Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bir abide şahsiyet: Bandırmalı Ali Öztaylan Efendi Hz.'nden.
Gönderen : "Gönülden Gönüle"
Tarih : 6/15/2017 11:45:13 PM


.


Tüm gönül dostlarına gönül dolusu selamlar...


Sevgimiz, samimi ve güçlüyse aradaki mesafelerin sevenler için bir önemi olmadığını, kişinin sevdiğiyle beraber olduğunu söyler gönül dünyasının büyükleri. Biz Allah dostlarının, manevi büyüklerin derecesine ne ibadetimizle, ne yaptığımız hayırlarla, ne de ilmimizle ulaşamayız. Ancak onları çok seversek, onların yaşantısını kendimize örnek alırsak, ihlasla, edeple onların yolundan gitmeye çalışırsak, belki bir gün hiç haketmediğimiz halde o kapı açılır, biz de kendimizi o manevi aleminin içerisinde bulabiliriz.


Bugün bir manevi büyüğü anmak, gönül kapısını çalmak istiyorum, inşallah bu manevi ziyaret de bizlere güzellik, nur ve feyz olarak yansır.


Bazı insanlar vardır ki her hali, hareketi, bakışı, konuşması ile edebin örnek timsalidirler ve bakırdan gönülleri, altına çevirirler. Bandırmalı Ali Öztaylan Efendi Hazretleri de böyle bir gönül sultanıdır. Onu tanıma bahtına erişenler için 'Edep nedir?' sualinin yaşayan cevabıdır.


Biz onu ne anlayabiliriz, ne de anlatabiliriz.Bırakalım onu dost meclisinde anlattıklarıyla ,kendi sözleriyle az da olsa kendi gönül dünyamıza göre anlamaya çalışalım:


“Çok seneler önceydi. Bir rüya gördüm. Kasatlar köyünün papazı imiş, bir adam görüyorum. “Ali Efendi! Sizden bir istirhamım var. Ben Vasil’in babasıyım, benim mezarımı alıp İslam mezarlığına taşıyınız lütfen. Ben dinimi izhar etmedim. Onların ameli, benim esasıma tesir etmedi.” Sonra rüyamda mezarlığa gidiyorum, kabri açtığımda bir de ne göreyim; ab-ı hayat gibi sular çıkıyor, ceset nurlu ve çürümemiş bir halde... Uyandım, acaba bunlar gerçek mi diye araştırdım ki, bu papaz gerçekten Kasatlar köyünde imiş, hal üzere, halvette, Türkleri seven, kendisine gelen hastaların şifâyab olduğu bir insanmış. Oğlu Vasil’i buldum. “Sana bir şey anlatacağım, inanmazsan senin mukaddes usullerine göre yemin edebilirim.” dedim.


“Olur mu Ali Efendi! Ben seni tanıyorum. Sen emin bir insansın, kitaba el basmaya, yemin etmeye gerek yok.” dedi. Olayı anlatınca bir feryat! “Ben size demedim mi, babam müslümandı, bana inanmadınız...” diyerek feryat ediyor, çıldırıyor. Bütün insanlara iman-ı nazar ile bakmalıyız. İnsan papaz gibi yaşar, papaz gibi görünür, ama müslüman ölür. Barlardaki kadınları bilirim, hiçbiri halinden memnun değildir, hepsi “Ahh...” der. Onun için yalnız şefkat, yalnız merhamet...”


“Bir Nurettin vardı. İspirto içerdi, birgün kendisine, “Nurettin çok bunaldım, istiğfar edeceğim, gel sen de gönülden istiğfar et.” dedim. “Ahh!...” dedi, pişmanlığın binlercesini ifade edercesine. “Nezaketinizi anlıyorum, niyetinizi biliyorum, siz benim ahlakımı da, şarabımı da, içkimi de biliyordunuz, ama bana göstermediniz.” dedi. (Ali Efendi Hazretleri, Nurettin sarhoş olduğunda onu faytonla, fayton yoksa sırtında, evine annesine kadar teslim eder ve annesine de söylememesi için yemin ettirirmiş.) Ben annemden zorlama ile beni eve kimin getirdiğini öğrendim.


“Aman Nurettin ne olur sus! Allah beni affetmez, günahını varsa bana ver.” dediğimde başka alemlere daldı. “Buyurun, buyurun” dedi. Meğer Cebrail (a.s), Mikail (a.s) ve İsrafil (a.s)’i davet ediyormuş, ardından “Buyur ya Resülullah...” dedi ve O’nun kollarında ruhunu teslim etti.”


