.
Hayırlı günler dileğiyle, hürmetle ellerinizden öpüyor, cümle gönül dostlarına selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Bir ara televizyonda Ceviz Kabuğu programında Mevlana Hazretlerine atılan iftiralar beni de çok incitmişti...O dönemlerde bu hususla ilgili Mevlana Hazretlerine ait bir beyit bizi hayret içinde bırakıyordu. Şöyle diyordu Hz. Mevlana asırlar ötesinden...
"Sen ki cevizin kabuğusun, içini nereden bileceksin".
Mesnevi, kabukta kalanlara, düzenbazlara en güzel cevabı zaten veriyor. Yeter ki açıp onu okuyalım. Yargısız infaza, öze inememiş olanların yorumlarına,yalanlarına kanmıyalım. Merhum Şefik Can Hocanın Mesnevi şerhi, çok dikkatle Mesneviye ait olmayan beyitlerden ayıklanarak, titizlikle hazırlanmış bir eserdir. En ince ayrıntısına kadar, şüpheli olan beyitler, önsözler araştırılıp, belgelerle belirtilmiş, sonradan eklenen, Mevlanaya ait olmayan sözler ve yanlış yorumlar tespit edilmiş...Eseri dikkatle okuyunca, Şefik Can Hoca nın Mevlanayı gerçekten anlamış hatta anlamaktan öte, onu yaşamış olduğu hissedilir.
Mevlana Hz.leri çağlar ötesini aşmış bir insandı...Tüm dünyayı kucaklamıştı. Elbette dünya da onu kucaklayacaktır. Öyle dehalar vardır ki onları daracık sınırlar içine hapsedemezsiniz. Onlar, bir adımda arş-ı alaya yükselen, kayıtları, sınırları aşmış... Hak Peygamberin yolunun yolcuları... Hak erleridir... Mevlana 'nın ışığı ile doğruyu görmeye çalışan, Müslüman olan birçok Avrupalı, Amerikalı var... Acaba bizler, en yakınımızdakilere islamı anlatabildik mi? İslamiyet yaşanan bir hal olmadıkça anlatılamaz ki... Bizler İslamı Mesnevideki hikayelerle anlatmıyor muyuz. Her halükarda Mevlana Hz.leri yardımımıza koşmuyor mu... Onun bir beyti, bir mısraı, bir öyküsü bir çok problemlerimizi çözmüyor mu...
Elbette güneş balçıkla sıvanamaz. Dün olduğu gibi bugünde meyve veren ağaç taşlanacak...Mühim olan, gerçeği, hakikati anlamaya çalışmak ve o saflara dahil olabilmek...
Aslında her olayda, aynı titizliği göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Toplum olarak, yaptığımız yanlışlardan biri de yargısız infazlar...Biri çıkıyor, bir kişi hakkında olmadık şeyler söylüyor. Dinleyenler de, yaaa, öyle mii, hımmm, bak seen demek öyle diyerek...Karşı tarafı da bir tanıyalım, dinleyelim demeden hükme varıyor.. Böylece bir türlü hakikate ulaşamıyoruz. Masum insanlar inciniyor, ağlıyor... Acaba gerçeğe ulaşmak bu kadar zor mu..? Biz insanlar,çoğumuz düşünmekten kaçmak için bin bir bahane uydururuz. Gerçek, bazen acı olabilir.. Ama İnsanın kendisi ile yüzleşmesi gerekir... Bazen "Hak" kelimesi üzerine düşünürüm.. Çoğu zaman ağlarım...Gerçeğe ulaşmak,Hak'ka ulaşmak değil midir... Bir gün, bir sohbet meclisinde bir hanım tanımıştım.. Hak, Hak, Hak...diye vücudunun bütün zerreleri ile titriyordu... Çok etkilenmiştim. Hatırladıkça aynı heyecanı yaşıyorum...
Onun için bir Müslüman, samimi olarak Hak'ka ulaşmak isteyen bir müslüman, çok dikkatli ve uyanık olmak zorunda. Çünkü Hakk'ın yanında olabilmek için, bu dikkat ve uyanıklık gerekli diye düşünüyorum. Küçücük olaylar, daha büyüklerine zemin hazırlıyor. Gözden kaçan önemsiz dediğimiz nüanslar,zamanla içinden çıkılmaz boyutlara varıyor, üzüntülere, sıkıntılara, hüsranlara neden oluyor. Allah cümlemizi esirgesin ...Hak'tan ayırmasın bizi.. Daima doğrunun saflarında olmayı cümlemize nasip etsin... Amin..
