Gurur, kibir yıkılmadan mâneviyat olmuyor. Akşemsettin Hz.’ne çiçekler konuşurmuş: “Ben, şu hastalığa şifâyım” diye. Ama yine de mürşitsiz olmuyor. O’na köpek tabağından yemek yedirildi. O zaman tekâmülün zirvesine vardı. Hacı Bayram Hazretleri’ne bağlandı. İmam Gazali Hz. nefsini aşıp işkembeci dükkanında bulaşık yıkamaya başladı. Genleri onu oraya kadar getirdi. O noktada, mürşidi onu buluyor, ondan sonra onu ötelere götürmek için gayret ediyor. İnsanın afra, tafra, çalım atabilecek yönleri ağır basabilir. Ancak bir mürşit tarafından bu nefs yontulmadıkça, inanç o kıvâma gelemiyor. İnsan hakiki mürşidin terbiyesine girecek, ölünün yıkayıcısına teslimiyeti gibi teslim olacak. İşte ancak o zaman insan-ı kâmil olursun. ‘Hiçbir namazımı kaçırmadım’ dersin, ‘her türlü hayır hasenatı yaptım’ dersin, ‘Hacca şu kadar gittim’ dersin, ‘tertemiz bir gençlik geçirdim’ dersin...dersin... Bir çizgiye gelirsin, sapıtıverirsin. (Allah korusun!) Bunun hesabını yarın nasıl verirsin Allah’ın huzurunda?