Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Hak aşıkları ile bir sohbet meclisi.
Gönderen : Çiğdem
Tarih : 5/25/2017 7:59:40 AM


.


Merhaba Sevgili Büyüğüm ve Değerli Dostlar,



Bugün sizlerle Muhterem Sabri Baba ve Sevgili Ayten Kale Anne'mizle olan ikinci bir sohbetimizi paylaşmak kısmet oldu.



Hayırlara vesile olması ümidiyle hepinize sağlık, huzur, afiyet dolu günler, verimli çalışmalar diliyorum...



Hoşçakalın...





Çiğdem





AYTEN ANNE İLE SOHBET (II) : NOTLAR VE İZLENİMLER




Tarih: 14 Kasım 2009, Cumartesi




Bugün yine Sayın Büyüğümüzle birlikte sitemiz mensubu olan bir gurup gönül dostu bir aradayız.



Bir süredir bazı sıkıntıları olan ve aramıza yeni katılan bir kardeşimiz söz arasında Sabri Baba’nın kitaplarından okuyarak çok büyük sevgi duyduğu ve tanışmayı çok istediği Ayten Anne’yi hafta içinde telefonla aradığını ve çok mutlu olduğunu anlatıyor. Bunun üzerine içimizden “Acaba bu kardeşimiz de tanışsa, görüşse nasıl olur?” diye geçiriyoruz ve Sayın büyüğümüze bu konuyu açıyoruz.



Sabri Baba diğer dostlarla da istişare ederek ziyarete herkesten büyük bir destek alınca Ayten Anne’nin de olurunu almak üzere telefonla kendisini arıyor ve çok şükür kabul edilerek o gün için planda hiç olmamasına rağmen sevinçle yola koyuluyoruz.



Kapıyı Ayten Anne yanında talebesi başka bir hanımla birlikte açıyor. Onu yine bütün neşesi, gülen gözleri, kalenderliği ile karşımızda buluveriyoruz, selam verip içeriye salona geçiyoruz…



Karşılıklı hatır sorulup, hürmet ediliyor. Bu aradaki konuşmalardan öğreniyoruz ki Ayten Anne, Sayın Büyüğümüzün rahmetli Annesi Sabiha Hanım ile de tanışırmış. Rahmetli Rana Hanım’la her ikisini birlikte rahmetle yad ediyor ve “Nur içinde yatsınlar inşallah.” diyor.



Geçen hafta oturduğum yere yeniden ilişiyorum. Ayten Anne’nin dikkatini de çekmiş olacak ki bize hitaben “Sen,” diyor “yine aynı yerine oturmuşsun.” Bu hitaptan ziyadesiyle mutlu oluyorum ve “Ayten Anne,” diyorum, “sizi böyle tam karşıdan görebiliyor ve rahatça dinleyebiliyorum. Onun için.”



Bugün Ayten Anne ile ilk defa tanışan değerli ablamız Bahtışen Hanım soruyor:



“Efendim, bizi kıran, inciten insanlara karşı nasıl davranmamız lazım? Onları affedecek miyiz?”



Ayten Anne, “Onlardan bize ne" diyor, "biz kendimizden sorumluyuz. Biz herkesi affedeceğiz.”



“Peki,” diyor “Bahtışen Hanım, “aynı şeyi sürekli tekrar ederlerse?”



“Yine affedeceğiz.” diyor Ayten Anne. Hem de onlara hayır dua edeceğiz, “Yarabbi, onlara bunun yanlışlığını göster de başkalarına yapmasınlar, çünkü biz affederiz ama onlar etmeyebilirler.” diyeceğiz.”



“Aleyhimde konuşan olursa üzerime bakarım, onların sözünden birşey olmadığına göre bana ne derim.”