Efendim, geçen gün,Marmara Üniversitesinde, "Bilişim Fuarı'na" gitmiştim. Öğrencisi olduğum, "Özel Gürmen Eğitim Kurumlar"nın kurucusu sayın Rahime Gürmen Hanımefendi ile birlikte idik. Gürmen Eğitim Kurumu, Bilgisayar Teknolojileri üzerine eğitim veren bir kuruluş.. Üniversite öğrencilerine, Bilgisayarın hayatımıza kattığı son yenilikler ve programlar tanıtıldı.
Bilişim sözcüğü bana hep Yunus'un mısralarını çağrıştırdı. İçimden hep,"Gelin tanış olalım; İşi kolay kılalım. Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz. diyordum... Bir ara dayanamadım. İçimden geçen mısraları Rahime Hanıma söyledim. Yüzünde tatlı, sıcak bir gülümseme belirdi... Yunus Emre sevgisiyle bizi kucaklamıştı adeta... Bizim de yaptığımız öğrencilerle tanış ve biliş olmaktan başka bir şey değildi ki...
Efendim en derin hürmetlerimle, selam ve sevgi ile açıyorum kollarımı kocamaan ...Sizi ve tüm dostları kucaklıyorum...Allah'a emanet olun...
Fatmagül
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Fatmagül Hanım,
Kıymetli yavrum, aslını araştırmadan, sormadan, okumadan, düşünmeden, köksüz, soysuz, cibiliyetsiz, vicdansız insanların safsatalarıyla Mevlana gibi bütün kainatın iftihar ettiği, gurur duyduğu, benimsediği bir İslam büyüğüne dil uzatan zavallı insana en güzel cevabı yine Mevlana vermiş: Ne diyor okuyalım: “Sen ki cevizin kabuğusun, içini nerden bileceksin”. Sanki mübarek sultan bugünü, televizyondaki o yavşak ağızlı utanmazları, kepazeleri dinlemiş gibi. Be şaşkınlar, Türkiye’de bu kadar hırsız, uğursuz varken, üniversitelerde birbiri ardı sıra ibnelik, orospuluk klüpleri açılırken, milletin malları özelleştirme adı altında acımasızca, merhametsizce, vicdansızca, Allah’sızca satılırken, kırk bin Anadolu çocuğunu acımasızca şehid edenlere silah, para, gıda, giyim yardımı yapıp onları eğitenlerle dostluk nutukları atıp, şapur şupur öpüşenler varken siz, şaşkın ördekler, bula bula bir İslam velisini mi buldunuz? Sitemize mektup gönderip Mevlana’ya küfreden benim şaşkın kardeşim, acaba bu Cevizoğlu kimdir, amacı nedir, yapmak istediği nedir, arkasında onu destekleyenler kimlerdir, o bu cesareti nerden alıyor hiç düşündün mü?
Nazım Hikmet bir şiirinde
“Memlekete kıymayın efendiler”
diyordu. Ne olur, yapmayın, etmeyin. Şurda bir avuç insan kaldık. Birbirimizi harcamayalım, birbirimize zulmetmeyelim. Birbirimize kan kusturmayalım. Ne olur, her işittiğimize inanmayalım, her gördüğümüz sakallıyı adam sanmayalım. İşte kıskıvrak sarılmışız. Türkiye’nin çok satışlı gazeteleri artık Türkiye’nin parçalanmışlığını gösteren herzeleri oyuncak diye çocuklara hediye dağıtıyor. Daha küçük yaştan onların beyinlerini yıkıyor. Çıt yok. Kimseden ses seda çıkmıyor. Siz tutmuşsunuz bütün kainatın iftihar ettiği bir İslam büyüğüne ağız dolusu hakaret ediyorsunuz. Ne olur biraz susalım, duralım ve tefekkür edelim. Biz kimiz, nerden geldik, nereye gidiyoruz? Ben elli senedir Mevlana’yı okuyorum. Daraldığım zaman, bunaldığım zaman, sıkıldığım zaman imdadıma yetişiyor, elini uzatıyor. Ne olursunuz yapmayın, yarın hesabını veremezsiniz. Altından kalkamazsınız. Ne diyor Yunus Emre
“Yoğ ise amalimiz,
Fayda vermez malımız
Kabirde sualimiz,
Ver derlerse ne dersin
Sana derim ey hoca
Sırat köprüsü nice
Kıllardan daha ince
Geç derlerse ne dersin”
Kıymetli yavrum, hepimiz tek istisna olmadan bütün insanlar için ellerimizi açıp dua edelim. “Allah’ım diyelim bizleri bu şaşkınlıktan, bu derbederlikten, bu ne yaptığını bilmemekten sen kurtar. Bizleri doğru yola ilet, Hak yola ilet. Efendice yaşayalım, insanca yaşayalım, medenice yaşayalım, tertemiz yaşayalım ve tertemiz Hakka göçelim”.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Rahmet ve Şefaat Gani Gani Onun ve Hakka Göçen Yakın Dostlarının Üstlerine Olsun.