Konu : Dünyası cennet olanın ahireti de cennet olur.
Gönderen :
"Bir İnsan"
Tarih :
5/7/2017 11:53:03 PM
.
Sizin derin kültür ve hayat felsefenize güvenerek bir soru sormak istiyorum. Uzun süredir düşündüğüm bir konu, fakat bugüne kadar kimseye sormadım.
Sorum basit, fakat cevabı o kadar basit mi bilmiyorum.
Yaşadığımız zaman biliyorsunuz ahir zamanı. Hiçbir çağ bu kadar günahla, vahşetle, adaletsizlikle, kötülükle kirlenmemişti. Farzedelim ki siz hayatınızda bu kirlenmeyi hiç yaşamamışsınız, kendinize tertemiz bir dünya kurmuşsunuz. Varsayalım ki çok sevdiğiniz bir dostunuzla berabersiniz veya muhteşem bir resime bakıyorsunuz veya çok güzel bir müzik dinliyorsunuz veya sizi bambaşka dünyalara götüren bir kitabı okuyorsunuz. Böyle zamanlarda insanın gerçek dünya ile bağlantısı kopar, insan mutlu olduğu için dünyayı da cennet olarak algılar. O anda gerçek hayatta olanları düşünse zaten mutlu olmasına imkan olmazdı. O an belki de hayatının fidanında bir genç şehit düşmüştür, Irak’ta veya başka bir ülkede masum binlerce insan hayvanlar gibi katlediliyordur, kadınlara tecavüz ediliyordur, günah bilmeyen tertemiz çocuklar her gün aileleri veya toplum tarafından çağdaşlık adına zehirleniyordur. Daha sayamayacağım kadar çok insanı insan olmaktan utandıran olaylar sıradan normal haber sayılıyordur.
Şimdi bir insanın ruhuna inelim. Bir tarafta mutlu olmayı gerçekten hakeden tertemiz bir insan, bir tarafta da gerçek dünya. Mutluluk anlıktır. O anda ne düşünürseniz onu yaşarsınız. Bir insanın düşüncesi bu hayat karşısında ne olmalı? Hayatın kuralı böyle, ben sadece kendi mutluluğuma bakarım mı demeli, yoksa dünyada acı çekenlerin acısına ortak mı olmalı? Bu tertemiz insan, o anda yaptığı iş ne olursa olsun, o anda bir vatan evladının şehit olduğunu düşünürken veya dünyada acı çeken milyonlarca Müslümanı düşünürken veya insanı, insan olmaktan çıkaran bir sistemin dünyaya hakim olduğunu düşünürken hayattan zevk alabilir mi?
Mutluluk aynı zamanda ahlaki bir soru değil midir? Yoksa iyi ve vicdanlı bir insan için gerçek mutluluk öbür dünyada mıdır?
