Sevgili Babacığım ve Çok Kıymetli Gönül Dostlarım, Sizleri saygı ve sevgi ile selamlarken, geçmiş Kurban Bayramınızı da en kalbi duygularımla kutlarım…
Babacığım müsaadeniz olursa; çok değerli bir yazar olan Sayın Nezihe ARAZ Hanımefendinin kaleme aldığı “Anadolu Evliyaları” adlı kitabından ilgimi çeken bir bölümü sizlerle paylaşmak istedim…
Hani bunun meyhanesi?
Yıldırım Bayezit, Niğbolu zaferinin ganimet mallarını harcayarak Tanrıya bir şükran nişanesi diye, Ulu Camii inşa ettirmişti. Camiin açılış merasiminde bütün Bursa ile beraber şehrin manevi sahipleri de davetlendi.
Padişah, ilk Cuma namazını Emir Sultan’ın kıldırmasını, namazdan sonra gene onun va’zetmesini istiyordu. Lâkin Emir Sultan, Somuncu Baba varken bu hizmetin başka kimse tarafından yapılmasının uygun olmayacağını padişaha bildirmişti.
Somuncu Baba zorla kabul ettiği bu vaizde Fatihayı yedi türlü tefsir ederek herkesi hayran bıraktıktan sonra, “Ben artık buralarda durucu değilim” deyip Bursa’dan kaçtı gitti.
O gün Yıldırım, Ulu Camii Emir Sultana gezdirdikten sonra sormuştu: “Beğendin mi efendim?”
Emir Sultan’ın Ulu Camii takdir ile dolu olan cevabı da bir sualle sona eriyordu: “Güzel, çok güzel! Lâkin bir eksiği var” ve sonra Emir, merakla kendisine bakan hünkâra gülümsedi: “Hani bunun meyhanesi?”
Bu sual sebepsiz değildi. Mürşit, hünkârın içkiye olan düşkünlüğünü biliyor ve buna üzülüyordu. Yıldırım, bu müşkülden müşkül suali gene bir sualle karşıladı: “Burası Beytullah değil mi? Allahın evinde meyhanenin işi ne?” Emir de bunu istiyordu zaten. “Beytullahtır, lakin kul yapısıdır, dedi. İnsan elinden çıkmıştır. Sen Allah elinden çıkmış vücudunu-ki asıl Beytullah odur- bir meyhane haline getirmekten çekinmiyorsun da içkiyi, bu taş toprak yapısının içine sokmaktan mı korkuyorsun?”.
Bir bakıma, derler ki o günden sonra koca hünkâr, ağzına bir damla içki koymamış, emir’in emrini yerine getirmiş…
Sonsuz saygı sevgi ve hürmetlerimle ellerinizden öpüyorum.
Cahide