Kıymetli yavrum,
Yunus Emre bir şiirinde
“Hiç kimse bilmez bizi
Biz ne işin içindeyiz”
diyor. Atila İlhan bir şiirinde
“Anladım imkansız şey,
Bir insanın bir başka insanı anlaması”
diyor.
Necip Fazıl biraz daha ileri gidiyor:
“Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?”
diyor.
Evet, bir insanın bir başka insanı anlaması zor, çetin, müşkül, bazan da imkansız. Hepimiz bir bilinmeyenden geldik, bir bilinmeyene gidiyoruz. Ama en çetini insanın kendi kendisiyle olan ilişkisi. Hele o ilişki Hümeyra’nın şarkısında olduğu gibi olursa:
“Öyle uzak ki yerim
Uzakları aşıyor
Ve bütün sevdiklerim
Benden ayrı yaşıyor”
Ya her şeyim, ya hiçim
Sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim
Çözdükçe dolaşıyor”
İşte insanın hayatındaki aşılması gereken en zor geçit bu noktada. Duygu ile akıl çatıştığı zaman bu durum ortaya çıkıyor. Buna kompleks diyoruz. Ve ne yazık ki nice insan bu noktada kendi kendini aşamıyor. Aşamadığı için de beyhude yere o noktada kalıyor, bir kısır döngü halinde kendi ekseni etrafında çırpınıp duruyor. Bana sorarlarsa derim ki “Bir insan için hayatında yaşayacağı en büyük trajedi aklı ile duyguları arasında savaşmasıdır”. Bu savaşı bitirip duygunun yeri duyguya, aklın yeri akla demedikçe hiç kimse ama hiç kimse hayatı boyu huzurlu, mes’ut, bahtiyar olamayacaktır. Yaşama sevinci, varoluşun cıvıltısı onun için sadece bir edebiyat olarak kalacaktır.
Shakespeare, Venedik Taciri isimli eserinde “Bir insanın hayatta yapacağı en büyük hata, duygularıyla, düşüncelerini birbirine karıştırmasıdır” diyor. Evet, duygu da kıymetli, düşünce de kıymetli. Ama hayatta, yaşarken, günlük hayatımızın içinde duygunun yeri ayrı, düşüncenin yeri ayrı olacak.Bir insanın hayatındaki bir çelişkiye işaret edip, “şu noktada yanılıyorsunuz” demek böyle bir tepkiyle mi karşılanmalı? O kimse bunu sadece Allah rızası için söylediyse, ortada hiçbir çıkar, hiçbir menfaat, hiçbir kişisel hesap yoksa sadece dostluk duygusuyla söylenmişse hemen ona sırt çevirip kırılmak mı lazım? Acaba bu nefsaniyetimizin bize oynadığı oyunlardan biri olmasın? Öztürkçede "yaklaşım" diye bir kelime var. Bayılıyorum bu kelimeye. Bir ruh halini o kadar güzel anlatıyor ki. Nice meseleler yaklaşımdaki isabetle, objektiflikle kolayca halledilebiliyor, çözülebiliyor. Yine olaya yanlış bir yaklaşımla, duygusallıkla bakıldığı zaman çözüm imkansız hale geliyor. Ama o mesele son nefesimizi verinceye kadar kafamızın içinde dönüp, dolaşıyor. Ekmeğimizi zehir ediyor, bizi hayatta yapayalnız, olumsuzluklar içinde, boynu bükük bırakıyor.
Bilmiyorum daha ne söyliyeyim?
Bundan yıllarca evvel harikulade güzel bir kitap okumuştum. Beni çok etkilemişti. Ele aldığı meseleleri harikulade ince bir üslupla çözüme götürüyor ve sonunda “Bundan daha iyisini Allah bilir” diyordu. Ve bu cümle her bölümün sonunda inanılmaz güzellikte bir zarafetle tekrar ediyordu. Ben de boynumu bükerek aynı şeyi söylemek istiyorum: “Bundan daha iyisini Allah bilir”. Hatam varsa Allah’ımdan, O’nun Yüce Peygamberinden özür dilerim. Hatam varsa bir güzel insan çıkıp da Sabri Bey, “şu şu noktalarda yanılıyorsun” derse ona ömür boyu dua ederim.
Efendim, satırlarıma burada son veriyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah Ondan ve Hakka Göçen Ailesinden Razı Olsun.