Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Selam olsun bizden güzel dünyaya...
Gönderen : Hatice Hakeri
Tarih : 6/28/2017 11:19:33 AM


.
Efendim,
Bu sabah "yaşayan ölü " rumuzlu kardeşimizden gelen maili okuyunca ve de sizin ona muhteşem cevabınızı okuyunca ağladım. Kardeşimizin zarif yazısına ayrı sevindim sizin cevabınıza ayrı. İşte bu dedim. İslamiyetin güzel yüzü bu. İşte farkındalık bu ,geliş bu ve ona kucak açış bu. Umutsuzluk kapısı değildir bu kapı,gel, gel ve yine gel.... Elhamdüllilah. O kadar sevindim ki bilmenizi istedim. Ve aklıma birkaç sene önce okuduğum bir hikaye geldi. Belki pek çok insan okumuştur ama ben birkaç gündür yaşananlarla arasında ilinti kurdum.

Rahip olmak arzusuyla bir kişi manastıra müracaat eder. Bu Manastırda sözsüz iletişim esastır. Kişinin katılmak isteğini işaretlerinden anlayan rahip gider içerden ağzına kadar dolu bir bardak su getirir. Bunun anlamı doluyuz seni kabul edemeyeceğizdir. Bu cevap karşısında kapıda bekleyen kişi cebinden bir gül yaprağı çıkarır ve dolu bardağın üzerine koyar. Bunun anlamı da ben size bu gül yaprağı gibi olacağım size güzellik katacağım size rahatsızlık vermeyeceğimdir.Size fazla gelmeyeceğimdir.Bunu her alandaki duygu ve düşüncelerimize uygulayabiliriz.Cam kırıklarıyla dolu yürek yeni kırmaları almayacağı gibi haksızlıklar karşısında da taşar.Kalp kırılarak içeri girilemiyor ancak hani o ünlü resimde olduğu gibi içerden açılırsa girilebiliniyor. Belki başka yorumlarda yapılabilir ama yaşadıklarımızla ilintili olarak bunu yazmak istedim. Bu hikayeyi okuduğumda çok etkilenmiştim ve de hayatımda uyguluyorum.

Gül yaprağı olabilmek.Birbirimize gül yaprağı olabilmek. Ne kadar güzel bir çiçektir gül. Gülün mana alemine kattıkları sayfalar dolusu yazmakla bitmez. Yapısı, duruşu, kokusu, rengi, v.b. Dikenle birlikte varedilmesi. Ama hep güzellikleri yaşatması. Birbirimize karşı böyle olabilsek. Gül alırlar, gül satarlar ilahimiz ne güzeldir.

Kardeşimiz rumuzunu değişse, sizi artık daha iyi tanımış olarak ve yeni bir canlılıkla sitemize sık sık misafir olsa ben bir kardeşi olarak çok memnun olurum. Yüce Allah, mübarek Kur'an da "sizler birbirinizin dostusunuz (velisisiniz) "diyor.

Ben kardeşimize Sayın büyüğümüzün kitaplarını bir daha okumasını bu siteden sohbetlerini bir daha dinlemesini öneririm. Yazılarındaki kahramanlarına dikkat etmesini de. Muhterem büyüğümüzün hayran olunacak yönlerinden birisidir aslında kardeşimizin yanlışıkla sorduğu soru. Hüsamettin efendi, Şekerci Şükrü amca gibi aramızdan insanlar canlanır, dile gelir konuşur yani sıradan gibi görünen ama içlerinde hazine saklayan makamı kıymeti ancak gören gözlerin farkedebildiği insanlardırlar onlar. Sınıf farkı yoktur. Birincilik, ikincilik, üçüncülük erdemlere göredir. Başka bir deyişle soruda ki merhamet hakedene gösterilmiştir."Sarsılan aile yapımız "yazısı ise kardeşimizin sorusuna cevap olabilir.Her okuduğumda ağladığım "Bir babanın kızına mektupları" da.Bunlar birkaç örnek...........

Bu yaşananlardan bugün itibariyle çıkardığım sonuç ise. Öncelikle sayın büyüğüme Yüce Allah'tan hayırlar dileyerek açtığı kucak için sonsuz teşekkürler.

Muhterem efendim,

Her yaşanmış olay içinde dersler saklar düşüncesindeyim. Olan da hayır vardır diyebilirmiyiz? İnsan ilişkileri açısından hepimizin almamız gereken dersler sizin değerlendirmenizle neler olmalı?