Sevgi, saygı ve selamlarımı sunarım.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Kıymetli yavrum, sorunun cevabı hiç de sandığın gibi zor değil. Ben, bir mesele karşısında kaldığım zaman hiç şaşırmam, tereddüde düşmem. Derhal sonsuzluk kervanındaki büyüklere müracaat ederim. Başta Kainatın en yüce insanı Resulullah Efendimiz olmak üzere Yunus’lar, Mevlana’lar, Erzurum’lu İbrahim Hakkı’lar, Ümmi Sinan’lar, Hacı Bayram’lar, Kastamonu’lu Hacı Şaban-ı Veli’ler, Eyüp Sultan’lar, Ahmet Yesevi’ler, Münir Derman’lar, Şemsettin Yeşil’ler, Ahmet Kayhan Dede’ler, Bandırma’lı Ali Efendi’ler ve daha nice büyükler, bütün meseleleri halletmişler. Her soruna ışık tutmuşlar. Alalım Yunus Emre’yi. Bu kainatın en büyük şairi sanır mısın ki hep melek gibi insanların arasında yaşadı. Yoooo, öyle bir dönem olmadı ki, Yunus yaşasın. Bir şiirinden anlıyoruz ki Yunus’u bazı namertler daraltmışlar, bunaltmışlar. O da feryad etmiş. Diyor ki
Her birinden bir ses gelir”
Ama arkasından ilave ediyor:
İşte böyle sevgili “Bir insan”. Bütün mesele yavrum, hayatı ve insanları herşeye rağmen sevmek, bağrına basmak. Hatırlar mısın, üç yaşındaki bir anımı anlatmıştım. Karyağdı Türbesinin yanındaki evimizde otururken geceyarılarına kadar beklerdim. Evimizin önünden sarhoşlar geçerdi. Posta Caddesi’nde Palabıyığın Meyhanesi vardı. Gece 11 olunca meyhane kapanırdı. Bir gurup sarhoş meyhaneden çıkar kol kola girer ve şu nakaratı tekrar ederlerdi:
“Eyvallah, eyvallah, iyiye de kötüye de eyvallah, güzele de çirkine de eyvallah”
Yahu, adamlar sanki tasavvufun, yaşama sanatının özünü söylüyorlardı. Bu dünya böyle yavrum. Aynen pilde olduğu gibi. Pozitif ucu da var, negatif ucu da var. İnsan da böyle değil mi? Her an iyiye de kötüye de meyledebilir. Bütün mesele daima iyiye meyletmek, daima güzelden yana olmak, daima affetmek, daima hoşgörmek. Dünya güzellik kraliçesinin karnı cife ile dolu. Ama bu onun dünyanın en güzel kızı olmasına engel değil.
Resulullah Efendimiz, bir Hadis-i Şerifinde
“Allah’ım, Beni bir an, bir andan da kısa bir zaman nefsime uydurma”
Buyuruyor. Olay bundan ibaret yavrum. Bizler son nefesimize kadar daima iyinin yanında kötüyü, güzelin yanında çirkini göreceğiz. Ama tercihimiz hep iyiden güzelden yana olacak. Bir halk türküsünde ne güzel özetliyor:
Bilmem anlatabiliyor muyum? Naçizane çok küçük yaştan itibaren kötülüklerin, kalleşliklerin, hainliklerin daniskasını gördüm. Ama hep iyi, güzel, temiz, asil, yüce insanlara baktım. Hep onları örnek aldım. Ve hep yaşama sevinci içinde yaşadım. Benim için hayat her zaman ışık dolu, renk dolu, güzellik dolu oldu. Hep düşündüm, acaba ben bir cennette mi yaşıyorum? Elalemin kötülüğünden bana ne? Benim için bir tek önemli husus var, yarın Allah’ın huzuruna çıktığım zaman bana çevremdeki itler, kopuklar, serseriler, manyaklar, puştlar, pezevenkler, hayasızlar sorulmayacak. “Ey insan” diyecekler, “ömrünü nasıl geçirdin? Kime ne hayır ettin? Hangi açı doyurdun, hangi fakir talebeyi okuttun, hangi hastayı ziyaret ettin, hangi yetimin başını okşadın, hangi ıstırap çekenlerin gözyaşlarına ortak oldun...?” Bana bunlar sorulacak yavrum. Elalemin parasından pulundan, malından mülkünden, keyfinden eğlencesinden bana ne? İnsan lokantada yemek yediği zaman kendi masasının hesabından sorumlu oluyor. İlkokul birden beri lokantada yemek yerim. Hiçbir zaman başka masaların hesabının benden sorulduğu olmadı. Emin ol, ahiret hayatı da böyle. Biz, dünya hayatımızı o kadar renkli, o kadar güzel, o kadar şiir dolu yaşayalım ki ahiret hayatımız bir cennet olsun. Unutmayalım, dünyası cennet olanın, ahireti de cennet olur. İşte böyle yavrum. İster kabul et, ister etme. Ben böyle inanıyorum, böyle yaşıyorum...
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.
|