.
Efendim,
Sayfanızda yazıları okurken daldım gittim. Yârdim ve yardımlaşma ne de güzel bir duygu. Sevgili Peygamberimiz SAV “Komsusu aç iken tok yatan bizden değildir” Buyurmuş. Böyle bir dine bağlı insanlar olarak yapmamız gereken ise belli. Karşılaştığımız örneklerin çoğuna baktığımızda yardımlaşma konusunun bizim Milletimizin çok güzel bir hasleti olduğunu da görüyoruz. Bugün Anadolu’nun neresine giderseniz gidin, en ücra kösede, en fakir köyde bile tek başına bir garip kaldıysa konu komşu kendi bir dilim ekmeğinin yarısını bölüp ona verir, göreceksiniz.
Büyük şehirlerin o keşmekeşinde, teknolojinin, stresin, değersizliğin esiri olan insanlar hariç, herkesin gönlü “ yârdim “deyince çok zengindir.
Bunun bir örneğini büyük Marmara depreminde yasadık da ondan bilirim. Annemlerin dernek Onkoday, yardım toplamaya başladığında çevremizdekilere haber verdik. İki günün içinde evimizin salonunda yârdim için getirilen eşyalardan adım atacak yer kalmadı. Tanıdık tanımadık kapıyı çalan, ellerindeki eşyaları, bağış paralarını bırakıp gidiyordu. Sadece soruyorlardı siz kendiniz götüreceksiniz değil mi? nereye gideceğinden emin olduktan sonra her şeyi paylaşmaya hazırdılar. Bir hafta içinde toplananları götürmek için yine bir otobüs gönüllü oldu da, bu kez otobüsün içinde eşyalardan annemlere oturacak yer kalmamıştı. En muhteşemi neydi biliyor musunuz? Annem anlatmıştı, battaniye dağıtıyorlarmış bir çadırkentte, yağmur su içinde, beş çocuklu bir kadıncağız diyormuş ki: “Bize yetecek kadar battaniye yastık var, siz ihtiyacı olana verin, bizim sadece çocuk giysisine ihtiyacımız var.” İşte böyle, ben bu milletten çok umutluyum aslında.
Toplumuzun geneline bakin, yaslılarımız hep saygı görür, el üzerinde tutulur, son nefeslerine kadar ihtimamla bakılır. Torunlarını sever, tecrübelerini paylaşırlar. Ana Baba hakki çok önemlidir, yaslıya, hastaya bakmak sevaptır çünkü… Basında çıkan kotu hadiseler hiçbir zaman bütün millete mal edilemez. Elbet iyilerin yanında kötülerde olacak. Bu da imtihanın sırrı, bir parçası. Biz hep iyilere bakalım, iyileri anlatalım, onları on plana çıkaralım ki gelecek nesil de onları örnek alsın, iyi olsun değil mi?
Ama bazı milletlerde durum farklı, orda insan yalnız, tek başına, sevgisiz, şefkatsiz. Evladın, konu komsunun yapmadığını devlet yapıyor ama onların vermediği sevgiyi kim verecek. Kurumlar şefkat ve sevgi verebilirler mi?
On beş yıl önce İngiltere de öğrenciyim. Bir evde pansiyoner kalıyorum. Her sabah okula giderken ve öğleden sonra dönerken bir sokaktan geçiyorum. Bir ev gözüme çarpıyor. Geniş güzel kocaman bahçeli bir ev. Arada sırada bahçe kapısının önünde yaslı 80 lerinde bir kadıncağızla kopeğinin dolaştığını görüyorum. Sokaklar genellikle issiz ya; o söyle, kim geçiyor diye bakıyor. Ben de gülümseyerek selam veriyorum. Önce manasız bakıyor. Sonra oda selam veriyor. Birkac gun sonra gulumsiyerek selam vermeye başlıyor. Bir gün okul dönüşü tam kapının önünden geçerken kapıyı açıp karsıma çıkıyor. Merhaba diyorum yine gülümseyerek
” Merhaba diyor. İçeri gelir misin sıcak kahvem de var.” Sesi titriyor, elleri de… Bir an tereddütte kalıyorum. Sonra gözlerini görünce olur diyorum. Oturma odasına geçiyoruz. Titreyen elleri ile kahve dolduruyor. Sonra bisküvi kutuları getiriyor. Önüme açıyor bir bir. Sanki önceden hazırlık yapmış gibi. Karsımdaki koltuğa oturuyor. ‘Öğrencisin galiba’ diyor ‘evet’ diyorum. Bir iki tanışma cümlesinden sonra anlatmaya başlıyor. Hayatını, yalnızlığını… Kopeği ayaklarının dibinde oturuyor. O yanındaki sehpada duran albümleri tek tek alıyor resimleri göstererek anlatıyor, evliliğini, düğününü, çocuklarını. Yirmi yıldır görmediği, onu hiç aramayan çocuklarını. Herkesin kendi hayati var diyor… Anlatıyor anlatıyor… Onun anlatmaya konuşmaya ihtiyacı var, dinliyorum… İki saat kadar sonra gideyim artik ödevlerim var diyorum, kalkıyorum… Kapıya çıkıp uğurluyor. ‘Yine gel’ diyor. Tamam diye cevaplıyorum. Sevinçle kucaklıyor beni. . Sonra arda bir gidiyorum ziyaretine, bazen bir küçük kek alıyorum giderken birlikte cay içip muhabbet ediyoruz. Orada olduğum kadar arkadaşlık ediyoruz yaslı dostumla. … Onun sevgiye, onu dinleyecek, sarılacak birine ihtiyacı var… Maddi bir sorunu yok ama! Manevi boşluk daha derin. Dönüş günüm geldiğinde zor ayrılıyoruz birbirimizden.
