepli olalım, saygılı olalım, kendimizi kimseden üstün görmeyelim ama başkalarına olduğu kadar kendimize de saygılı olalım. Bu ince noktayı anlamayan ayatta hiçbir şeyi alamamış demektir. Yunus bir şiirinde
“Beni bende demen bu ben değilim
Bir ben vardır bende benden içeri
Süleyman, kuş dilin bilir demişler
Süleyman var, Süleyman’dan içeri”
diyor. Kendine saygı duymayanlar, hiçkimseye saygı duyamazlar. Kendine sevgi duymayanlar, hiçkimseye sevgi duyamazlar. Peki, insan ne zaman kendine saygı duymaz? İnsan, daimi günah işlediği zaman, dedikodu yaptığı zaman, bir kimseye laf taşıdığı zaman, haset, kıskançlık, çekememezlik içinde olduğu zaman her şeyin en iyisini, en mükemmelini yanlız kendisine münhasır gördüğü zaman, kendi içindeki kendisiyle çatışma haline girer. Hayatta en tehlikeli şey budur. İnsanın içinde daima kendisini yargılayan bir varlık vardır. Ve o ses Allah’ın sesidir. İç dünyasındaki Allah’ın sesiyle çatışma haline giren insan pek tabiidir ki ne hzur duyabilir, ne rahat yaşayabilir. İnsanoğlu bu çelişkiden kurtulmak için sigaraya başvurur, içki içer, kumar oynar, zina eder, sapık yollara gider, dedikodu yapar, laf taşır, ara bozar. Dikkat edilirse bunların hepsinde bir kendinden kaçama durumu vardır. İç dünyasındaki çelişkilerden, çatışmalardan kurtulmak için bu yollara başvurur. Ama hepsi de bizden uzaklaştırır, içimizdeki sesi duyamaz oluruz. Aslında kötü birşey yaptığımızın farkındayızdır. Onun için kendimizden uzaklaşırız. Onun için kendmizden nefret ederiz. Bu nefretin en son noktası intihardır. Nasıl bir adam bir başkasına çok kızdığı zaman çekip tabancasını onu öldüryorsa, intihar da aynı şeydir. Burada “bir başkası” insanın kendisi oluyor. Kendine o kadar çok kızıyor ki ama şu şekilde, ama bu şekilde kendisini öldürüyor. Çok enteresandır işlediğimiz her günah, söylediğimiz her yalan, yaptığımız her dedikodu bizi biraz daha kendimizden uzaklaştırıyor. Çelişkilere sokuyor, ve bizi kendimize düşman, kendimizden nefret eder hale getiriyor. Bu durumdan kurtulmak mümkün mü? Mümkün ya, neden olmasın. Peygamberimiz bir Hadis-i Şerifinde "Her günah kalbe siyah bir nokta bırakır. Bir günah işlediğiniz zaman en kısa bir zamanda hayırlı bir iş yapın ki o siyah nokta silinsin" buyuruyor.
Eğer o nokta silinmezse yanına her gün yeni noktalar gelirse felaket o zaman başlıyor. Gün geliyor kalp simsiyah oluyor. Allah esirgesin. O durumda yapılacak birşey kalmıyor.
Kendimizde bir hoşnutsuzluk hissettiğimiz zaman bilelim ki Allah’dan uzaklaşmışızdır. Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde
“Çocuğum dua et geceleri
İnsan uzaklaşabilir Allah’dan”
der. Derhal derlenip, toparlanmalı, Allah’a hicret yollarını aramalıyız. Bazı kimseleri kıldığı namaz, tuttuğu oruç yanıltıyor. Kendilerini masum, saf, arınmış hissediyorlar. Aman şeytanın bu oyununa gelmeyelim. İnsan ibadet etmekle borcunu ödemiş oluyor. Bu onun kemale ulşamsı demek değildir. Çok dikkatli olalım. Nefsin öyle oyunları var ki insan onun kapanına yakalanıyor da farkına bile varmıyor.
Kendi kendisiyle dost olamayan, daima çelişki içinde yaşayan insanlar şunu iyi bilsinler ki onlar yaptıkları hatalar, işledikleri günahlarla her gün biraz daha Allah’dan uzaklaşıyorlar. Aman dikkat edelim, hemen nefsimizin şerrinden Allah’ın Rahman ve Rahiym sıfatlarına hicret edelim, af dileyelim. Biz Allah’a yaklaştıkça iç dünyamız da değişmeler olur. Çelişkinin yerini sevgi, kızgınlığın yerini saygı alır. O zaman kendi kendimizle dost olur, mesut ve bahtiyar yaşarız.
Kıymetli yavrum, işin sırlı noktası burada. Allah’la beraber olanlar zindanda bile olsalar saraydaymış gibi yaşarlar. Söyleyeceklerim bu kadar. Tereddütlü bir nokta kalmışsa lütfen yazın, tekrar işleyelim.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.