.
Cok sevgili Babacigim ,
Prof. Dr. Saffet Solak'ın bir hatırasıni okudum aynen asagiya aliyorum.
IŞIĞI YANAN EVLER...
Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Konya'ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer.
Gittiğim ilk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacı anneye sıkılarak: "Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor?" dedim.
Hacı anne:"Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz" dedi. Merak ettim, tekrar sordum: "Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?"
Hacı anne: "Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda, ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, "ışığı yanan bir ev" bulsun diye bekliyoruz."
Konya Ovası'nda, yada bir başka yerinde Türkiye'nin, trenden inen yabancılar için "Işığı yanan evler" yerinde hâlâ duruyor mudur? Yabancılar, yorgun bedenlerini yün yataklarda dinlendirmeye devam ediyorlar mı? Aç bir köpeğin önüne bir kap yemek bırakan kadınlar yaşıyorlar mı? Kuşlara yuva yapan mimarlar sahi şimdi neredeler? Bu güzel insanlar, atlarına binip gitmişler. Bizler, atlarına binip giden güzel insanlara sahip bir medeniyetin yetimleriyiz. Çekip gidenlerin doldurulmamış boşluklarında savrulup duran yoksullarız.
Şâir öyle diyordu: "Güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler." Şimdi bu güzel insanlar, neden ve nasıl atlarına binip gittiler? Onları ne yıldırdı da bir daha dönmemek üzere, sessiz sedasız gittiler? Ey güzel yurdumun güzel insanları! Neredesiniz?
.................
Bu yaziyi okuyunca buna benzeyen bir hatıra aklima geldi ; hemde tam 44 yıl öncesinden. Annem ve babamın başından geçmiş bir olay. Annem ve babam yeni evliler. Bir bayram günü Bursa'dan İstanbul'a annemin ailesini ziyarete gidiyorlar. Kış mevsimi. Kar yağıyor. Tabi şimdiki gibi iletişim imkanları yok. telefon da yok anneannemlerin evinde. Habersiz yola çıkmışlar. Otobüs Bursa Yalova istikametinde yol alıyor. Orhangazi ilçesini biraz geçince süpürgelik denilen bir mevki vardır. Yamaç rüzgara açık, çok kar tutar. Orada yolları kar kapatmış. Onlarca otobüs, araba , kamyon yolda kalmış. Beklemişler beklemişler yolun açılacağı havanın açacağı yok. Akşam oluyor yavaş yavaş. Bir bakmışlar ki Orhangaziden birkaç araç gelmis. İçinden inen belediye başkanı ve sorumlu kişiler bütün olda kalanları Orhangazi'ye davet etmişler. Konvoy halinda araçlar Orhangazi Belediyesinin önüne getirilmis. İlçe kahvehaneleri açık. Yolcuları indirmişler, çay ikram etmişler . Sonra bir anons yapılmış. Halk yavaş yavaş toplanmış . Orhangazinin halkı o gece evinin müsait olma durumuna göre bütün yolda kalanları aralarında paylaşmıs. Kimi demiş benim iki odam var iki aile alırım, kimi demiş ben bir aile alırım, kimi bekarları toplamış götürmüş. Annemlerde tek fazla odası olan bir eve misafir olmuş. Tanrı misafiri demişler yemişler içirmişler, tertemiz yatakları sermişler ... Ta ki ertesi gün hava açıp, karlar yumuşayıp yol açılana kadar Bütün Orhangazi koskoca bir misafirhane oluvermis. Sonra da yolcularını selametle uğurlamışlar...
Bir başka öykü de onbeş yıl öncesinden; rahmetli kardeşimden. Sevgili kardeşim dağcılık sporu ile uğraşıyordu. Bir Kaçkar dağları tırmanışında, bir yaylada konaklıyorlar. Çadır kuruyorlar. Yakında da birkaç evlik bir yaylak var. Oraya gidip sut, kaymak, ekmek satın almak istiyorlar. O güzelim Karadeniz insanları onları yediriyor içiriyor, sonra yaşlı bir nine diyorki ben damın altında uyurken sizi o bezlerin atında uyutmam. Ben dulum, tek başıma yaşıyom sizi eve alamam. Ama yan taraftaki küçük ağılda size yatak sereyim orda yatin. İstemeselerde , gerek yok deselerde dinletemiyorlar nineye , geceyi orda tertemiz ot yataklarda geçiriyorlar , sabah inanılmaz lezzetli tereyağı ve sütle , mısır ekmeği ile kahvaltı yapıyorlar, sonra tırmanışa geçiyorlar. Sonra arka arkaya üç yıl her tırmanışta ve iniste aynı nineye ve köye misafir oluyorlar
....
Ben inanıyorum ki bizim Anadolumuzda böyle yerler çok, böyle insanlarımız hala var, onlar her an gelecek yolcuları misafir etmek için bekliyorlar..Gönülleri güzel, gönülleri geniş, gönülleri zengin., gonulleri insan sevgisi, Allah sevgisi dolu....
Ne demişler gönlün sığdığı yere köy sigar...
Sevgi ve hürmet ile ellerinizden öpüyorum. Bütün gönül dostlarına selamlar.
Dua ile..
Özden