SABRİ BABAMIZ MERHUM ANNESİNİ VE ONUN KENDİSİNİ EĞİTİM YÖNTEMİNİ ANLATIYOR:
Soru:
-Annenizin sizin eğitiminizde çok büyük yeri var değil mi efendim? Mesela o yorgan olayında gösterdiği asil davranış ne güzel. Bugün kaç anne bunu yapabilir?
Sabri Baba:
Ha, evet. Mahallemizde Karyağdı Türbesinin yanına belediye hurda bir otobüs bırakmıştı. Orayı ispirtocular ikemetgâh yapmışlar. Ben harçlığımla onlara simit alır götürürdüm. Birgün baktım birisi üşütmüş. O günlerde daha okula gitmiyorum. Yakında da sünnet olacağım. Annem bana çok özel bir Avrupa kumaşından yorgan diktirmişti, o benim üzerime örtülecek. Çok güzel pembe bir yorgan. Daha onun kumaşı kadar güzel bir kumaş hiç görmedim. Hemen eve geldim, yorganı kaptığım gibi ispirtocuya götürdüm. Üstünü örttüm. Sonra harçlığımdan aspirin aldım adama içirdim. Posta Caddesinde Başkent Eczanesi vardı o zaman. Adam sonra iyileşmişti. O akşam evde olanları bir bir anneme anlattım. Annem bana baktı, “Aferin yavrum” dedi. Eğildi, beni alnımdan öptü. “Çok iyi etmişsin. Yalnız, bu yorgan işini baban duymasın. Evde olay çıkar. Biz gidelim, başka bir yorgan yaptıralım” dedi.
Nur içinde yatsın, annem edebiyat öğretmeniydi. Kendi kendini yetiştirmiş bir insandı. Beni de çok küçük yaşlardan itibaren hayata hazırladı. O benim kendi ayakları üzerinde durabilen bir insan olmamı istiyordu. Beni ona göre yetiştirdi. Beş yaşındaydım, “Haydi oğlum” dedi, “sen artık delikanlı oldun, kendi kahvaltını bundan sonra kendin hazırla.” Bu söz bir hoşuma gitti, bir hoşuma gitti. O günden sonra kendime sabahları tereyağında yumurta yapar bal tenekesinden bir tabak bal çıkarır, çorba kaşığıya yerdim. İlk çorbamı beş yaşındayken yaptım. Pirinç çorbası; domatesli, maydanozlu. Tadı hâlâ damağımdadır.
Rahmetli annem bana geceleri saat on ikide tahta fırçasıyla ev fırçalatırdı. Sabaha tertemiz kurumuş olsun diye. Evin bütün işlerine bakardım annem okula gidince. Temizlik, alış veriş, odun kırma, yemekler için ön hazırlık... Komşular “Aman Sabiha Hanım niye o küçücük çocuğa eziyet ediyorsun? derlerdi. O da “Siz benim işime karışmayın, ben oğlumu hayata hazırlıyorum” diye cevaplardı.
Birgün sofraya bamya geldi. “Ben bamya yemem.” dedim. Sandım ki annem bana başka birşey hazırlar. Ama annem öyle yapmadı. “Sen bilirsin,” dedi, yemeği önümden aldı. Onlar afiyetle yediler. Ben kaldım aç karnına. Akşam da birşey yiyemedim. Sonra gece el ayak çekilince dolaptan bamya tenceresini çıkardım, bamyaları mideye indirdim. O günden beri en sevdiğim yemek bamyadır. Annem orada bana çok büyük bir ders vermişti. Çocuk ailenin şartları neyse ona uyması gerektiğini bilmeli. Annem de bu düşünceyle hareket ediyordu.
Birgün ilkokulda sınıf birincisi olmuştum. Gururla geldim, anneme söyledim. Fazla bir gurur yaptığımı görünce şımarmayayım diye hiç yüz vermedi, “Ne yapalım,” dedi, “birinci olduysan, karın sevinsin.”
Bir gün yine çocukken beni tek başıma lokantaya yemek yemeğe gönderdi, orada usûl öğreneyim diye. Gittim, oturdum. Alaburuz traşlı bir garson geldi. “Ne yiyeceksin bakalım” dedi. Ben de “kurufasulye istiyorum” dedim. Getirdi. Sonra yemek bitince tekrar geldi. “Doydun mu?” dedi. “Doymadım.” dedim. “Ne getireyim?” dedi. Bu sefer de taze fasulye istedim. Garson iki elini birbirine vurdu, “İşte,” dedi, “parmak kadar çocuğu tek başına lokantaya gönderirsen böyle olur. Hiç taze fasülyeyle kuru fasülye aynı anda yenir mi?” Ben gayet sakin “Niye böyle söylüyorsunuz,” dedim, “taze fasulyenin tadı ayrı, kuru fasulyenin tadı ayrı.”
Bir gün de annem beni pazara gönderdi, “Git,” dedi, “bir kilo domates al gel.” Gittim, aldım, geldim. Annem açtı baktı, hepsi çürük yanlız nasılsa bir tane küçük sağlam domates koymuş adam. Ben kıpkırmızı olmuştum ama annem hiç kızmadı. O küçük sağlam domatesi yıkadı, “Bak oğlum,” dedi, “eğer bundan sonra alış veriş yaparken çok dikkatli olursan bütün domatesleri bunun gibi alabilirsin.” Sonra o domatesi gidip misafir teyzelere gösterdi, “Bakın” dedi, “benim oğlum ne güzel domates almış. Bundan sonra dikkatli olup hep böyle alacak.” O günden sonra tek başıma pazara gider, evin alış verişini en güzel şekilde yapardım. Bakkalın, manavın, kasabın benden ödü kopardı. Bozuk mal satanları karakola bizzat gider şikayet eder, dükkanlarını birer ay kapatırırdım. Komşu teyzeler “Yavrum,” derlerdi, “sen bizden daha iyi alıyorsun, misafir gelecek, haydi şunları şunları bize alıver.”
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Hepsinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.