Sayin Sabri Hocam
Cevaplarınız için çok tesekkür ederim.
Degerli düsünce ve bilgilerinizi uygulamaya gayret edicegim. Ama ne yazik ki Avrupada bazi farkli durumlar var. Buradaki aileler( yani yabanci olan ecnebi dedigimiz toplum) cocuklarini asiri serbest, rahat ve özgür yetistiriyorlar, yani bizim oturdugumuz yerde bunu gözlemliyorum. Bu asiri özgürlük düsüncesi, cocuklari disariya yöneltiyor. Benim oglumun cevresindeki arkadaslarinda( bir italyan ve yugoslav arkadasi) bunu görüyorum, ayni seyleri oglum da benden talep ediyor. Buna izin vermeyince catisma cikiyor, genelde konusarak anlatmaya calisiyorum, arkadaslarindan firsat buldugum anlarda onunla sohbet etmeye calisiyorum. Birde arkadaslarinla olan iliskileri öyle düsündügünüz gibi kesinlikle escinsellik boyutunda degil, cok sükür ama gece gündüz SIK SIK biraradalar, cok fazla görüsüyorlar. Ben bunu kastedmistim. Ve gercekten kibar ve nazik gencler, cogunu taniyorum. Oglum benimle cok az vakit geciriyor, oglum gel otur biraz konusalim, sohbet edelim deyince cogunlukla arkadaslarimla sözlestim, bekliyorlar, anne gelince konusuruz diyor. Bu yüzden istedigim iletisimi kuramiyorum. Ama gecen gün sizin sitenizden ve sizden bahsettim, hatta bir sohbetinizin bir kismini dinlettim ve bazi emaillerinizden kesitler okudum, o da sizi cok sevdi ne kadar nur yüzlü bir dedeymis anne dedi. Belki zamanla ve sabirla onunla daha cok sohbet edebilirim.
Sayin Hocam, ben size bugün okudugum ve cok düsünüp, tefekkür ettigim bazi konulari sorup, danismak istiyorum.
1- Efendim, insanin sadece kendi iradesi ve gayretiyle kendindeki mevcut olan kötü huylarini yenmesi ve güzel ahlâki HAL edinmesi mümkün müdür? Yoksa bunun icin bir terbiyecinin himmeti mi gereklidir?
2-Malumunuz, bildiginiz üzere; Hz. Ayse vâlidemize sormuslar Efendimizin ahlâkini, O da "siz hic Kur'an okumuyor musunuz" demisler. Peki efendim bizler bu asrin müslümanlari Kur'an-i nasil okumaliyiz? Nasil anlamali ve uygulamaliyiz? Bazi kimseler sirf arapca okunmasindan taraftar. Toplumun büyük bir kesimide böyle yapiyor. Ama mânâsinida bilerek okumak daha dogru olani degil midir? Sonra okuduk az-cok anlamaya calistik diyelim bunu yasantimizda uygulamamiz gerekmez mi? Bu konudaki görüslerinizi ve ögütlerinizi ögrenmek isterdim.
Umarim sizi yormuyorumdur? Affiniza siginiyorum efendim. Yaninizda- yakininizda olamadigim icin böyle durmadan her gün yazarak sizinle daim bir gönül irtibatim olmasini arzu ve niyaz ediyorum. Insallah size rahatsizlik vermiyorumdur.
Rabbim sizden daim RAZI olsun insallah.
Sevgi saygi ve hürmetlerimle efendim.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Banu Hanım,
Kıymetli yavrum, bir erkek evlatla on yedi yaşından sonra sohbet etmeye kalkarsanız bu işi zor başarırsınız. Rahmetli annem daha iki, üç yaşından itibaren benimle sohbet eder, bana yön verirdi. Kusura bakmayın, tam yön verilecek zaman onu birtakım fantezilerle oyalamışsınız. Şimdi bunun acısını çekiyorsunuz. Gayet tabi iki, üç yaşından itibaren annesi ile sohbet edip, İslamın sıcaklığını, güzelliğini, şiiriyetini tadmayan bir çocuk on yedi yaşından sonra çevresindeki gavurlarla, o it oğlu itlerle, o bilmem ne çocuklarıyla sohbeti tercih edecektir. Siz, içinizdeki aşkı, heyecanı minicik yaşında çocuğunuza vermezseniz elin gavuru içinin zehirini dökecektir. Bizi çocukluğumuzda ve gençliğimizde birtakım zavallılar Batı Medeniyeti, Batı Medeniyeti diye zehirlediler. Batıyı bir put haline getirdiler. Annemin aşıladığı değer yargıları olmasaydı ben de bu bitmiş, yıkılmış, çürümüş medeniyet kalıntısının enkazı altında kalacaktım. Sonra gittim, doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün Avrupa’yı gezdim. Yüzü gülen bir kimse görmedim. Mutlu, huzurlu, yaşama sevinci içinde bir tek Batılı görmedim. Hepsi kendini sigaraya, alkole, uyuşturucuya, sekse vermişlerdi. Şimdi siz o zavallı onyedi yaşındaki çocuktan bir evlat sevgisi, sıcaklığı, yumuşaklığı arıyorsunuz. Ne verdiniz ki ne bulacaksınız? Evet, bunlar belki acı sözler, sizi üzecek, incitecek ama realite bu.
Şimdi sorularınıza gelelim:
1-) İkisi de gereklidir. Ama önce insan kendi kendine yetişebilmek için canını dişine takacak, kendini paralarcasına adam olmaya çalışacaktır. Mevlana, kendi gayretiyle belli bir düzeye gelmeseydi Şems ona gider miydi?
2-) Aslından okuyacağız diye manası nedir diye hiç merak etmeden bir cümlesini anlamadıkları Arapça kıraatlerle milyonlarca zavallı ne yaptıklarını sanıyorlar? Bugün müstakil, bağımsız, hür bir tek Müslüman devleti var mı? Artık bu papağanlık ne zaman bitecek? Kur’an-ı Kerim’de “Düşünün, düşünenler için ibretler vardır.” diye tekrar tekrar Müslümanlara sesleniliyor. Biz, kör hafızlar gibi iki yana sallana sallana ha babam okuyoruz. Bir şey anlamadan, bir şey hissetmeden, oku babam oku. Oh ne güzel dünya. Kendi kendimizi ne güzel aldatıyoruz.
Değerli yavrum, lütfen canını dişine tak, oğlunla dialog kurmaya çalış. İcabında ölümü göze al. Oğlun, o pis, iğrenç gavurların yanına gidince ne konuşuyorlar sanıyorsun seksten başka, manyaklıktan, iğrençlikten başka. Arkadaşmış, ne arkadaşı. Ben böyle arkadaşlığın içine tükürürüm. Lütfen sevgili yavrunu o ne idüğü belirsiz çocukların elinden kurtarmaya çalış. Çok rica ediyorum. Şu kültür fantezilerinden lütfen uzaklaş. Hangi kültür, hangi Batı, hangi medeniyet? Batı dedikleri barbarlıktan başka nedir? Gittik, gördük. Sadece tiksindim, iğrendim.
Değerli yavrum, bu sözlerim belki seni kırabilir, üzebilir ama realite budur ve bunu sana benden başka söyleyecek dünya üzerinde ikinci bir kimse yoktur. Artık karar senin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.