Mümin kardeşler olarak birbirimizi dışlamadan birbirimizi incitmeden ,birbirimizi ayıplamadan, hakaret etmeden yazışmak konuşmak neden tercih edilmez? Duyguların da matematiği olduğu neden düşünülmez? Ben bunu yazarsam ben bunu yaparsam bumerang gibi birgün bana geri dönebilir diye neden hesaplanmaz.

Sonsuz hürmetlerimle..............

Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin Cevaben Yazdıkları
_______________________________________________________

Sayın Hatice Hakeri,
Efendim, mailiniz beni öyle heyecanlandırdı, öyle duygulandırdı ki gözyaşlarımı tutamadım. Hele o verdiğiniz dolu bardağın üzerindeki gül yaprağı anektodu için ne düşündüm biliyor musunuz, keşke dedim elimde imkanlarım olsa da yeryüzündeki yedi milyar kardeşimize Sayın Hatice Hakeri’nin bu mailini ulaştırabilsem. Bunu bir ressama yaptırıp yedi milyar insana dağıtabilsem. İnsanın aklını, kültürünü, mevcudatnı aşan ürpertici bir örnek. Yarabbi dedim, ne olur, yedi milyar insan el ele verse, yürek yüreğe verse bir muhteşem insanlık senfonisini koro halinde söylese. Tıpkı Beethoven’in dokuzuncu senfonisindeki koro kısmında olduğu gibi.



“Birleşiniz insanlar, kardeş gibi olunuz

Medeniyet, insanlığa güneş gibi nur saçar”



Ne zaman haberleri dinlemek için televizyonun önüne otursam içim daralıyor, bunalıyorum, sıkılıyorum, ağlıyorum. Amerika’nın sözümona sulh, sükun, huzur getirmek için girdiği Irak’taki ölen Irak’lıların sayısı bir milyona yaklaşıyor. Ölen Amerika’lı askerlerin sayısı üçbini çoktan geçti. İnsan, neden diye haykırıyor, yumruklarını sıkıyor. Ben, Irak’lılar için ne kadar ağlıyorsam, Amerikalılar için de ağlıyorum. O zavallı askerlerin günahı ne? Bush isimli çılgın, çağdaş Neron, kadim firavun, bu kadar sebepsiz yere, nahak yere ölen insanın hesabını yarın Rabbinin huzuruna çıktığı zaman nasıl verecek? Düşündüğüm zaman bütün vücudum titriyor, şiddetle sarsılıyorum. O ölen askerlerin anneleri, babaları, kızkardeşleri, erkek kardeşleri, çocukları, eşleri, sevgilileri, akrabaları, okul arkadaşları komşuları ne kadar ıstırap çekiyor. Nerde Eisenhover’in zamanındaki, Kenedy’nin zamanındaki Amerika, nerde Bush’un ayaklarıyla çiğnediği o imaj. Kenedy öldürüldüğü gün hepimiz yakın bir akrabamız ölmüş gibi hüngür hüngür ağlamıştık, birbirimize başsağlığı dilemiştik. Şimdi bırakın bizi Amerikalı kardeşlerime sesleniyorum, Bush için aynı şeyi düşünebilir misiniz? Ne yazık ki Bush, sizin anlattığınız gül hikayesini bilmiyor. Bir gül yaprağı gibi olabilmek, kimseyi kırmadan, incitmeden, üzmeden, hırpalamadan sadece çevreye haliyle, hareketiyle, sözleriyle, davranışlarıyla, duyguları ve düşünceleriyle hep pozitif mesajlar verebilmek ne güzel, ne harikulade bir olay. Rahmetli Münir Bey’in anlatmış olduğu gül kokan kil hikayesi de beni zaman zaman ağlatır, ürpertir, heyecanlandırır. Adam yıkanmak için hamama gider, o zamanlar kil kullanılıyormuş temizlik için. Kili alır, bedenine sürer, biraz sonra etrafa mis gibi bir gül kokusu yayılır. Adam hayretler içindedir. Dayanamaz kile sorar, “Ey kil, der, sen, bir çeşit topraksın. Nasıl oluyor da böyle mis gibi gül kokuyorsun. Kil, saygıyla cevap verir, “Efendim, der, evet, ben bir toprağım, bende birşey yok. Ama bir vesileyle bir gülün yanında bulundum, onunla üçgün sohbet ettik. Eğer buyurduğunuz gibi bir kokum varsa bu ordan geliyordur”. Dua buyurun efendim, Allah bizlere de nasip etsin. Bizler de gülün yanında bulunup, onunla sohbet edip, mis gibi gül kokalım.

