Sayın Ayla Belen,
28.3.2007 tarihli mailinizi aldım.
Kıymetli yavrum, mailinde öylesine önemli bir konuya değinmişsin ki okurken içimin ürperdiğini hissettim. Beyaz atlarına binip giden ve bir daha dönmeyenlerin yeri niye mi boş kaldı? Birbirlerine isimleriyle hitap etmeye kıyamayan, onu beyle, hanımla yumuşatan, efendi ile, hatunla yücelten insanların yerini kimlerin aldıkları ortada. Öyle uzun uzun gerekçe aramaya lüzum yok ki. Değerli yavrum, Necip Fazıl bir mısrada özetliyor:
“Birşey koptu bizden, birşey, herşeyi tutan birşey”
Mes’ele bundan ibaret. Biz, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın dediği gibi Allah’dan uzaklaştık.
“Çocuğum, dua et geceleri,
İnsan, uzaklaşabilir Allah’tan”
Dünkü insanı değil eşini, çocuklarını, komşularını, mahallesindeki kedileri, köpekleri, kuşları bile düşünmeye, doyurmaya sevkeden amil neydi? İşte biz, onlardan uzaklaştık. Kabalık, hoyratlık, egoistlik, ben merkezci düşünce egemen oldu. Zifaf gecesi, odalarına girer girmez birbirlerine sevgiyle, saygıyla, hayranlıkla, ürpererek bakan insanların yerine, aşklarının ebedi olması, hayırlı evlatlar vermesi için Yaradanına secde etmek üzere birbirlerine abdest almakta yardım eden, seccadelerini seren insanların yerine, gözleri kör bir şehvetle dolmuş, hayvandan daha aşağı yaratıklar geldi. Onlar, birkaç saat önce nikah memurunun önünde “önce ben senin ayağına basacağım” diye tepişenlerdi. Biz, merhum Rana hanımla kırkdört yıl evli kaldık. Bu süre içinde bir kere bile kavga etmedik, münakaşa etmedik, birbirimize darılmadık, kırılmadık. Bu kırkdört yıl içinde bir kere bile bizim evde para lafı edilmedi. Sadece ama sadece birbirimize sevgi duyduk, saygı duyduk. Çünkü, nikah memurunun önünden kalkıp yeni evimizin kapısından girerken bir anlaşma yapmıştık. El ele verdik ve Allah’ın huzurunda bir mukavele imzaladık. Bu evde dedik ne senin dediğin olacak, ne benim dediğim olacak. Yalnız ama yalnız, Allah’ın ve Peygamberin dediği olacak. Ve Rana Hanımın Hakka göçüş anına kadar bu mukaveleye bağlı kaldık. Olay bu, kıymetli yavrum. Nerede egoizm, nerede ben merkezci düşünce, nerede Allah’dan uzaklık, orada pislik, orada kabalık, orada kavga, gürültü. Aslında bunları niye yadırgıyoruz? Bilimsel bir gerçeklik değil mi? Muayyen sebeplerden muayyen neticeler hasıl oluyor. Hayret edecek birşey yok ki. İnsanoğlunun asıl özlemini duyduğu ihtiyaç, sımsıcak, tertemiz, bembeyaz bir sevgi iken, insanın asıl ihtiyacı bir omuza başını dayayıp orada kendini güvende hissetmenin sıcaklığını duyumsamak iken bunların yerini hodbinlik, kabalık, küstahlık, saygısızlık alırsa, insanların yeni mabudu para, pul, mal, şehvet olursa, başka ne bekleyebiliriz? İşte, durum sadece bundan ibaret yavrum. Ekilenler, biçiliyor...
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Sayın Sabri Tandoğan'ın cevaben yazdıkları :
İnsan ne ekerse onu biçer Yazan Ayla Belen
Cvp: İnsan ne ekerse onu biçer Yazan Sabri Tandoğan