“Ben şeytana da kızmam, o da görevini yapıyor. Eğer izin verilmeseydi isyan edemezdi. Gerçekten inanan insana şeytan zarar veremez.” diyor ve ekliyor “Herhalde, şeytan da hayret ediyordur benim onun hakkında böyle düşünmeme.…”



Bu arada insanlarla güzel geçimin incelikleri üzerine bir konu açılıyor. Sabri Baba: “Efendim," diyor “beni babannem büyüttü. Ben beş yaşındaydım. Mahallemize bir hanım taşınmıştı. Çok geçimsiz olduğu için kimse onu sevmez, görüşmek istemezdi. Ama babannem bu hanımla çok iyi anlaşmıştı. Kadın yaptığı her güzel yemekten babanneme de getirirdi. Çünkü babannem bu hanıma hep kendi yöresel ağzıyla “Gözel hanım” diye hitabederdi." Ayten Anne de gülümsüyor, elini kaldırıyor ve “İşte bu kadar.” diyor.



Sabri Baba, “Her şeyin, herkesin sevgiye, ilgiye ihtiyacı var.” demesi üzerine Ayten Anne, “Olmaz olur mu, hem de nasıl” diyor ve ekliyor: Sabri Bey Kardeşim, bu oturduğunuz koltuk 47 yıllık. Ben onu hep okşar severim, ona “Sen önceleri insanların gölgesinde dinlendiği bir ağaçtın. Şimdi ise bizimle berabersin.” derim.



Bu arada Sabri Baba, Ayten Anne’ye: “Anneciğim, bana hep soruyorlar, Ayten Hanım kimden ders aldı, onun hocası, mürşidi kimdi, diyorlar.”



Ayten Anne’nin cevabı anında geliyor, tesbihli elini kaldırıyor: “Hazreti Resulullah” diyor, “başka kim olacak???”.



“Ben,” diyor “zaman zaman ‘Ya Allah, Mürşidim Ya Resulullah’ diye zikir çekerim.” Siz Allah ve Peygamber ne diyorsa onu yapın. Resulullah Efendimizle irtibat kurmaya çalışın. Peygamber Efendimiz öyle şereflendirilmişti ki gölgesi yere düşmezdi “Adını Adımla yazdım.” Buyurdu Cenab-ı Hak.”



“Şimdi insanlara sorsak, Allah’ı seviyor musunuz desek, “Oooo, her şeyden çok seviyoruz.” derler ama çocuğu hasta olunca gece başında sabaha kadar beklediği halde Allah için bir gece uykusuz kalmaya dayanamazlar...”



Soruyoruz: “Efendim, Resulullah Efendimizle nasıl irtibat kurarız?”



Cevap: “O’na çokca selavat okuyarak.”



Konuyu biraz daha açması için “Efendim,” diyoruz, “siz geçenki sohbetinizde her şeye, eşyaya, insana … , özellikle denizlere selam verin demiştiniz.”



Ayten Anne: “Denize, havaya, rüzgara… her şeye selam verin. Onlar sizin selamınızı her tarafa taşırlar. Rüzgar diyoruz, yaprağı kımıldatıyor, ama ne olduğunu görebiliyor muyuz? Toz diyoruz. Evin her tarafı kapalı ama bakıyorsunuz içeriye toz girmiş. Toz dediğimiz ne, o küçücük zerreler nereden geliyor, söyleyin bakalım???”



(Bu arada hizmet eden genç kardeşimiz çay servisi yapıyor. Ayten Anne yapılacak bütün ikramları ona tarif ediyor, yerlerini gösteriyor. Bir ara o söylemeden hanım çaylar için masaya limon getirince Ayten Anne çok memnun oluyor: “Kızımız biz söylemeden limonları getirmiş” diyor ve çok özel bir hayır duada bulunuyorlar bu kardeşimize. Buradan da bu tür hizmetlerde bazı ayrıntıların hizmet edenlerce düşünülmesinden çok memnun kaldıklarını anlıyoruz.)