İste böyle Efendim, sizin de hep dediğiniz gibi bazen bir gülümseme bile yapılacak en iyi, en büyük yârdim oluyor. İnsanlarla sevgimizi paylaşarak başlayalım ermeye… Rabbim maddi imkânlar verdikçe onları da paylaşırız, arkası mutlaka gelir. Veren el alan elden daima üstündür. Ve simdi bu asırda bu dehşetli cağda, teknoloji ve gelişmeler nefisle el ele verip bizi daha da bencilliğe, bireyselliğe, yalnızlığa sürüklemeye çalışırken, sevgiyle birbirimize sarılmanın tam zamanıdır….
Sevgiyle ve hürmetle…
Ozden CICEK
Creative Wood Painting Lady
Dubai
www.ozdencicek.com
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Özden Çiçek,
Efendim, bu mailinizde diğerleri gibi en can alıcı noktayı yakalıyorsunuz. Günlük tabiriyle damardan giriyorsunuz. Gerçekten buyurduğunuz husus sade ülkemizin değil, özellikle batı dünyasının baş sorunu. O muhteşem yolların, inanılmaz güzellikteki mağazaların, çarşıların, o şiir gibi otomobillerin arkasında acı bir gerçek var, insanoğlu yalnız, insanoğlu umarsız, beklentisiz, boynu bükük, çaresiz. Ve bütün bunların arkasından gelen zehir gibi acı bir yalnızlık. Ben insanların yalnız maddi refahla, lüksle, parayla mutlu olacaklarına kesinlikle inanmıyorum.
Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu, bütün şiirlerinde, bütün yazılarında ve bütün resimlerinde sevgiyi ön plana koyar ve şöyle seslenir “İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşamaz aziiiz şair, insan alemde insanları sevdiği müddetçe yaşar”. İnsan sevgisinin olmadığı bir yerde hiçbirşey yoktur. Orada sadece insanlar yaşamıyor, sürünüyordur. Günümüz bunun nice örnekleriyle dolu. Bunu herkes her an, her mekanda tesbit edebilir. Peki bu kadar büyük sevgisizliğin sebebi nedir? Bana göre bir insanın bir başka insanı sevebilmesi için önce kendisini sevmesi lazım. Kendisini sevmeyen başkasını sevemez. Bir insanın kendisini sevebilmesi için de dürüst, temiz, nezih, fıtratın kanunlarına göre yaşayan bir insan olması lazım.Mesele burada efendim. Bugün insanların büyük çoğunluğu fıtratın kanunlarına göre yaşamıyorlar. Bunu anlamak için ille sosyolog, psikolog, genetik uzmanı olmaya gerek yok. Gazetelere bakın, televizyonlara bakın, sinemalara bakın, çarşı pazara çıkın alışveriş yapın durum ortaya çıkar. Bir şair “memlekete kıymayın efendiler” diyordu. Bizler önce kendimize, sonra memlekete sonra insanlığa kıyıyoruz. Durum böyle efendim, başka çare yok, kendimize geleceğiz, fıtratın kanunlarına göre yaşayacağız, kanaatkar olacağız, efendi olacağız, edepli, saygılı, hoşgörülü olacağız. Sonra içimiz bahar çiçekleri gibi cıvıl cıvıl sevgilerle dolacak. Allah bunu bize de bütün insan kardeşlerimize de nasib eder inşallah.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.