.
Selamların, saygıların, sevgilerin en içten geleni ile merhabalar... Efendim "tevhid" konusunu işlediğiniz mailinizi eşimle birlikte tekrar, tekrar okuduk..Üzerinde epey sohbet ettik.. Hayatımızın her anında göz önünde bulundurmamız gereken bu hususu,hiç aklımızdan çıkarmamamız gerektiği kanısına vardık.. Söylemesi kolay ama uygulaması zor olan bu konuyu eşim çok düşünmüş olmalı; "Biri bize höt dese,hemen silaha sarılıyoruz" diye bir özeleştiri yaptı. Evet hakikaten öyle. Biri çıkıp bizi methettiği zaman da hemen kendimizi birşey sanıyoruz. Ben şöyle iyiyim ,böyle güzelim diye havalara giriyoruz. Oysa olgun bir insan,ne methedildiği zaman şımarır,kendini birşey zanneder; ne de kötülendiği zaman,aşırı tepki verir. Her ikisinde de sükunetini muhafaza eder. Methedildiği zaman aslında bu sözlere layık olmadığını, bütün güzelliklerin, faziletlerin,Allah'a ait olduğunun bilinci içinde, Allah'ın lutfetmiş olduğu bu güzel meziyetlere layık olabilmeyi niyaz eder. Çünkü onlarda bize emanet, kıymetini bilirsek, bizimle yaşarlar... Nefsimizden bilirsek,elimizden uçar gider. Bizi aslında güzelleştiren,herşeyin bize emaneten verilmiş olduğunun bilinci içinde,o emanetleri muhafaza etmek..Hak tan geleni Halka vermek... Allah içimize sevgi vermişse,şefkat vermişse ,o bir lütuftur ki Rabbim onu herkese verirde, kıymetini bilende kalır. Kıymetini bilmek de onu her vesile ile kullanmaktır . Verdikçe o güzellik büyür, büyür... Tüm evreni kaplar. O zaman nefsaniyet yoktur, tevhidin güzelliği,nuru vardır...Bir şair, "Sensiz bir aleme ulaştın mı hiç" diyor ya..O sensiz alem, sevgili Özden Hanımın son mailinde işlediği "Hiç"likten başka nedir ki.. Hakikaten,sizin de buyurduğunuz gibi bizim tavırlarımız bazen nefsaniyetimizin itişleri olabilir. En doğrusunu Allah bilir. Biz sadece boynumuzu büküp Hak'ka rıza göstermek zorundayız. Bizim için en hayırlısı da, kolayı da bu... Zaman zaman çelişkiye düştüğümüz durumlarda, sizin bize tavsiye ettiğiniz, Kur-an'ı Kerim, Sünnet-i Seniyye ve Hadis-i Şerif'lerin ışığında sorunlarımıza cevap aramamız gerektiğidir. Acaba bu durum karşısında Peygamber Efendimiz ne yapardı diye düşündüğümüzde cevap geliyor efendim. Yeter ki nefsin, egonun baskısından kurtulabilelim.. Efendim, "tevhid"i konu alan Hatice Hakeri Hanımefendinin mailine cevaben yazmış olduğunuz maili, şahsıma yazılmış gibi okudum. Çünkü, o kadar kusurlu, hatalıyım ki... İnanın okudukça,utandım... Kızardım... Bozardım... Gözümün önünden hatalarım, günahlarım, kusurlarım bir film şeridi gibi geçti. Nefsimi gördükçe,en çok nasihate ihtiyacı olan benmişim diyorum. Bazen anlayışım okadar kıt olabiliyor ki..Aslında çok güzel,hikmetli bazı olayları yanlış değerlendirebiliyorum... O yüzden olaylara sükunetle,saygıyla,edeple yaklaşmam gerektiğinin elzem olduğunu farkettim. Mesela ,birisi ,benim fikrimin aksini söylese sinirlenir,beyin fırtınasına yakalanırdım. Baktım böyle olmıycak, "Fatmagül,dedim. Bak kızım, bu halin bir alarmdır. Kendine gel, dön Rabbine E..sağlık elden gidiyor..Yapacak başka birşey yok"..Kendi nefsimden Allah'a sığınmayı öğrendim. Olaylara ve insanlara,edeple,sükunetle yaklaşınca, aslında her zerreden zikredenin Hak olduğunu anlıyor insan. Arada ihtilafta, ayrı gayrılıkta kalmıyor. Durup ,düşünmeden yargıya varmamak gerekir. Efendim,Hz. Mevlana; Mesnevisinde bir öykü anlatır. Birgün bir çoban ormanda, bir ağacın altında uyumaktadır. Atlı bir yiğit gelir, birden uyuyan adamı ayaklarından tuttuğu gibi silkeler. O da yetmez sırtını yumruklar ..Karnını yumruklar... Ne olduğunu anlayamayan Çoban, feryad-ı figan eder. Ben sana ne yaptım ki ,niye beni dövüyorsun..Sen Allah'tan korkmaz mısın? Nasıl bu kadar zalim,insafsız olabiliyorsun. Ben fakir,garip bir çobanım diye bağırır durur. Atlı hiç aldırmaz. Adamı kolundan tuttuğu gibi evire, çevire, başını döndürür. Çobanın midesi bulanır iki büklüm olur içi dışına çıkar ki.. ne görsün içinden kocaman bir yılan çıkıyor..