Kıymetli yavrum,
Bana soruyorlar. Efendim, sürekli verici olmak, hiç almayı düşünmemek nasıl olur? Bu kendini kullandırmak olmaz mı?
Değerli yavrularım,
Hayat boyu bu konuda benim çıkış noktam şu Hadis-i Şerif oldu:
“Veren el, alan elden hayırlıdır.” Resullullah (SAV)
Ben yapmadığım şeyi söylemem Efendim: Önemli olan vermek de değildir, Allah (cc) rızası için vermektir!
“Sen iyilik yap da denize at, balık bilmezse Halık bilir.”
Dostluklarımda manen veya madden sadece vermeyi düşündüm. İnsan, Allah (cc) rızası için verdiğinde aynı karşılığı karşıdan göremeyebilir. Ama bu bazılarının sandığı gibi enayilik değildir efendim. Ne güzel söylüyor Gülten Akın:
“Bekleyin, bekleyin, durmaksızın bekleyin
Bir gün unutulmuş bir aynadan
Bütün sevgiler size dönecektir”
Gülten Akın
İşte ben de diyorum ki
“Verelim, verelim, hep verelim. Bir gün gelir öyle bir güzellik önümüze çıkarılır ki yaptıklarımız o güzelliğin yanında hiç kalır.”
Bir insan yaptığı her zerre iyiliğin karşılığını görür. Ama her nedense bu karşılığın çoğu bize hiç tanımadığımız kimselerden gelir de doğrudan iyilik yaptığımız kimseden bir şey görmeyiz. Bu nokta çok önemlidir. Eğer biz Allah (cc) rızası için yaparsak, verirsek Allah (cc)-ü Teala sonra karşımıza öyle güzel bir insan çıkarıyor ki...
Babaannem mübarek bir insandı. Bazı insanlar için - “Yavrum o alma ağacının altında doğmuş” derdi.
Biz almaya değil, vermeye geldik Efendim. Bunun için yaratıldık.
Ben kimseye mevkisi için sevgi saygı göstermedim. Ben yeryüzündeki bütün cemadata Muhammedi bir aşk gösteririm. Çocukken de mahallenin yardımına koşmak bana büyük zevk olmuştur. Bir insana faydalı olabilmek, gözyaşını paylaşmak, onun ıstırabını dindirmek bana tarifsiz bir mutluluk veriyor.
Bir gece saat 1:30’da birisi telefonla aradı, bağırıyordu. Yanlış numara olmasına rağmen üç kez aradı ve her defasında da ona efendice cevap verdim. Çok etkilendi, inanamadı, sonra onunla dost olduk, ağabey kardeş gibiyiz şimdi.
Hocam Münir Derman: - “Oğlum insanların edep hududuna girersen senin için yapamayacağı hiçbir şey yoktur.” derdi. Edep hududuna girmek ne demektir Efendim: Edep huduna girmek demek edeple, saygıyla, zarafetle insanların ruhunda saklı kalan mekanizmayı harekete geçirebilmek, onu kazanabilmek demektir. Bu herkes için geçerlidir.
Herkes sevgiye saygıya layık olmak ister. O insanı sevgi saygı duymaya layık olduğuna inandırmak lazım. Bir insana yapılabilecek en büyük iyilik onu kendi kendisiyle barıştırmaktır.
Eğer bir insan diğer bir insanlara eziyet ediyor, kaba, kırıcı davranıyor, onu kınıyorsa, alay ediyorsa, bunun sebebi her şeyden önce o insanın kendi kendine saygısı olmamasıdır. Kendisiyle barışık insanların ben kimseyle alay ettiğini görmedim.
Herkesin kalbinde bir Muhammedi (SAV) bir nur vardır.
“Evladım insanlara bar (yük) olma, yar ol” derdi annem Sabiha Tandoğan.
Bunlar olursa ne olur biliyor musunuz? Hayat cennet olur Efendim.
O halde önce kendimize sevgi, saygı duymalıyız. Bu kendini beğenmek değil, yanlış anlaşılmasın.
İncil’de “Komşunu kendin gibi sev!” deniyor...
Kendini sevemeyen insanlar çevreye karşı da sert oluyorlar, haşin oluyorlar, herkesi küçük görüyorlar.
Önemli olan bir çocuğu da hep hoş görüp şımartmak değildir, onu sevgiyle, saygıyla büyütmektir.
Bir İslam velisi
“Gül alırlar, gül satarlar,
Gülden terazi tutarlar,
Gülü gül ile tartarlar.”
diyor.
Hayat ancak böylece güzelleşir Efendim.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Allah'ın Rahmeti, Peygamber Efendimiz (S.A.V)'İn Şefaati Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Üstlerine Olsun.