“Yaşayan ölü” rumuzlu sevgili kardeşimize ait temiz, nezih, güzel duygularınızı belirtmişsiniz. İnşallah o kardeşimiz de bu satırları okur. O çok değerli bir insan, tertemiz, güzeller güzeli, mana dolu bir iç dünyası var. Keşke sık sık sitemizi ziyaret etse de bizleri manen zenginleştirse.

Tek istisna olmadan hepimiz bu dünyaya imtihan için gönderildik. Günlerimiz, saatlerimiz, dakikalarımız sayılı. Hergün mana alemine biraz daha yaklaşıyoruz. Takvimden kopan her yaprak bizden de birşeyler alıp götürüyor. Ne olur anamızdan doğduğumuz gibi hiç kirlenmeden, kimseleri kırmad, incitmeden bir gül yaprağı gibi Hakka göçebilsek.



“Ne olur kirlenmesek, temiz kalsaydık

Dünyanın aldatıcı renklerinden soyunsaydık

Ah, güvercinler gibi böyle saf

Şadırvanlarda kanat çırpsaydık”



Şu dünyanın aldatıcı renkleri, maddenin, paranın, şehvetin aldatıcı pırıltıları bizi yanıltmasa, şaşırtmasa, aklımızı başımızdan almasa. Hep Yaranımızla beraber olsak, hep O’nun güzelliklerini terennüm etsek ne güzel olurdu. Düşünüyorum da bizim görevimiz sadece insanları sevmek ve onlara elimizden geldiği kadar manen, maddeten hizmet etmekmiş gibi geliyor bana. Hele bu çağda, hele bu toplumda hepimiz atılan çeşitli oklarla delik deşiğiz. Ah, hepimizin içinde kanayan yaralar var. Hepimiz, binbir güçlükle, çabayla ayakta duruyoruz. Nihayet birbirimize vereceğimiz sıcak bir tebessüm, güzel bir çift söz, dostça uzatılmış bir elken, neden birbirimizi örseliyoruz? İnce bir nüansı hep unutuyoruz. Biz başkalarını örselerken daha fazla kendimiz de örseleniyoruz. Rahmetli Münir Bey, “Kendini örseleme, yazıktır” derdi.

Bir olay, yaşanıyor, sonra acı veya tatlı insan hafızalarında nesilden nesile geçerek devam ediyor. Sizin gül yaprağı örneğinde olduğu gibi. Rahmetli babaannem pirinç ayıklarken yere düşürdüğü bir pirinç tanesini dakikalarca aramıştı. İtiraz ettiğim zaman hayatta işittiğim en güzel sözlerden birini söylemişti. Bugün yurdumuzun pek çok yerinde insanlar birbirlerine bu hikayeyi anlatıyorlar. Eminim nesilden nesile intikal edecek. Bir Hüsamettin Efendi, bir Şekerci Şükrü Amca’nın harikulade inceliği asla unutulmayacak. Ne olur, bizler de güzel hayatlar yaşasak, dudaklarımız sadece hayır söylemek için açılsa, ellerimiz yalnız Allah rızası için birşeyler vermeye, hayırlar yapmaya, gönüller yapmaya uzansa. Peygamber Efendimize soruyorlar, “Ya Resulullah, ibadetlerin en güzeli, en hayırlısı, en makbul olanı nedir?” diye. Peygamberimiz cevap veriyor, “İnsanları sevmek ve onlara faydalı olmaktır” buyuruyor. Peki bizler neden birbirimizi kırıyor, incitiyor, üzüyoruz? Bu tür hareketler ne bize, ne başkasına yakışmıyor. Ne olur herkes yaşadığı her günü sanki son günüymüş gibi yaşayabilse. Acaba bu son günümde kime ne hayır yapabilirim, kimi sevindirebilirim, kimin gönlünü kazanabilirim diye düşünsek ne kaybederiz. İşte yanımızda, yöremizde sevgiye susamış, ilgiye susamış, güzel, tatlı söze susamış, susuzluktan dili, damağı kuruyan yüzbinlerce insan. Ne olur Allah rızası için onların birkaçını mutlu etsek, sevindirsek, neler kazanmayız ki?

Efendim, bizleri sevinçlerin, mutlulukların en güzeline götürecek kıymetli maillerinizi bekliyor, selam, sevgi ve saygılarımızı sunuyoruz.

Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]