Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Benim mürşidim bir kedi.
Gönderen : Özden
Tarih : 5/6/2017 10:18:44 PM


.


Efendim, ocelikle piril piril bir bahar gunesinin yukselmekte oldugu bu uzak diyarlardan merhabalar, hayirli cumalar diliyorum. Su anda gozlerimin onundeki manzara oylesine net ve muhtesem ki elimden gelse de sizlere ve tum gonul dostlarina gosterebilsem. Yesilin ve mavinin en guzel tonlari ile bezenmis gokyuzu, deniz ve kumun bagrindan cikmis o guzelim park. Hatta bahar cicekleri ile bezenmis. Rabbime sukrederek diyorum ki Allahim herkese yarattigin guzellikleri gorebilecek gozler nasip et. Amin!



Efendim az once mekubuma yazdiginiz cevabi dikkatle okudum hatta birkac kez. Sonra da kendi yazdigima dondum birdaha okudum dikkatle. Yazdiklariniza neden kirilip incineyim ki… Hepsine harfiyen katiliyorum. Hatta icimden kopup gelen seyler bunlar diyorum. Herhalde ben hata yaptim yazarken ve de duygularimi dusuncelerimi tam anlatamadim. Belki de anlamaktan, anlasilamamaktan soz ederken karistirdim sozcukleri de yazdiklarim anlasilamaz bir hal aldi.



Soylemek istediklerim aynen su idi. Evet insan denen o mechulu anlamak cok zor . Evet icinde bulundugumuz dehsetli asirda insanlar izdirap icinde kavruluyor. Olumsuzluklar icinde sasirmis durumdalar. Boyle bir manzara varken onumuzde lafla peynir gemisi yurumuyor tabi ki. Fiiliyat lazim. Onlara ogut vermek, laf soylemek elestirmek degil , olduklari gibi kabul edip dost elini uzatmak, kapilari kapatmadan onlara ulasmak lazim. Inanin bana gercek hayatta yasarken gozlerine sicacik sevgiyle baktiginiz insanlar , gonlunuzu actiginiz insanlar sozunuzle degil bu davranislarinizla kiriyorlar etraflarina ordukleri kozayi. Kozadan yeni cikan bir kelebek gibi hassas oluyorlar ve bir yardim eli bekliyorlar iyiye guzele dogru. Burada onlara soyle yap boyle yap demek tabiki ise yaramiyor. Suslu laflar yerine ellerinden tutup ucmalarina yardim etmek gerekiyor. Sevgi ve Allah rizasi ile uzanan el geri cevrilmiyor. Herhangi bir nedenle cevrilirse de o zaman bu da Allahtan diyip sineye cekmek gerekiyor. Amam yilmadan usanmadan denemeye davam etmek gerekiyor.



Yani hemfikirim soylediginiz her noktada. Kusura bakmayin aciklamalarim eksik ve yanlis ise…



Tekrar saygi ve sevgi ile ellerinizden opuyorum. Butun gonul dostlarina sonsuz saygiler