“Birgün dükkanda idim, bir adam geldi, Türkiye dışından bir yabancı olduğu anlaşılıyordu. Dükkandaki ebrulara, hatlara dikkatle baktığını fark ettim.İslam’a muhabbeti var ama neden olduğunu bilmiyor, içimden ona hediye vermek geçti, seccade, havlu, mendil, çorap gibi hediyeler koydum, içine kartımı da yerleştirdim. Ama bunları Ali Haydar Efendi’nin bana verdiği gömleğe sardım, paketi kendisine verdim. İki ay sonra ABD’den uzun bir mektup geldi.


“Ben filanca tarihte gelmiştim, hediyeler vermiştiniz, nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. Verdiğiniz paketi açtıkça acayip bir haller oldu, ben ve ailem müslüman olduk. Buradaki müslümanlarla irtibata geçtik.”


“Demek ki kardeşlerim, en zayıfa, en büyük ta’zim ”


"Dost, yakın akrabalardan önemlidir. Bunu vefat ilanlarında görürsünüz. Bu ilanlar şöyle sona erer: ‘Dost ve akrabalarına duyurulur.’” Mümkünse,namazınızı bir dost kaldırsın, bir dost kabre indirsin..O başkadır..”


“Dost, kusur aramayan ve kusuru örtendir. Giysisi şöyle açık, böyle dekoltesi var diyen değil, gözlerini kapatıp; onu örtebiliyorsan dostsundur.. Arkadaşını elinde içki kadehi, rakı içerken gördüğünde; ayran içiyor diyebilendir dost.”


"Her şeyi lâtif görmekte fayda var. Her şeye Muhammedî bir gözle bakacaksın. "Ben ne küfrü teftişe memurum, ne hayrı tespite memurum" diyerek herkese karşı hüsnü zan üzere olmak gerek. Hiç kimse hakkında su-i zanda bulunmamak lâzım. Filanca şahıs şöyle kötü böyle kötü diye konuşmamak lâzım. Ne mâlum beş dakika sonra tüm kötü huylarından kurtulmayacağı."


İnsanlara Cenab-ı Hakkın “Halik” sıfatından dolayı şefkatle bakarsanız, neticesi hayır olur. Zatın biri, Parise’e giden birine: “Metrolarda bulunan yaşlılara şarap parası ver” der. O da, Paris’te metroda oradaki yaşlılardan birisine yardımda bulunur. Fakat metroya tehlikeli bir şekilde ters yoldan girer. Trenin altına gireceği zaman onu süratle yolun dışına atar bu yaşlı. Yaşlıya para ver, demesinin hikmetini ancak bu zaman anlar. Saliselik zamanda bir anda kişi ah eder imanı küfür olur, küfrü de iman.


"Aleksi Karel’in-İnsan denilen meçhul-diye bir sözü vardır; kimse kimseyi tanımaz. Baba oğulu, oğul babayı, hanım kocasını,kocası hanımını tanımaz.Hanelerde ne veliler vardır, kimse bilmez. O yüzden incinmemek, incitmemek lazım. Kimin ne olduğunu biliyor muyuz?”


"Türbeleri ziyaret edin. Dünya onlar gibilerin yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor. O mübarekleri ziyaret edebilmek ne büyük onurdur. Çağırılmadan, gidemezsiniz. Herkese nasip olmaz.”


"Ölmeden evvel, bir kereye mahsus kendi cenaze namazınızı kılın. Kendinizi musalla taşına yatırın. Kendinizi toprağın altına koyun.”


"Derviş demek, vakıf demek, sebil demek, başkası için yaşayan demek, Rabiatül Adeviyye gibi, kendisi için emeli olmayan demek. Dervişlik tac ile, hırka ile değil gönülledir. Benim ayıbım sizi mahcup etmiyorsa derviş olamaz insan.


"Yaşlılar çocuk gibidir, muhabbet ve şefkat ister, okşansın, kucağında taşınsın ister, onların kusuruna bakmayın. Ben de yaşlıyım benim de kusurlarımı affedin.Yaşlandıkça insan daha hassas oluyor, artık gelinimden bir bardak su dahi isteyemiyorum. İçinden bile olsa bir “öf “der de günaha girer diye bir bardak su bile isteyemiyorum.”


"İnsan gönlüyle insandır.Gönülle yapılan işlerde feyz vardır. İhlasın verdiği huzuru hiçbir şeyde bulamazsınız."


"Her ilmin başı edeptir, hiçbir hafiflik göstermeyin."


Efendi Hazretlerinin bir duası ile sizleri Allah'a emanet ediyorum....


“Allah gül yüzünüzü soldurmasın. Allah sizleri dostluğundan ayırmasın. Allah sizlere iki cihan saadeti versin. Zamanın fitnesinden, kötü arkadaştan,kötü komşudan sizleri ve evlatlarınızı korusun. Allah haram lokma tattırmasın, haram kazanç vermesin. Ocağınız hiç sönmesin. Eviniz meleklerin ziyaret ettiği ev olsun. Yuvanızdaki saadeti melekler kıskansın.”


(Amin)

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]