.
Merhaba Sabri amca;
Şimdi mailleri okudum. Bu siteyi ve sizi o kadar seviyorum ki! İnanın evde geçirdiğim süre zarfında hiç sıkılmadım. Sizden, kitaplarınızdan ve bu siteden Allah razı olsun. Düşmeden önce ara ara düşünürdüm kendi kendime ben evde olsam nasıl otururum evde diye; çünkü iki gün üst üste evden çıkmasam dışarı çıkma ihtiyacı hissediyorum; fakat düştükten sonra mecburi olarak evden çıkamadım ve hiç sıkılmadım. Meğer insan evde de oturabiliyormuş mecbur kalınca! Yeter ki vaktini güzel değerlendirsin; faydalı birşeyler yapsın. Bu süre zarfında bol bol düşünme fırsatım oldu; kendimle başbaşa kalma fırsatım; insanları, etrafı, çevremi daha bir inceleme fırsatım, namaza başlama fırsatım, inşallah Allah devamını nasip eder; yazılarınız üzerine, sözleriniz üzerine daha bir düşünme fırsatım; olaylar hakkında daha bir düşünme fırsatım... bu fırsatları veren ve yaratan Allah'a çok çok şükrediyorum. İnsan işe giderken, hele ki negatif bir ortamsa işyeri, bazen sadece otomatikleşiyor ve her gün işe gidip geliyor sadece; ister istemez ortamında bulunan negatif söylemlerden, negatif etkilerden etkileniyor; o negatif etkiler üzerine geldiğinde hep içinden dualar etse de, her an Allah'la birlikte olmak için çaba sarfetse de o negatif ortamdan ayrılmadığı sürece içi huzur içinde olamıyor o anlarda, çünkü dışardan sürekli bir insan sizi huzursuz etmeye çalışıyor! Sonra yine ruhu o ortamdan ayrıldığı anla birlikte eski sükununa kavuşabiliyor ancak işyerinden istediği an çıkıp gidemiyor tabii ki! Evde kaldığım süre zarfında bunları da düşündüm; çünkü bu olay beni daha bir kendime döndürdü. Ayın birinde Allah nasip ederse işe başlayacağım; bir haftam kaldı, biraz geriliyorum ancak artık beni ezmeye çalışan insanlara boyun eğmeyi pek düşünmüyorum; şuana kadar hep sabrımın son anına kadar beklerdim; ancak artık bana haksızlık yapan, içime sıkıntı vermeye çalışıp bana bulaşan insanlara karşı sessiz kalmayı pek düşünmüyorum. Ben insanları gerçekten seviyorum ve hep hertürlü insana karşı son derece yumuşak davranıyorum; bu da bazen beni kırıp incitiyor; çünkü hak etmeyen bir insana yumuşak davranıp alttan almak insanın aslında kendi kendisini kırmasına sebep oluyor, o insanın da iyice sizi ezmeye çalışmasına. O nedenle artık işyerinde her saygısız ve küstah davranışı sürekli alttan almayı düşünmüyorum. Sonunda işten çıkmam bile gerekse artık bu anlamda kendimi incitmek istemiyorum. Sizce bu konuda yanlış mı düşünüyorum? Bir kapı kapanırsa başka bir kapı açılır inşallah; hep Allah'a dua ediyorum herşeyin hayırlısı olsun diye. Eğer o işyerinde çalışmaya devam etmek benim için hayırlısıyla Allah orada huzur içinde çalışmayı nasip etsin inşallah; eğer orada huzursuzluk içinde çalışmaya devam edeceksem Allah inşallah oradan hayırlısıyla ayrılmayı nasip etsin. İnsan kendisi için neyin hayırlı neyin olmadığını bilemiyor. Belki benim için nekadar kötü birşey diye düşündüğüm şey, benim için hayırlı olabiliyor; ya da nekadar güzel diye düşündüğüm şey benim için hayırsız...Allah herkese hepimize herşeyin hayırlısını versin inşallah. Bugün İstanbul okadar soğuk ki Sabri amca! Fiskos masamızın kenarına oturdum etrafı seyrediyorum. Gözümün önünde ağaçları seyrediyorum,rüzgardan sallanıp duruyor dallardaki yapraklar; ama yapraklar toplu halde rüzgara karşı durdukları için sanki daha rahat o rüzgara karşı ayakta kalabiliyorlar, kendilerini daha rahat koruyabiliyorlar! Ama tam bahçenin önünde tek bir gül var; kendi kendine yaşamaya çalışıyor; bu rüzgara karşı koymaya çalışıyor; rüzgar onu bayağı sallıyor ama o mücadele ediyor sanki ve dalından kopmamaya çalışıyor; açık pembe renkli okadar güzel bir gül ki! Ama rüzgardan biraz boynu eğilmiş! Sanırım insanlar da hayatta karşılaştıkları zorluklarla, sıkıntılarla, acılarla bu şekilde mücadele etmeleri gerekiyor; hayatın