Rabbime emanet olun. Bu mubarek Cuma gununde dualarim sizlerle…Sevgilerim de…




Ozden CICEK
Creative & Decorative Painting
Dubai


www.ozdencicek.com


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Özden Çiçek,


fendim, hiç bekletmeden gönderdiğiniz mail, herzaman olduğu gibi bize yine bir bayram sevinci yaşattı. Allahım dedim bize böyle bir dost, melek suretinde bir dost gönderdiğin için Sana ne kadar şükretsek yine az gelir. Allah sizden razı olsun. Herzamanki anlayış, seziş ve inceliğinizle meseleye o kadar edeple, zarafetle, güzellikle yaklaşmışsınız ki size tekrar hayran olduk. Efendim, hepimiz ama hepimiz çok zor şartlar altında yaşıyoruz. Artık, toplumdaki negatiflik dayanılmaz, tahammül edilmez, katlanılmaz bir hal aldı. Hertaraftan zifir, kurum, pislik yağıyor. Allah’ın meleklere secde edin diye yarattığı, adına insan denilen dağın, taşın yüklenemediği emaneti alan bu varlık öyle zorlanıyor ki, bakıyorsunuz küçücük çocuklar şeker oluyor, kanser oluyor. Sıralasak sayfalar dolusu tutacak hasatalıklara yakalanıyorlar. Bunları görmezlikten gelerek ben uyarı görevini yapacağım, ben eleştiri yapacağım, ben yargılayacağım diye ortaya çıkmak en büyük gaflet olmuyor mu? Şöyle düşünün siz bir operatörsünüz, bir hasta getirdiler. Adam dertliymiş, sıkıntılıymış, sorunluymuş. Efkarlanmış meyhaneye gitmiş, midesi delininceye kadar içmiş. O durumda getirmişler. Şimdi o doktor hastaya dönüp de uyarı görevini yapıyorum diye açar ağzını, yumar gözünü, be kardeşim sen deli misin, manyak mısın, bu kadar içilir mi derse siz o doktora ne dersiniz? Orada bulunan bir asistan “Doktor bey, Allah aşkına bırak bu palavraları, bırak bu abuk sabuk konuşmaları, adam ölmek üzere, gerekeni yapsana” derse hata mı etmiş olur? Şimdi size soruyorum efendim, “Ben uyarı görevimi yapıyorum, ben onun için eleştiririm de yargılarım da” diyen bir insanın bu doktordan farkı olur mu? Bu karşı tarafı büsbütün yalnızlığın, ıstırabın içine itmek olmaz mı? Sonra bizi kim görevlendirdi, bu hakkı, bu yetkiyi kimden aldık acaba bir düşünsek. Bütün bunlar nefsin oyunundan başka nedir? Bugünkü insanın aklına nefis denilince içki, kumar, fuhuş gibi bilinen şeyler geliyor. Halbuki nefsin öyle çok oyunları var ki. Bir Jean Dark pozuyla ortaya çıkıp senin şu hatan var, senin şu kusurun var, senin şu noksanın var demek nefisten gelmiyor mu? Siz Hazret-i Muhammed’de Hz. İsa’da , Hz. Musa’da, dört halifede, Yunus’da, Mevlana’da, Nakşi Hazretlerinde, Abdülhakim Efendi Hazretlerinde, Azize Annede, Ayten Kardeşte, Münir Derman’da böyle bir davranış gördünüz mü? Görebilir misiniz? Böyle davrananlara soruyorum, bu hakkı, bu yetkiyi, bu emri kimden aldınız? Ziya Paşa ne güzel söylemiş,



“Onlar ki verir laf ile dünyaya nizamat


Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde”



Hindistan’ın yetiştirdiği o büyük, o yüce insan, Mahatma Gandhi, “Ben diyor, sabahleyin evden çıkarken ayakkabımın üzerindeki bir toz zerresinden kendimi daha büyük görsem, ağlayarak Allah’a sığınırım”. Mesele burada Özden Hanım. Bize kimse başkalarını uyar, uyarırken onların kalbini kır, onları ağlat, onları uykusuz bırak demedi ki. Ama dinlediğimiz her manevi büyük bize önce sen adam ol, önce sen nefsini müslüman et, önce sen örnek insan ol, sözlerinle değil, hareketlerinle, kalinle değil, halinle adam ol diyor. Ne olur, bu çirkin davranışları bıraksak da nefsimizi müslüman etmenin yoluna girsek. Ne güzel olur. Kanuni Sultan Süleyman’ın süt kardeşi büyük veli, keramet sahibi veli, sabahleyin evden çıkarken ceplerine badem şekerleri koyarmış, yolda gördüğü çocuklara dağtırmış. “Aman yavrularım şu ihtiyara dua edin, o bu yaşa geldi hala nefsinin elinde oyuncak olmaktan kurtulamadı, siz dua edin, bana yardımcı olun” dermiş.


İşte efendim, işin en inc nüansı burada toplanıyor, Fikret, bir şiirinde



“Bir örümcek götürür Hakka beni”



diyor. Beyazıt Bestami Hazretlerine sormuşlar, “Efendim, sizin mürşidiniz kimdir”. Cevap vermiş, “bir kedi” demiş. “Nasıl olur” demişler, “Yolda gidiyordum, bir evin duvarının yanından bir fare başını uzattı. O civardaki bir kedi hemen fırladı, fakat yakalayamadı. Orada kıpırdamadan saatlerce gözlerini dikti, bekledi. Hayran oldum. Ondaki bu ciddiyet, beni ürpertti. Acaba hangi birimiz bu kedi gibi hiç kıpırdamadan, büyük bir ciddiyet içinde Allah’ı zikredebiliyoruz?” Efendim, dinleyen, söyliyenden arifmiş derler. Daha anlatmak isteyip de anlatamadıklarımı ince sezginizle hissettiğinize bütün kalbimle inanıyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.



Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]