Yine bir anımı anlatayım. O sırada modaydı, biz de gene yazın Avşa Adası’na gittik. Küçük bir pansiyon odası tuttuk. Orada bize işte bir somya, incecik bir şilte, somyanın üzerinde, bir de pike verdiler, o kadar. Kendin pişir kendin ye. Biz de balık alıyorduk sahildeki balıkçılardan. Onu Rânâ ızgara yapıyordu, yiyorduk. Sonra akşamüstü gezmeye çıkıyorduk. Bir adam dikkatimi çekiyordu. Gözlerini siyah bir bezle bağlamış. Şimdi âmâ olsa niye gözünü bağlasın? Bir gün, tam bizim evin önündeki küçük bir çay evi vardı, orada oturmuş çay içiyordu. Hemen ben de fırladım, gittim yanına. “Merhaba kardeşim, beraber çay içebilir miyiz?” dedim. “Hay hay, memnuniyetle.” dedi. Sordum, “Niçin gözünüzü siyah bezle bağlıyorsunuz?” dedim. “Efendim, burada o kadar uygunsuz kıyafetteki hanımları görüyoruz ki, o kadar açık saçık, dekolte hanımlar var ki, ben günaha girmemek için böyle yapıyorum, bastonumla da adım adım yürümeye çalışıyorum.” dedi. Ben kendimi tutamadım, gene hüngür hüngür ağlamaya başladım. Hiç unutamam. Beni çok etkilemişti. O adamdaki edep, hayâ duygusu beni hâlâ ürpertir, Ya Rabbii...
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhları Şad Olsun.