Vaktiyle Bağdat'ın eşrafından hali vakti yerinde, zengin müslümanlardan oluşan bir kafile, Hacca gitmek niyetiyle yol hazırlıklarına başlamışlar. Yine o civarda oturan fakir, son derece saf, çok temiz, salih bir zat yaşamaktaymış. Ve Hacca gitmek üzere hazırlık yapan bu kafileyi haber alınca kendi kendine:
“Madem Hacca giden bir kafile var, ben de onlarla birlikte gideyim” diye düşünmüş. Böylece o da Hac vakti gelince bu hacı kafilesine katılarak yola çıkmış. Kafilede bulunan kendini beğenmiş zenginlerden bazıları, bu fakir adamın kafileye katılmasından pek memnun olmamışlar. Haftalarca sürecek bu hac yolculuğunda, onu yanlarında pek istememişler, fakat yine de kimseyi Allah'ın evini ziyaret etmekten men edemeyecekleri için ona “Sen gelme” dememişler.
Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra, mukaddes topraklara ulaşmışlar. Hac şartlarına riayet ederek , görevlerini tamamlamışlar.
Memleketlerine dönmek için hazırlıklara başladıkları sırada, akıllarına bir muziplik gelmiş. O fakir adam yanlarında değilken kendi aralarında anlaşmışlar ve bir plan kurmuşlar. İçlerinden biri adama sormuş:
-Eee komşu! bu kadar yol geldin, bari Hac görevlerini hakkıyla yerine getirebildin mi?
Gönlünde en ufak bir fesat taşımayan saf ve temiz müslüman hemen cevap vermiş:
-Elhamdülillah! Rabbime hamdü senalar olsun ki, benim gibi fakir ve aciz bir kuluna, Hac ziyareti gibi en mühim bir ibadeti yapmayı nasip etti, demiş.
-Madem Hac vazifeni ifa ettin, öyleyse sen de beratini almışsındır sanırım?
Fakir şaşırmış “Bu nasıl bir berat?” diye merakla ve üzüntüyle sormuş. Alaycı adam:
-Ne berati olacak, buraya gelip Haccı hakkıyla yapanlara, Haccın kabul olduğuna ve cehennemden azad olduğuna dair bir belge veriliyor, işte bunu soruyorum. Bizler bu belgeyi aldık. Ne o, yoksa sen almadın mı?
Fakir adam son derece üzülmüş, mahzun olmuş ve:
-Ben zaten elbette böyle bir belge almaya layık değilim. Rabbimin zatına yakışır bir Hac yapmak benim gibilerin haddine mi? Ama madem Hacca geldim ve böyle bir belge de veriliyor, Allah'a yemin ederim ki, bu belgeyi almadan memleketime dönmeyeceğim" diyerek hıçkırıklarla ağlamaya başlamış.
Adamın son derece müteessir olduğunu gören diğerleri şakanın dozunu biraz fazla kaçırdıklarını anlamışlar ve oyuna artık son vermeleri gerektiğini düşünerek demişler ki:
-Hakkını helal et. Biz bir oyun yapalım dedik, fakat seni bu kadar üzeceğimizi tahmin etmemiştik. Gönlünü ferah tut, böyle bir belge verildiği falan yok.” demişler.
Fakat bu sefer onu, doğruya inandıramamışlar.
"Hayır, demiş. Esas şimdi oyun yapıyorsunuz. Ben üzülmeyeyim diye böyle bir belge filan yok diyorsunuz. Az önce aldık demiyor muydunuz?”.
"Böyle bir şey yok, istersen gel çantalarımıza tek tek bak. Böyle bir belgeyi kim almış ki biz de alalım." demişler, ama nafile.
"Bu mübarek beldede Allah'a yemin ettim, o belgeyi almadan dönmem. Ya burada ölürüm, ya da o belgeyi alırım" diyerek Beytullaha geri dönmüş. Diğerleri:
“Eyvah biz ne yaptık, dertsiz başımızı derde soktuk, zira bu adam gelmeden kafile gitmez. Berat almadan da bu adam dönmez" diye ne yapacaklarını şaşırmışlar.
O ise onlardan ayrılınca doğru Kâbe'ye gidip, Mültezem'e yapışmış. Yalvarmış yakarmış, ağlayıp sızlamış. Orada saatlerce dua etmiş, yorulup takati kesilmesine rağmen oradan ayrılmamış. Dizleri üstüne çöküp, başı önünde içi yana kavrula sessiz sessiz ağlayarak yalvarmaya devam etmiş. Bir ara dalmış, kendisine hafif bir geçkinlik hali geldiği esnada, kucağına bir kağıt parçası düştüğünü hissetmiş. Birden irkilip bakmış ki, gerçekten de üzerinde bazı yazılar olan bir kağıt parçası... Ama öylesine parlıyor ki göz kamaştırıyor. Onu alıp sevinçle yerinden fırlayarak arkadaşlarının yanına koşmuş:
“Hele bir bakın bakalım, benimki de size verilenden mi acaba?!” diye sevinçle haykırmış. Arkadaşları bu işe çok şaşırmışlar. Merakla o kağıdı alıp bakmışlar ki, ne görsünler. Ne kağıt dünya kağıdına benziyor, ne de yazı dünya kalemiyle yazılmış yazıya benziyor. Hepsi hayrete düşmüşler. O kağıdı alıp, büyük bir alime göstermişler. İlim Ehli olan zat, hürmetle o kağıdı alıp bakmış ve onu öperek yüzüne gözüne sürmüş. Onlara demiş ki:
“Bu yazı Mevlâ tarafından kudret kalemiyle yazılmış olup, cehennemden kurtuluş beratıdır. Bunun sahibini getirin o mübareğin ayağının altını öpeyim.”
Harâbat ehlini hor görme ,defineye malik ne viraneler var.
Allah'a emanet olun.Hürmetlerimle
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Efendim, gönderdiğiniz mail düşündürücü, ibret verici, harikulade güzel bir mail. İnanın tekrar tekrar okudum. Bazan düşünürüm, ne olur derim okuduklarımız, işittiklerimiz, öğrendiklerimiz hep Nurettin Bey’in maili gibi olsa. Size ne kadar teşekkür etsek azdır.
Yeni maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.