.
"İçinizi kimseye açmayınız. Gözyaşınızın kıymetini bilin, onu içinize
Kıymetli yavrum,
Yaşama san’atını en güzel uygulayanlar, gerçek ve samimi Allah âşıklarıdır.
Yaşama san’atı, insanın varoluş amaçlarını bilmesi, niçin yaratıldığının, nereden gelip nereye gittiğinin farkında olarak, tekâmül kanunlarına uyup, her gün daha iyiye, daha güzele giderek, iki gününü birbirine eşit kılmadan, temiz, asil, pırıl pırıl bir yaşama üslûbuna kavuşması demektir; sevgi, saygı ve hoşgörüyü yaşamının her ânında göz önünde bulundurarak, yerdeki bir kum tanesinden gökyüzündeki Samanyolu’na kadar bütün kâinatı kucaklamasıdır.
Yaşama san’atı, bütün varlığı insanıyla, hayvanıyla, taşıyla, toprağıyla, deniziyle, gökyüzüyle sevmek, tek istisna olmadan onlara saygı duymaktır. Yunus gibi, Yaradan’dan ötürü yaratılanı hoşgörebilmektir.
Yaşama san’atında usta olan insanlara bakın, vücutlarının bütün zerreleri sevgiyle dolmuştur. Sımsıcak, yalansız, riyasız, menfaatsiz, ana sütü gibi duru ve temiz duygularla uzattıkları sevgi dolu elleri, karşı tarafça anlaşılmadan hoyratça itilse, reddedilse bile, onlar yine “Allah’ım, sen bu insanı affet, onu iki cihanda aziz et, içini sevgiyle doldur” diyecek kadar insan sevgisiyle doludurlar. Yaşama san’atı, ânını yaşamak, kafasını vehimlerden, kuruntulardan, vesveselerden kurtararak, varoluşun çılgın güzelliğini duymak ve duyurmak demektir. Yaşamın her ânını birer inci dakikası haline getirebilmek, yaşama sevincini yüreğinin ta derinlerinde hissederek, “Ey zaman, geçme, dur ... Öyle güzelsin ki ...” diyebilmektir. Hayatı öyle dikkatli, uyanık, sevgi dolu olarak, saygı dolu olarak yaşayalım ki sonunda “sevginle gireceğim toprağa, sevginle çıkacağım topraktan” diyebilelim.
Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde, “Ve bir an yaşıyorum, bütün bir ömre bedel” diyor.
İşte, yaşama san’atı, bütün bir ömrü, o yoğunlukta, o güzellikte, o şiiriyette yaşayabilmek demektir.
Yaşama san’atı hayatın ebedî diyalektiğini sezebilme, keşfedebilme ve bunun sonucu olarak da çöpsüz üzüm, dikensiz gül aramama demektir. Bütün hayat zıtlıklar üstüne kurulmuştur. Gece gündüz, hayat ölüm, sağlık hastalık, acı tatlı, güzel çirkin, siyah beyaz, neş’e ıstırap ... Bunların, işin derinine, kökenine inilirse, birbirlerini tamamlayan unsurlar olduğu görülür. Transistörlü radyonuz için aldığınız pilin iki ucu da artı veya eksi olursa ne işe yarar. Artı ve eksi uçlar bir araya geldikleri zaman radyonuz çalışabilmektedir. Sathi bakışlarla çelişki gibi görünen durumlar aslında birbirini tamamlamaktadır. Ne olur etrafımızda pislik, çirkinlik arayanlardan olmayalım. At gözlükleriyle bakan kimseler ne kadar zavallıdırlar. Önemli olan bütünü, bütündeki güzelliği, ihtişamı, çıldırtıcı şiiriyeti görebilmektir.
Eğer etrafı, çok kötü, çok fena, çok çirkin görüyorsanız, hiç şüpheniz olmasın, bu sizin iç dünyanızın yansımasıdır. Gönül gözlüğünüzün camını temizleyin. O zaman her şeyi aslî hüviyetiyle görürsünüz.
Selam, saygı ve sevgi ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.