.
Merhaba canım Pamuk dedem, Sitenize devamlı uğruyorum. Tez yazarken dinlenmek için, ara verdiğim zaman sizin yazılarınızla dinlenip, tekrar ilham alıp bir hışımla tekrar tezimi düşünmeye ve yoğunlaşmaya başlıyorum. Fakat Pamuk dedem bu aralar bana, yazmış olduğum tez içi boşmuş gibi geliyor.Tezim Türk Kahvesi'nin hala bu zaman kadar nasıl bilindiğinle ilgili.Bilginin karşısında insan kendini çok küçük görüyor. İnanın araştırma yaptıkça insanın herşeyi yani tüm araştırdığını içine koymak istiyor tezin ama maalesef tez, bilgi hammallığı olmamanı da istiyor. Ve sana vereceğin konu hakkında kısıtlama yapman gerekli olduğunu, dağılmamanı istiyor. Bu aynı özgürlük tanımına benziyor. Hani özgürlüğün bir tanımı da "hareketlerin kısıtlanmasıdır" ya. Aslında tam özgürlük diye bişey olamaz diye derin bir felsefeye açık olan bir konu. Tez yazma da öyle bir işmiş meğer. İnsanın kafasında hipotezini verirken konuları ve kendini bilgi disiplinine sokarak verme. Yani herşeyin başı disiplin. Bilginin de ve bilgi vermenin de. Sabri hocam yakında tez konusunda tez de yazabilirim. Beni öyle zorluyor ki anlatamam. Bazen "yok Gözde sen akademisyenliğe layık bir insan değilsin" diyorum. Çünkü bir insanı yetiştirmek onu bilgiyle donatmak çok değerli birşey. "Sen daha söyleyeceklerini derleyip, toparlayamıyorsun". Çok şey düşünüp ortaya bişey koyamamak yada koyacağını derleyememek yada duydusal olarak kesin bu böyledir dediğin şeyi usturuplu bir biçimde kanıtlamaya çalışmak inan beni çok zorladı. Çok sıkıldığım yada yazmaktan ve düşünmekten yorulduğum zamanlar sizin sitenizin kapısını çalıyorum. Ordan bir bardak huzur içip ilham alıp tekrar yazılarıma dönüyorum. Bu arada Pamuk dedem, tezimde sizin de söylemiş olduğunuz bir cümlenizi alıntı olarak kullandım. Umarım sizin için bir sakıncası yoktur. Eğer olursa lütfen söyleyin. Gönül sohbetleri III adlı kitabınızda dayanışma adlı yazınızın içinde yazmış olduğuz bir cümle: "Mârifet, görülmeyenleri görülenlerden çıkarmaktadır." tezimi destekleyen fevkalede, büyüleyici bir cümle. Ve bu cümle de neler gizli. Bu cümle ile orda ki söylemek istediğinizi o büyük mesajı elbetteki çok iyi anladım. Sadece bu tek cümle beni aldı nerelere götürdü bir bilseniz. Önce yazmış olduğum teze götürdü. Çünkü ben de görünen bir nesnenin arkasında görülmeyen binlerce soyut şeyleri yazıyordum. Ne kadar ilginç ve büyüleyici bir olay değil mi;biraz ara vermek için sizin yazılarınızı okuyuyayım derken Allah beni bu cümlenizle karşılaştırdı. Ve beni aldı nerelere götürdü ve bana nasıl ilham verdi anlatamam. Resmen imdadıma yetişti. Bu arada Pamuk dedem sizin söylediğiniz her cümle için bir komposizyon yazılır. Dualarınızı bizden eksik etmeyin. Sevgiler, Saygılar...
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Gözde Dalan,
Değerli yavrum, mailini hayli daralmış, bunalmış, sıkışmış bir ruh hali içinde yazmışsın. Aman yavrum, bu ruh halinden çıkmaya çalış. Sende eline aldığın herşeyi en iyi, en güzel yapma heyecanı, mükemmele ulaşma aşkı var. Bu aslında çok güzel bir duygu. Bizleri daha iyiye, daha güzele götüren bir yaşama tarzı. Madem ki Peygamberimiz “İki günü birbirine eşit oan ziyandadır” diyor. O zaman biz de yaşadığımız süre içinde her an bu aşkı içimizde hissedeceğiz. Yalnız, tabiattaki dengeler kanunu gereğince burda da bir sınır koymak gerekiyor. Evet, tezimiz güzel olsun, beğenilsin, takdir görsün. Ama yine de onun altında ezilmeyin. Bir söz vardır “Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur” diye. Lütfen siz de bu konuda mükemmellik duygunuzu biraz frenleyin. Bir atasözü vardır: “E iyi daha iyinin düşmanıdır” diye. Bundan elli yıl önce bir piyes seyretmiştim, Edmond Rostand’ın: “Cyrano de Beljerac” piyesi Sabri Esat Siyavuşgil, inanılmaz güzellikte bir Türkçe ile dilimize kazandırmıştı. Piyes şöyle bitiyordu:
“Onun Cyrano de Beljarac’tı adı
Her şey olayım derken hiçbir şey olamadı”
Kıymetli yavrum, aşırı mükemmeliyetçilik bir yerde bizim elimizi, kolumuzu bağlar, iş yapamaz hale getirir. Onun için aman dikkat et Peygamberimiz “Herşeyin hayırlısı orta yolda olanıdır” buyuruyor. Bazan en iyiye varmak isterken vasat olanı da ortaya koyamayız. Aman dikkatli olalım. Kainatın nizamı bu teze bağlı değil. Hayat yürüyor. Sen de herzamanki gibi temiz, asil, iyiniyetli bir insan olarak elinden geleni yaptın, yapıyorsun da. Ne olur orada dur. Fazla ileri gitme. Benim kızımı da üzme. İstersen çalışmalarına birkaç gün ara ver. Laf aramızda bir sucuklu yumurta yap, bir ekmek arası döner ye. Ama yanında ayran içmeyi unutma. İşte böyle kızım. Hayata azcık gır gır tarafından da ele almak lazım. İngikizlerin bir sözü var, bayılıyorum: “Gerçekten olgun insan, zaman zaman kendisiyle de gır gır geççebilen insandır” diye.
Yavrum, bütün mesele şu hayatı, şu kısacık hayatı bir güzel, bir hoş yaşayabilmek. Buna ister yaşama sanatı deyin, ister adam gibi adam olmak deyin, biz hayatın bütün olayları karşısında rahat, sakin olabilmeliyiz. Problemler ancak böyle halledilir, engeller böyle aşılır.
“Babamın adı Hıdır, elimden gelen budur” sözünü lütfen unutma. Sana selam, sevgi ve saygıların en içten gelenini sunuyor, yeni maillerini bekliyorum.
Sabri Tandoğan
Onun ve Hakka Göçen Ailesinin Aziz Ruhlarına Fatihalarla.