.
Kıymetli yavrum,
Hep dua ediyorum: Yarabbi, ne olur, yedi milyar insan el ele verse, yürek yüreğe verse bir muhteşem insanlık senfonisinin koro halinde söylese. Tıpkı Beethoven’in dokuzuncu senfonisindeki koro kısmında olduğu gibi.
“Birleşiniz insanlar, kardeş gibi olunuz
Medeniyet, insanlığa güneş gibi nur saçar”
Ne zaman haberleri dinlemek için televizyonun önüne otursam içim daralıyor, bunalıyorum, sıkılıyorum, ağlıyorum. Amerika’nın sözümona sulh, sükun, huzur getirmek için girdiği Irak’taki ölen Irak’lıların sayısı bir milyonu geçti. Ölen Amerika’lı askerlerin sayısı üç bini çoktan geçti. İnsan, neden diye haykırıyor, yumruklarını sıkıyor. Ben, Irak’lılar için ne kadar ağlıyorsam, Amerikalılar için de ağlıyorum. O zavallı askerlerin günahı ne? Bush isimli çılgın, çağdaş Neron, kadim firavun, bu kadar sebepsiz yere, nahak yere ölen insanın hesabını yarın Rabbinin huzuruna çıktığı zaman nasıl verecek? Düşündüğüm zaman bütün vücudum titriyor, şiddetle sarsılıyorum. O ölen askerlerin anneleri, babaları, kız kardeşleri, erkek kardeşleri, çocukları, eşleri, sevgilileri, akrabaları, okul arkadaşları komşuları ne kadar ıstırap çekiyor. Nerde Eisenhover’in zamanındaki, Kenedy’nin zamanındaki Amerika, nerde Bush’un ayaklarıyla çiğnediği o imaj. Kenedy öldürüldüğü gün hepimiz yakın bir akrabamız ölmüş gibi hüngür hüngür ağlamıştık, birbirimize baş sağlığı dilemiştik.
Tek istisna olmadan hepimiz bu dünyaya imtihan için gönderildik. Günlerimiz, saatlerimiz, dakikalarımız sayılı. Hergün mana alemine biraz daha yaklaşıyoruz. Takvimden kopan her yaprak bizden de bir şeyler alıp götürüyor. Ne olur anamızdan doğduğumuz gibi hiç kirlenmeden, kimseleri kırmadan, incitmeden bir gül yaprağı gibi Hakka göçebilsek.
“Ne olur kirlenmesek, temiz kalsaydık
Dünyanın aldatıcı renklerinden soyunsaydık
Ah, güvercinler gibi böyle saf
Şadırvanlarda kanat çırpsaydık”
Şu dünyanın aldatıcı renkleri, maddenin, paranın, şehvetin aldatıcı pırıltıları bizi yanıltmasa, şaşırtmasa, aklımızı başımızdan almasa. Hep Yaranımızla beraber olsak, hep O’nun güzelliklerini terennüm etsek ne güzel olurdu. Düşünüyorum da bizim görevimiz sadece insanları sevmek ve onlara elimizden geldiği kadar manen, maddeten hizmet etmekmiş gibi geliyor bana. Hele bu çağda, hele bu toplumda hepimiz atılan çeşitli oklarla delik deşiğiz.
Ah, hepimizin içinde kanayan yaralar var. Hepimiz, binbir güçlükle, çabayla ayakta duruyoruz. Nihayet birbirimize vereceğimiz sıcak bir tebessüm, güzel bir çift söz, dostça uzatılmış bir elken, neden birbirimizi örseliyoruz? İnce bir nüansı hep unutuyoruz. Biz başkalarını örselerken daha fazla kendimiz de örseleniyoruz. Rahmetli Münir Bey, “Kendini örseleme, yazıktır” derdi.
İşte yanımızda, yöremizde sevgiye susamış, ilgiye susamış, güzel, tatlı söze susamış, susuzluktan dili, damağı kuruyan yüzbinlerce insan. Ne olur Allah rızası için onların birkaçını mutlu etsek, sevindirsek, neler kazanmayız ki?
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhları Şad Olsun.