Çoban hayretler içindedir..O zaman atlı gülerek, "sen uyurken ,bu yılanın ağzından içeri girdiğini görmüştüm. Onu çıkarmak için ne gerekiyorsa yaptım. Yoksa yılan seni için,için yiyip bitirecekti”. demiş. Çoban sevinçle yiğidin ayaklarına sarılmış..”Allah senden razı olsun, hayatımı sana borçluyum. Emret bundan böyle senin hizmetkarın olayım” diyerek bu kez minnettarlığını dile getirmiş. Bu hikayede olduğu gibi bazen iyileşmemiz için acı ilaç içmek keyfiyeti doğabilir. Önyargılı, aceleci davranmayıp, sabredip işin sonunu görelim. Erzurumlu İbrahim Hakkı Hz. lerinin dediği gibi Hak şerleri hayreyler, Zannetmeki gayr eyler, Arif onu seyreyler, Mevla görelim neyler, Neylerse güzel eyler.. Biz kim oluyoruz da,ahkam kesiyoruz. Birşey bildiğimizi sanıyoruz. Bizim içimizde de ne yılanlar var.. Bırakalım, o nefs yılanını beslemeyelim. Her sözü Haktan alıp Hakka söylemeye gayret edelim. Kimbilir o zaman bizimde içimiz aşkla dolar..Sevgiyle ,şefkatle,anlayışla dolar.. Sevgili Nesrin Hanım son mailine;"Seven "O",sevdiren "O", HATIRLATAN "O", TANIŞTIRAN "O", insanları kaynaştıran "O", özleyince dua ettiren "O", sevmek güzel, kimbilir, sevmeyi yaratan ne güzel" diye başlamıştı.. Çok sevdiğim bir şarkı da "her yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem.."diyordu. Bizi Hak'ka götürecek, güzelliğe, aşka götürecek olan tevhittir. O bakış açısına ulaşan insan velidir..Eli öpülecek insandır.. Ben Özden Hanımı da tevhidin ışığında aydınlanmış,tevhidi yaşayan bir veli hanım gibi görüyorum. Allah cümlemize iyilik, yardımlaşma, sevgi, saygı dolu,hayırlı ömürler nasip etsin. Sizi de başımızdan eksik etmesin. Saygıların,sevgilerin en sonsuzu ile sizi ve tüm gönül dostlarını kucaklıyorum.. FATMAGÜL
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Fatmagül Hanım,
4.1.2007 tarihli mailinizi aldım. Efendim, aslında yazdığınız maili tekrar tekrar okumak lazım. Birçok meseleyi ele alıp ne güzel incelemişsiniz. Bunlar basit gibi görünen ama hayatın özü olan çok önemli konular. Bunları güzelce hazmetmeden, özümlemeden bir kimsenin mutlu olacağına inanmıyorum. İnsanlar kendilerini bildikleri tarihten beri hep nefsin ıslahı ile meşgul olmuşlar ama Peygamber Efendimiz risalet vazifesini alıncaya kadar hep işin edebiyatı yapılmış. Bugün de nice insan büyük iddialarına, mevkilerine, makamlarına rağmen meselenin kenarına bile yaklaşamıyorlar. Biz, ne yapıp edelim, olayı Peygamber Efendimizin getirdiği ölçülere göre değerlendirelim. Yoksa birtakım iddialarla, birtakım fiyakalı sözlerle işin içinden çıkamayız. Öyle ki içimizde adına nefis denilen öyle bir ifrit var ki, bir yerden sesini kessen, öbür yandan başını kaldırıyor. Olaya Peygamber açısından baktığımız zaman çözüme ulaşıyor. Yalnız burada çok ince bir nokta var. Bir hususu sadece bilmekle iş bitmiyor. Bir de onun uygulanışı var. Günlük hayatta yaşanması var. O olmadıkça tiyatroda güzel bir tirat söyleyen bir tiyatro oyuncusundan ne farkımız kalır? Aman dikkatli olalım. İnançlarımızı, dilden daha çok hareketlerimizle, yaşama üslubumuzla gösterelim. Yunus Emre
“İlim ilim demektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin
Ya nice okumaktır”
diyor. Aman dikkatli olalım, ne kendimizi, ne başkalarını aldatanlardan olmayalım. Kıymetli yavrum, söyleyeceklerim bu kadar. Sana, değerli eşine ve sevgili yavruna selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla...