Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Geçmişten ders alarak yarınlarımıza şekil vermeliyiz.
Gönderen : Özden
Tarih : 6/14/2017 5:19:39 PM


.




Sayın Özden Çiçek,
9.12.2006 tarihli mailinizi aldım. Efendim, ömür boyu unutulmayacak muhteşem bir mail göndermişsiniz. Size nasıl teşekkür edeceğimizi bilmiyoruz. Yeryüzünde teşekkürü ifade eden kelimelerden bir buket yapsam da size sunsam acaba kabul eder misiniz? Öyle canlı, öyle sıcak bir anlatım ki sanki o günleri beraber yaşadık. Sağolun, varolun.
Efendim, bir atasözü var “Düşman çiçek göndermez” diye. Öyle oluyor. Rahmetli babaannem “Ayıdan post, gavurdan dost olmaz” derdi. Ne yazık ki bu sözde büyük hakikat var. Dünkü düşmanlarımız bize bugün de düşman. Ne yapsak, ne etsek kendimizi sevdiremiyoruz. Bu hep böyle devam edecek. Ama ne yazık ki devam eden birşey daha var: Bizim gafletimiz, delaletimiz, ihanetimiz. İhaneti ne yazık ki kendi kendimize yapıyoruz. Efendim, Ankara’da Çankaya’da bir Karum çarşısı var, içindeki beşyüze yakın dükkanın büyük çoğunluğunun isimleri Türkçe değil. Bu beni o kadar üzüyor ki. O çarşıya gittiğim zaman eziliyor, utanç duyuyorum. Bir Avrupa birliği tutturduk, gayemiz ne, amacımız ne, ne yapmak istiyoruz, nereye gitmek istiyoruz, kimse bilmiyor. Mütemadiyen bizi azarlıyorlar, itiyorlar, kakıyorlar, tekmeliyorlar. Bir insanın vatanını, bayrağını, Atatürk’ünü seven bir insanın böyle hergün küçümsenmesi, zillet içinde yaşaması ne kadar acı! Eskiden düşman sınırdan içeri girerdi, sizin anlattığınız gibi. Şimdi ne yazık ki düşman içimizde yaşıyor. Kahroluyorum üzüntümden, ölen yakınlarıma gıpta ile bakıyorum. Ne idüğü belirsiz bir adam çıkıyor, milletime hakaret ediyor, iftira ediyor. Böyle yaptığı için de, milletine ihanet ettiği için de Nobel armağanına layık görülüyor. Ne yazık ki Türkiye’de gazeteler onu alkışlamak, onu göklere çıkarmak için yarışa giriyorlar. Yine yazık ki adına İslamcı denen gazeteler bile (ki onlara müslüman demeğe dilim varmıyor) çarşaf gibi yazılarıyla bu çirkin şakşakçılığa öncülük ediyorlar. Bunlara televizyonlar da ekleniyor. Adı “objektif haber veriyor”a çıkan bir kanal Orhan Pamuk geliyor bayrağını kapan koşsun, onu karşılasın diyor. Yarabbi, bunları da mı duyacaktık, bunlara da mı şahit olacaktık, pek gücüme gitti. Oturdum hıçkıra, hıçkıra ağladım. Adam, ne idüğü belirsiz bir adam kerametini yağcılardan, şakşakçılardan alan bir adam çıkıyor milletime ecdadıma, atalarıma, Atatürk’üme hakaret ediyor, iftira ediyor. Böyle yaptığı için de en büyük mükafata layık görülüyor ve bir televizyon kanalı haydi diyor, “koşun, koşun, elinize bayrağınızı alın koşun Orhan Pamuk’u karşılamaya koşun”...
Özden Hanım, üçbuçuk yaşında okuma yazma öğrendim. İlkokula başladığım zaman bir kütüphanem vardı. Bütün ömrüm geceli gündüzlü okumakla geçti. Sanırım Türkiye’de benim kadar çok yönlü okuyan çok az insan vardır. Bu arada Orhan Pamuğun bütün kitaplarını okudum. Daha doğrusu okumaya çalıştım. Merak ettim, edebi kültürüne inandığım kırk arkadaşıma da o kitapları verdim, okumalarını rica ettim. Bir tek kişi dahi (benim dışımda) kitapları bitiremediler, “gitmiyor” dediler, “okuyamayacağız, al kitabını”. Bu tecrübeyi bugün de yapabiliriz. Edebi kültürü olan, belli bir düzeye gelmiş kimselere verin o kitapları, aynı sonucu alacaksınız. Orhan Pamuk diyor ki “beni çekemiyorlar, beni kıskanıyorlar”. Kardeşim sen kimsin, necisin ki seni kıskanalım. Sen sadece memleketine, onun güzelim insanlarına hakaret eden bir zavallıdan başka nesin? Üstelik kitapların hepsi çalıntı. Bu defalarca yazıldı. Çalıntılardan örnek gösterildi. Ama ne hikmetse bizim İslamcı yazarlarımızın bile alkışını durduramadı bu yazılanlar. Nihayet bir televizyon kanalında milli kahraman olarak gösterildi. “Koşun” diyorlar, “koşun, elinize bayrağınızı alın, Orhan Pamuğu karşılamaya koşun”. Özden Hanım, benim memleketimde değer yargıları ne kadar değişti, eskiden kahramanlar alkışlanırdı, şimdi hainler... Çok kıymetli edebiyatçı Profesör Tahsin Yücel yıllar önce bu adamın hakiki hüviyetini açıklayan bir yazı yazmıştı da zavallının başına gelmeyen kalmadı. Öyle haksız hücumlar yapıldı ki, öyle hakaretlere uğradı ki.
İşte böyle Özden Hanım, hal-ü keyfiyet böyle. Ama bütün bunlara rağmen biz yine yılmayacağız, mücadeleye devam edeceğiz. Bu bir bayrak yarışı, son nefesimize kadar elimizdeki bayrağı bir başkasına ulaştırmaya çalışacağız. Ölüm bahasına da olsa iyiyi, güzeli savunacağız. Objektif olacağız, iki günümüzü birbirine eşit kılmayacağız. Daha iyiye, daha güzele, daha ileri bir Türkiye’ye kavuşmak için gerekirse şehit düşeceğiz.
Allah cümlemize sabır, dayanma gücü versin. Yarın çocuklarımıza daha medeni, daha temiz, daha pırıl pırıl bir Türkiye bırakalım. Size selam, sevgi ve saygılarımı sunuyor, hayır dualarınızı bekliyorum efendim.



Sabri Tandoğan


Onun ve Hakka Göçen Yakın Dostlarının Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]