her türlü zorluğuna karşı hayata tutunmaya ve güzellikleri görmeye çalışmaları gerekiyor. Aslında sizin de hep söylediğiniz gibi hayat görebilene o kadar yaşamaya değer ve o kadar güzel ki! Herşeye güzel gözlerle bakıldığı zaman ne eleştirilecek birtek şey var, ne kızıp sinirlenecek. Sizin de her zaman söylediğiniz gibi "Görenedir görene, köre nedir köre ne". Allah herkese, hepimize görebilmeyi nasip etsin inşallah! Hayatta sevmek ve sevilmekten daha güzel birşey var mı acaba! Keşke her anımızı severek, sevilerek geçirebilsek! O zaman insanlar arasında ne bir kavga, ne kıskançlık, ne kin, ne nefret olurdu! Nasıl ama nasıl güzel bir dünya olurdu kimbilir! Nasıl özledim sizi Sabri amca bilemezsiniz. Yatak odamızdaki aynanın kenarında duran resminize bakıyorum her odaya girip çıktığımda; her namazda sizin için de dua ediyorum hep. Her zaman aklımdasınız, gönlümdesiniz, içimdesiniz! Fiziksel olarak hep yanınızda olmamama rağmen sanki hep sizinleyim gibi ama her nedense sizi aramaya çekiniyorum, sesinizi duyduğum an her seferinde ilk defa konuşuyormuşcasına heyecanlanıyorum, sizi gördüğüm an sanki ilk defa karşılaşmışcasına kalbim çarpmaya başlıyor! Siz çok ama çok güzel bir insansınız, Allah sizi korusun. Size karşı yanlış birşey yapmaktan, herhangibi bir şekilde sizi incitmekten çok ama çok korkuyorum! Allah yaptırmasın. Sizi çok seviyorum.
Allah'a emanet olun.
Sevgi ve saygıyla ellerinizden öpüyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın İlknur Hanım,
Kıymetli yavrum, belki en güzel mailini göndermişsin. Ağaçların, gülün rüzgara karşı direnişlerini o kadar güzel anlatmışsın ki çok beğendim. İçimden tekrar tekrar okumak isteği geçiyor.
Değerli yavrum, gerçekten bizim yaşantımız da öyle değil mi? Yanlız bir nokta beni üzdü. Daha şimdiden işim başlayacak, o çirkef kızı göreceğim diye kendi kendini bir gerilime sokuyorsun. Değerli yavrum, bir pilin artı ve eksi uçları olduğu gibi hayat da öyle. Daima melek İlknur’ların yanında şeytan çirkef kızlar olacak. Nereye gidersen git durum değişmeyecek. Çünkü hayatın kanunu böyle. Resulullah Efendimize de Ebu Lehepler, Ebu Cehiller bulaşmadı mı? Niye gözünde büyütüyorsun? O çirkef kız vazifesini yapacak. Çevresine geberinceye kadar negatiflik aşılayacak. Çünkü görevi bu. Yapılacak iş nedir? O bulaştığı zaman derhal cevabını vermek. Zaten rızkı verenin şirket değil Allah olduğuna inanırsan mesele kendiliğinden halledilir. Nasıl bir köpek seni ısırmak isterse tekme atarak kendini savunursun, değil mi? Eski Türklerde erkek çocuğa doğunca isim verilmezdi. Normalin üstünde bir iş yapınca o durumu isim olarak alırdı. Mesela kendisine saldıran hayvanı uzaklaştırmasıyla ona Ayıboğan, Kurtboğan ismi verilirdi. Şimdi sende alçak, şerefsiz, namussuz, iffetsiz, hayasız, rezil bir kızla farzet ki bir ormanda karşılaştın. İşte şirketteki kız da öyle. Yapacağın iş o iğrenç yaratığı bakışınla, söyleyeceğin bir sözle kendinden uzaklaştırmak olacak. Eğer o kızla düşüp kalkan şerefsiz müdür onun tarafını tutarsa sen de ikinize de lanet olsun deyip işinden ayrılırsın. Allah’a çok şükür kocanın kazancı ikinize de yeter. Bunu problem haline getirecek ne var?
Değerli yavrum, o köpekler daima saldıracaklar, vazifelerini yapacaklar. Sen de onlara hoşt köpek diyeceksin. Mesele bu kadar basit.
Haydi güzel yavrum, hiç üzülme. Gerekirse ben emekli maaşımdan sana yardım ederim. Biz baba-kız el ele vererek hayatın karşımıza çıkardığı her problemi yenebiliriz. Kainatın en büyük şairi Yunus Emre
“Dağ ne kadar yüce olsa yol onun üstünden aşar.”
demiyor mu? O halde bize düşen iş nedir?
“Yürü bu yol şeref, zafer yolu
Karşında bekliyor seni tanyeri
Yürü, atıl, devir karanlığı
Durma yürü, haydi ileri”
Benim dünyalar tatlısı, melek yavrum. Seni Allah’a emanet ediyor, selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.