.
Efendim,
Işte günlerden beridir hasretle beklediğimiz mübarek ramazan ayına kavuştuk... Bu günlerdeki maneviyat ve coşku ne büyüktür değil mi? küçüklüğümüzden beridir bir coşku , bir heyecan... Hatırlarım da daha okula bile gitmezdik belki , Ramazan da bizi sahura çağırmayacaklar diye uykumuz hafiflerdi adeta, mutfaktan gelen tıkırtıları duyduk mu uykulu uykulu sofraya gelir otururduk. Oruç tutmasak da sanki o sahur yemekleri dünyanın en eşsiz yiyecekleriydi. Kaçırmak istemezdik... Sanki taze pişirilmiş pilavın kokusu da bir başkaydı , üzüm hoşafı da.. Normal günde hiç yemezdim hoşaf ve kompostoyu ama sahurda ne tatlı gelirdi..
Sonra zaman geçti birer ikişer gün başladık oruç tutmaya.. Kendimize güvenimiz bir arttı ki sormayın.. Annem kimse ile tartışmayın, sakın olaki kötü bir laf söylemeyin, kimsenin kalbini kırmayın orucunuz bozulur sonra diye... Sanki her yanımızı saran meleklerin hafifliği ile kendimi bulutlara yükselmiş hissederim, ayaklarım yere değmezdi bütün gün.. Hele o iftar sofrasını hazırlamak , ne zevkliydi.. Babamın isten gelişini beklemek için pencerenin önündeki yerimi alırdım. Bakardım zengin fakir , kim olursa olsun elinde ufacık da olsa bir paket, bir pide evine doğru koşar adım geliyor... Herkesde bir huzur ve mutluluk hissederdim.. Kalem gibi göğe uzanan minarelerdeki kandillerin yanmasını heyecenla seyreder , ezan sesiyle sofraya koşardık. Hayattaki en lezzetli yemeklerdi onlar.. Hele birde iftara gidilmişse, ya da iftara misafir çağrılmışsa sevincimiz , mutluluğiumuz daha da katlanarak buyurdu... Sevinci, coşkuyu, ekmeği paylaşmanın bereketi nasıl arttırdığına sahit olurduk.
Bir bayram tatili için ramazanın son günlerinde Bursa’ya dedemlere gelmiştik , Bayram alışverişi için çarşıya çıktığımız gün epey yorulmuş ve susamış olarak eve donduk. Iftara daha iki saate yakın zaman vardı.. Bendeki açlık ve susuzluk had safhaya varmıştı.. Içim kazınıyordu, boğazım kurumuştu. O sene ilkokul 4. sınıfta olmalıyım ki Ramazan ayının yarısına yakınında oruç tutmuştum.
O gün de yine kendi isteğimle Oruça niyetlenmiştim. Ama çocuk aklı iste öyle susamışım ki anneme yalvarmaya başladim. ‘Annecim ne olur su içeyim dayanamıyorum, bayılıcam şimdi.. Ne olur’ Annem beni karşısına aldı. “Evladım dedi. Oruça niyetlenmen için seni zorlamadım. Gece kendiliğinden sahura kalktın, niyet te ettin. Üstelik bugün de çarşıya gideceğimizi biliyordun. Yapacak birşey yok. Su içemezssin sonra orucun bozulur… Niyet etmek Allah’a söz vermektir. Sözünden dönemezsin. Müslüman söz verdimi tutar… Ben senin iftara kadar bekleyebileceğine inanıyorum. Hadi içeriye git istersen biraz yat. Açlığı, susuzluğu değil de başka şeyleri düşün.. Çok şükür ki senin bir iki saat sonra yiyeceğin yemeğin içeceğin suyun var. Ya onlara bile sahip olmayan çocuklar napıyor, nasıl yaşıyor.. Bence şükret ve bekle..”
Dediğini yaptım ve kendimi zorlayarak iftara kadar dayandim.. O iftarda pencerenin önünde beklediğim ezan , hayatta duyduğum en güzel ezan, yanan kandiller en parlak kandillerdi herhalde.. Hele içtiğim su, kaşıkladığım çorba ne de lezzetliydi.. Sofradaki herkes bana aferin demişti.. Kendimi çok iyi hissetmiştim.. Yeterince güçlüydüm, söz vermiştim niyet etmiştim ve bozmamıştım. Allahıma şükrettim…
Ramazan hikayeleri çok, duygular yoğun. sırasıyla daha başka anıları da paylaşmayı Rabbım nasib etsin inşaallah.
Sizin ve butun Gonul Dostlarimin Mubarek Ramazan aylarini kutluyorum. Insaallah butun insanlik icin hayirlara vesile olur.
Sonsuz saygi ve hurmet ile... Rabbime emanet olun.
OZDEN CICEK
Decorative & Creative Painting
Freelancer - DUBAI
www.ozdencicek.com
www.ozdencicek.blogcu.com
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Özden Çiçek,
Efendim, her mailiniz güzel ama bu başka güzel. Tekrar tekrar okudum, güzelliğine doyamadım. Bir çocukluk anınızı o kadar güzel anlatmışsınız ki mutluluğumu ifade edemem.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Makamı Âli Olsun.