Ve her zaman okuduğu zikrini yüksek sesle ve aşkla tekrarlıyor: Ya Rahman Ya Selam, Elhamdülillahi Rabbil Alemiyn… " sonra bu zikirle muradını açıyor: “Rahman’a selam olsun… Yaradana selam olsun… O’na şükürler olsun…”



“'Gece namazına uyanamıyoruz' diyorlar, Biraz aç kalın, biraz üşüyün bakın nasıl kalkıyorsunuz. Harıl harıl yemek yiyenin, horul horul uykusu olur.”



“Allah bizlere bunca nimet gönderiyor, bizleri seviyor bir de biz O’ndan razı olabilsek”



Soruyoruz: “Allah’ın bizlerden hoşnut olduğunu nasıl anlarız?”



“Dilini damağını yapıştırır, sözünü yutar (ağzında büyükçe bir şey varmış gibi tatlı bir yutkunma hareketi yapıyor) ve her işini O’na havale edersen o zaman Allah katındaki durumunu gösterirler.”



'"Verdiğini alırım, aldığını veririm, çağırırsan gelirim" diyebilen olgunlaşmıştır.' (Allah’tan gelen her şeyden memnun olmak ve O’na dönülmesi istendiğinde hiç tereddütsüz razı olmak anlamında olduğunu anlıyoruz.)



Aramıza yeni katılan bir gönül dostu kardeşimizin bazı sıkıntıları olduğunu biliyoruz. Ona faydalı olabilmesi için soruyoruz Ayten Anne’ye:



“Bir kimsenin “Ben insanlardan, çevreden korkuyorum, en iyisi evinden hiç çıkmamak, insanlardan uzak kalmak, ibadetlerini evinde yapmak” demesi uygun olur mu?



Ayten Anne rest çekiyor, “Ooo,” diyor, “bunu herkes yapar. Önemli olan Halk içinde Hak’la beraber olmak. Öyle kendi içine kapanır, ibadet ederse bu da nefsaniyetin bir işareti olur. Başkalarına bir faydamız, bir hizmetimiz olacak. Bir Müslüman asla tembel olmaz, miskin olmaz, kendi kabuğuna çekilmek, insanlardan uzak yaşamak yok. Bu defa insanlar derler ki acaba bu hep böyle kapalı kapılar arkasında ne işle meşgul? Bir de üstüne onları günaha sokar böyle düşündürerek.”



“Efendim, bazı kimseler “Böyle yaşamaktansa ölüp Allah’a gitmek daha iyi” diyorlar çok bunaldıkları zaman buna ne dersiniz?



Ayten Anne yine karşı çıkıyor: “Bakalım da” diyor “o haliyle götürdükleri orda onu kurtarmaya yetecek mi? Nereden biliyor Allah’ın huzuruna çıkacak kadar hazırlığı olduğunu. Olmaz öyle şey.”



Bu defa gönül dostu kardeşimiz soruyor: “Ayten Anne, Bu günlerde çok dardayım, hiç bir şey yapmak istemiyorum, hep uyuyorum, sanki bütün ilmimi unuttum..” diyor.



Ayten Anne gayet sakin, “Hatırlarsın yavrum” diyor, “yanlız dilini zikirden ayırma. La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil aziym” zikrini çek mesela. Bir de geçmişi düşünme. Dün gitti, yarın ne olacağı belli değil. Sadece bu an var. Her gün bir kere Yasin oku, evde ikindiden sonra günlük yak, evin giriş kapısı üzerinde ve çantanda naylonla sarılı Ayet-el Kürsi bulunsun.”



Ve kullanıp fayda görmediği ilaçlar yerine suya 11’er kere Fatiha, Ayet-el Kürsi, Felak ve Nas surelerini okuyup üflemesini ve bu sudan her gün içmesini tavsiye ederek “Allah’ım şifamı verecek olan sadece Sensin, de, iyileşirsin.” diyor.



Ekliyor: “Sen, fazla derine inmişsin yavrum, senin gibileri sahiplenirler. İbadetlerde aşırı gitmemek, hep ölçülü olmak lazım.”



