.
Kıymetli yavrum,
Bazan düşünürüm, intihar etmeyi düşünen bir insandaki asıl sebep onun beşeri münasebetlerde karşılaştığı zorluklar, güçlükler, kabalıklar, anlayışsızlıklar, yanlış yorumlar değil midir? Bunlar üst üste geldikleri zaman insanları bıkıp, usandırmadan küskün, kırılgan, umarsız, beklentisiz bir hale getirmekte. Geçen gün bir çarşıda biraz oturdum. Çevreme baktım, ürperdim. Laf aramızda biraz da korktum. Yarabbi, gelip oturanlar kadınlı erkekli hemen çakmaklarını, sigaralarını çıkarıyorlar, sonra onu sert, hırçın tavırlarla içiyorlardı. Hepsinin yüz ifadeleri gergindi, sıkıntılıydı. Yoğun bir bunalım içinde oldukları belli oluyordu. İçlerinde rahat, huzur içinde kendinden hoşnut bir kişi dahi görmedim. Emindim ki tek istisna olmadan hepsi beşeri münasebetlerdeki bir kabalığı, bir hoyratlığı, bir saygısızlığı yaşıyorlardı. Yazık değil mi bu insanlara? Ne olur, birbirimizi biraz daha saygılı olsak, biraz daha sevgi dolu olsak, biraz daha anlayışlı davransak. Önce kendimiz, kazançlı çıkmaz mıyız? Bize yazık olmuyor mu? Sanki
“Yanlızlık dediğin hayatta başlar
Kabir boyu devam etmek için”
der gibiyiz. Şuna kesin olarak inanıyorum ki Allah’a ve O’nun Peygamberine aşkla, inançla bağlı olmayanlar sevgiden de uzaklaşıyorlar. Nerede sevgi, orada Allah. Hayata, insanlara sevgiyle, saygı ile, edep ve incelikle yaklaşabilmek için önce içimizde Allah ve Peygamber aşkının yerleşmesi gerekiyor. O zaman Allah’ı seven, O’nun mahlukatını da seviyor. Ve onlara sevgiyle yaklaşıyor. Anlayamadığım birşey var, tamam, birileri bizi kırdı, incitti, yaraladı. İyi güzel de bunu bir ömür boyu sırtımızda taşımak niye? Neden onun hamallığını yapalım. İşte bunu anlayamıyorum. Birileri bizi sevmeyebilir, beğenmeyebilir, bizden rahatsızlık duybilir, hatta daha da ileri gidip bize kin ve nefet duyabilir. İntikam duyguları besleyebilir. İyi güzel de bütün bunlardan bize ne? Bütün bunlar neden bizi bu kimselere karşı sevgi ve saygı duymamıza engel olsun? Eşek arısı zehirli bitkileri dolaşıp, kovanına zehir taşıyorsa, bal arısı tam aksini yapıyor. Onun görevi zehir üretmektir. Ama benim görevim insanları hastaları, yaşlıları ve çocukları şifa olacak malı üretmek. Ben bununla yükümlüyüm diyor. Ben çiçek çiçek dolaşarak, doğanın her şifasını, bütün güzelliklerini kovanıma taşırım diyor. Ben bununla yükümlüyüm. Benim görevim bu. Biz de güzel kitaplar okusak, güzel insanların sözlerini dinlesek, güzel müzik eserleri dinlesek. Güzel sanat eserleri karşısında hayranlık duysak. Doğaya, onun güzelliklerine aşkla, hayranlıkla bağlansak ve sonra bu topladığımız güzellikleri ailemizle, çevremizle başlayarak bütün insanlara götürsek, bütün kainata götürsek ne kaybederiz? Geothe, bir şiirinde
“Güzel kız seni seviyorsam sana ne” diyordu.
Çiftçi önce toprağa tohumunu atar, sonra ondan ürün bekler. Biz de neden öyle yapmıyoruz? Önce sevelim, sayalım,hizmet edelim. Bir gün gelir, tüm yaptıklarımız bize döner. Gülten Akın’ın dediği gibi:
“Bekleyin, bekleyin, durmaksızın bekleyin
Bir gün unutulmuş bir aynada
Bütün sevgiler size dönecek”
Seven sevilir, sayan sayılır.
Efendim, hepinize selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhuna Fatihalarla...