.
Merhaba,Çok Kıymetli Babacığım ve Sevgili Gönül Dostu Kardeşlerim,
Olumsuz, tenkit ve eleştirinin insan hayatında nasıl onulmaz yaralar açtığını düşünüyorum bir süredir. İnsanı geliştirmeyen ,kısır bırakan ,son derece olumsuz etkileri olan... Bu şekilde yetiştirilmiş insanlar, yaptıkları olumlu yada olumsuz her davranış için çevresinden onay bekliyor. Oysa ne kadar yıpratıcı,ıstırap veren bir durum. Böylece biz, o insana bilmeden ne kadar kötülük ediyoruz, biliyor muyuz?. Henüz yeşermeye çalışan bir tohumun, kabuğu bile çatlamadan kuruması gibi... sıkılgan, haklı olduğu durumlarda bile hakkını aramaktan aciz, medeni cesareti olmayan, nerede nasıl davranacağını bilemeyen, toplum içindeyken elini bile saklayacak yer arayan, nereye koyacağını bilemeyen insanlar... Belki de bu nedenle, kendini ifade edemediği için, her şeyi içine atan, bu nedenle sürekli hasta yaşayan, sürekli bunalımda, her şeyi sineye çeken insanlar böyle yetişiyor herhalde. Bu durumdaki bir insandan da tabii ki şahsiyetli davranışlar göstermesini bekleyemeyiz.
Sözün bu kısmında aklıma su kristalleri üzerinde gözlemler yapan Japon Bilim adamı Emoto'nun yapmış olduğu bir deney geldi: Üzerine "aptal" kelimesi yazılarak, bir süre sonra bu kaptan örnekler alarak incelemiş ve kristale benzemeyen, karışık bazı görüntüler elde etmiş. Bu fotoğrafa da kitabında yer vermişti. Okullarda bazı öğretmenlerin kullandığı "geri zekalı "sözü mesela... Her zaman içimi kanatmıştır. Çünkü Tuba'nın, çeşitli özürleri olan çocuklarla kaynaştırma eğitimi aldığı bir okul öncesi eğitim kurumunda, bu tür çocukların aileleri ile bir arada bulunmuş ve onların ne kadar ıstırap çektiğini,gözyaşı döktüğünü görmüştüm. Normal zeka düzeyine sahip çocuğun yapabildiği bir davranışı yapabilmesi ve öz bakımı ile ilgili herhangi bir davranışı kazandırmak için bile; El yıkamayı öğrenmek, kendi başına yemek yeme gibi herhangi bir insana sıradan gelen davranışlar için ne kadar olağanüstü emek harcandığını, maddi, manevi hangi külfetler altına girildiğini gördüm. Bu sözü, bu çabalar içinde olan çocuklara ve ailelerine hakaret gibi algılıyorum.
Halbuki, hangimiz hatasız, her an doğru söz ve davranış içinde olabiliyoruz ki. Kaldı ki; İnsan sözüyle değil davranışı ile örnek olanı, "örnek" olarak kabul ediyor. Demek ki daha çok söz yerine, olumlu davranış kalıpları sergilenmeli diye düşünüyorum. Böylece karşımızdaki insanlarda, "dil yarası" açma tehlikesi de ortadan kalkmış olur belki.
Sürekli tenkit edilerek, örselenmemiş, güdük kalmamış insanlara, ne mutlu. Ne mutlu çocuklarını fiiliyle örnek olarak yetiştirebilmiş anne babalara. Hepsinin ayrı ayrı ellerinden öpüyorum.
Sevgili Babacığım, mübarek ellerinizden hasretle öpüyorum. Rabbim Siz'e hayırlı sağlıklı uzun ömürler versin inşallah. Allah'a emanet olun.
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Şengül İnal,
Kıymetli yavrum, insan, aslında o kadar hassas, o kadar ince ruhlu, o kadar kırılgan bir yapıda ki beşeri münasebetlerimizde son derec hassas , son derece dikkatli olmamız gerekiyor. Kime karşı? Bütün insanlar karşı. Ne zaman? Her zaman. Nerede? Her yerde. Bazan küçük gören bir dudak büküş, alaycı bir bakış bile bir insanın mahvına sebep olabiliyor. Zengin, fakir, köylü kentli, kadın erkek, okumuş okumamış farkı gözetmeden her insana karşı sevgi dolu, saygı dolu, incelik dolu efendice davransak ne kaybederiz? Şöyle bir düşünsek. Bizim aslını ihtiyacını duyduğumuz şey biraz sevgi, biraz saygı, biraz ilgi değil mi? Bunlar olmadığı zaman hiçbirşeyin anlamı kalmıyor ki. Ne olur şu gerçeği bir öğrenebilsek: Sevsek, daha çok sevsek, daha çok sevsek. Ta göklere kadar hem, hem Allah’a kadar sevsek. O zaman hayat bambaşka olacak. O zaman öyle bir beldede yaşayacağız ki onun yolları gül, alanı gül, satanı gül, terazisi gül olacak. O zaman içimiz sevgi dolu, şefkat dolu olarak bir cennet hayatı yaşayacağız. O cennetin kapısından girmek hepimizin elinde. O halde ne bekliyoruz?
Selam, sevgi ve saygı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.