(Bu arada yine bereketli bir çorba ikramına tanık oluyoruz. “Benimki çok az olsun.” diyorum, Ayten Anne razı olmuyor, “Bak diyor, “sonra çok pişman olursun.” Bunun üzerine tabağa konan çorbayı geri çevirmeden alıyorum.)



Çorbanın yanında çay, peynir, bisküvi ve pasta da ikram ediliyor. Leblebi kabı zaten hep masanın üzerinde duruyor ve hepimiz ara ara leblebilerden afiyetle yiyoruz.



Ayten Anne, “Yediklerinizi yeyin, artanları yanınıza alın götürün.” diyor. (Onun bu konuda hep hazırlıklı olduğunu anlıyoruz. Mutfağa kadar gidip bir demet temiz, şeffaf küçük naylon poşet getirip masanın üzerine bırakıyor.)



Bu arada hizmet eden kardeşimize yardımcı olmak üzere doktor Ayla Hanım ve Nermin Hanım da bazı ikramların yapılmasına yardım ediyorlar, çayları tazeliyorlar.



Sabri Baba: “Ben çocukken en sevdiğim şey iki bisküvi arasına lokum koyup yemekti.” deyince Ayten Anne mutfaktan lokum getirilmesini istiyor ve ikram ettiriyor. Sabri Baba bu sakızlı lokumu eski günlerdeki gibi yiyor ve çok beğeniyor. Sonra lokumlardan bizler de alıyoruz.



Bir ara “Türbe ziyaretlerinde nasıl davranmak lazım? diye soruyor bir kardeşimiz. Ayten Anne: “Türbe ziyaretlerinde Seni ziyarete geldim ey büyük veli, Sana verilenlerden inşallah bize de nasibolur derim ve her isteyeceğimi doğrudan Rabbimden isterim.” diye cevaplıyor.



“İnsanlar,” diyor, “hayatın akışı içinde Allah’ı unutuyorlar, herkes, her şey gelip geçici önemli olan Allah’la beraber olmak.”



Nermin Hanım’a İstanbul’u soruyor: “İstanbul’a” diyor “geceleri rahmet yağar. Gece İstanbul’da bütün veliler ayaktadır çünkü. O nedenle de İstanbul geceleri çok feyizli olur.”



“İstanbul’da vapura bindiğimde hep halatın bağlı olduğu yerin yakınına oturur ve tefekkür ederim. Vapur; dünya hayatına, deniz; maneviyata, halat ise bu ikisi arasında irtibat ve denge kurmaya yarayan tevhide işaret gibi gelir, yol boyunca uzun uzun düşünürüm.” diyor, ekliyor: “Tevhid, her şeyin başı...”



Yemekler yenilip biraz daha sohbetten sonra Sayın Büyüğümüz, “Bize müsaade var mı Anneciğim?” diyor “artık geç oldu, biz kalkalım.”



Ayten Anne, “O zaman Sabri Bey kardeşim,” diyor, “şöyle bir dua et de öyle kalkarsınız…”



Sayın büyüğümüz Fatiha ve İhlas okuyor, Peygamber Efendimiz’den başlayarak bütün manevi büyüklere ve Hakka göçenlere bağışlıyoruz…



Ayten Anne, bu duadan sonra “İnşallah,” diyor “yarın Hak katında da böyle bir sohbette bulunmayı Allah nasibetsin.”



Hepimiz bu duaya “Amin” diyerek kalkıyoruz...Ve yine içimiz ışıkla, renkle, mutlulukla dolu olarak hürmet ederek ayrılıyoruz oradan.



Ayten Anne, ışık dolu gözleri, mutmain olmuş kalbi ve içinden gümbür gümbür taştığı hissedilen imanı ile bizleri yine hayır dualarla uğurluyor...




-----o-----


HEPSİNİN AZİZ RUHLARINA FATİHALARLA.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]