Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Her şeyi karşıdan beklemek hiçbir sorunu çözmez.
Gönderen : Sabri Babadan
Tarih : 8/18/2017 8:24:31 PM


.


Değerli okurlarım!
Hemen her gün yüzlerce defa tekrarlanan bir olay vardır. Birtakım iyi, güzel, temiz, vatansever insanlar bir araya geldiklerinde, söz hemen toplumdaki bozuk, aksayan, bize acı veren, sıkıntı veren konulara geçerler. Kimi başından geçenleri, yediği kazıkları anlatır. Kimi gazeteden edindiği –doğruluğu hiçbir zaman tahkik edilmeyen, edilemeyen– birtakım bilgileri sıralar. Herkes karşısındakini dinlemeden habire kendi bildiklerini söyleyebilmenin telaşı içinde saatler geçer, ayrılma vakti gelir, söz “hayırlı olur inşallah”la bağlanır, sonra vazifesini yapmış insanlara has bir rahatlık ve tatlılık içinde veda ederek ayrılırlar. İşte kendi gerçeğimiz. Kimseye kızmayalım. Öfkelenmeyelim. Hepimiz buyuz. Lâf... lâf... lâf... Dünyamız kelimelerle dolu, kelimelerden ibaret... Sanki yüzüyoruz onların içinde. Gerçeklerden uzak, yaşanan, canlı, gerçek hayattan uzak, kelimelerden meydana gelen bir hayal dünya. Sanki dünyaya lâf üretmek için gelmişiz. En ufak bir harekete teşebbüs etmeden, en ufak bir hareket için öncülük etmeden, sadece şikâyet... İnsanlardan, belediyeden, hükümetten, hayattan, çocuktan, aileden... her şeyden, ama her şeyden şikâyet. Sanki dünyaya bunun için gelmişiz. İnsanlar bir araya bunun için geliyor, bunun için toplantılar yapılıyor, bunun için gazeteler çıkıyor. Kelimelerle besleniyor, keIimelerle yaşıyoruz. Yahut, kelimelerle zehirleniyor, kelimelerle ölüyoruz. En ufak bir hareket bahis konusu olduğu zaman, herkes bir başkasından bekliyor bunu. Öylesine uyuşmuş, öylesine hayattan, gerçeklerden uzaklaşmış bir yaşama tarzı.


Bir gün bir yaşlı akrabamı ziyarete gitmiştim. Gece son otobüsle dönüyorum. Otobüs tenha. Karşımda ben yaşlarında bir yolcu oturuyor. Gazete okumakla meşgul. Birden öfkelendi. Okuduğu gazeteyi büyük bir hiddetle,


– Lânet olsun böyle gazeteye, diyerek buruşturup yere fırlattı. Büyük bir asabiyet bütün vücudunu sarmıştı. Konuşmak, dertleşmek ihtiyacı içinde olduğu her halinden belli oluyordu. Ben, sükûnetle kendisini seyrediyordum. Birden bakışları bakışlarımı aradı, ıslık gibi bir sesle


– Öyle değil mi efendim, dedi ve ilâve etti.


– Aile içine girecek bir gazeteye bu kadar açık bir kadın fotoğrafı koymak, hayâsızlık olmuyor mu? Her halinden cevap beklediği belli idi. Döndüm ve sükûnetle


– Beyefendi, siz bu gazeteyi kaç yıldır okuyorsunuz? dedim.


– Yirmi yıl geçti, diye cevap verdi.


– Kimbilir bu yıllarda daha böyle niceleri yayınlanmıştır. Neden bugün sinirlendiniz. Çünkü o gazetenin temel yayın felsefesi bu. Çıktığı sürece de daha niceleri yayınlanacak. Neden müsbet bir tepki göstermiyorsunuz. Neden bir mektup yazıp, gazete sahibine, yazı işleri müdürüne, şu... şu nedenlerle artık gazetenizi almayacağım. Böyle devam ettiğiniz takdirde, sözümün geçtiği arkadaşlarıma uyarılarda bulunarak onların da aImamalarını söyleyeceğim, demiyorsunuz. Sadece şikâyet etmek, söylenmekle hangi mesele halledilebilir, dedim.


– Aman efendim, diye cevap verdi. Devamla:


– O gazeteyi yüzbinlerce insan okuyor. Bir ben bırakmışım, ne ifade eder. Devede kulak bile olmaz. Nasıl olsa, yine bildiklerini okurlar, dedi. Dayanamadım:


– İşte beyefendi, dedim. Medenilik şuuru denilen, şahsiyet denilen husus o ince noktada başlar. Siz ne yazık ki, oraya gelememişsiniz. Kendinizi hor, hakir, beş para etmez görüyorsunuz. Hatanız burada başlıyor ve zincirleme devam ediyor. Sizin için önemli olan dış âlemde var olan hatalar, yanlışlıklar, edepsizlikler değil, onların sizin sınırınızda durup durmamasıdır. Sizin bir noktada onlara dur demeniz önemlidir. Sizin için önemli olan, o gazetenin yüzbinlerce satması değil, sizin o gazete için,


– Hayır, bu yayın politikası böyle devam ettiği sürece, bu gazete benim evime giremez, diyebilmenizdir. Bunu dediğiniz, diyebildiğiniz anda siz medeni, aklı başında, şuurlu, şahsiyet sahibi bir insansınız.


Hiç sesini çıkarmadan dinledi. Başını öne eğdi. Cevap vermedi. Otobüsten inerken, döndü,


– Teşekkür ederim, keşke bu sözleri daha önce söyleyen biri çıksaydı, dedi.


Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]