Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Bu gidiş nereye?
Gönderen : Hatice Hakeri
Tarih : 8/22/2017 8:42:25 PM


.


Muhterem öğretmenim,


Bugün karşı apartmandaki temiz komşuma gözüm ilişti.Yine halıları silmiş balkona asmıştı.Bunu çok sık yapıyor.İşe bisikletle gidiyor eve gelince hemen temizliğine yemeğine başlıyor.Maşallah fevkalede çalışkan bir hanım.Arı gibi.Çamaşır asışı bile sıralı.Onu seyretmekten büyük keyif alıyorum.Çalışkanlığını ,örnek anneliğini yazmak bir sayfa alır tabi dışardan görüldüğü kadarıyla.Bütün işini yardımcısız yapıyor. Güzel bir örnek biz hanımlara.Bazen bana da gayret oluyor onun yaşantısı.Ancak bugün bir şey dikkatimi çekti.Okumaya ara verdiğimde karşıya bakarak düşünüyordum o cam siliyordu. Zevkle onu izlemeye başladım.Fakat bir fark gözüme ilişti.Elindeki bezle önce camın dış taşlarını sildi sonra aynı bezle yıkamadan içerisini. Olmadı dedim. Dış bez içeriye sürülmez hadi kullanacaksın aynı bezi dedim o zaman önce içerden başlamalısın. Temizlikte de bir sınır var. Şart-şurt meselesi veya necasetten temizlik özeni. İslamiyetin temelllerinden birisi değil mi efendim. Temizlikte bir sıra vardır diye öğretmişti annem. Çamaşırda, bulaşıkta v.s.Bir gün, bütün evi temizlemiştim ama terliklerin altını silmediğim için işittiğim azarı hatırlıyorum "Terliklerin altını da silmelisin ki temizlik tamamlansın " demişti. Komşuma bakınca yaşantılarımız gibi temizlik anlayışlarımız da ne kadar farklı diye düşündüm. Pek çok eve ayakkabı ile antreye giriliyor.Halbuki o ev çok temizlenen bir ev ama sınır yok. Bazen evime dalıveriyorlar "başka kelime bulamadım". Eskiden ben de bu bilinçte değildim. İtiraf ediyorum. Ama düşündükçe idrak ettikçe temizlik sınırlarım değişti. Ve de gün geçtikçe daha da değişeceğini hissediyorum.Çünkü içsel arınmanın bir yolunun dış temizilikle bağlantısı olduğunu idrak ettim. Ancak burada vesvese ile karıştırmamak lazım geldiğinin de bilincindeyim. Bir tozun ,lekenin temiziliği var bir de arındırma var diye düşünüyorum.Evin ruhunu temizlemek diyebilirmiyiz? Kitaplarınızdan öğrendiklerimle, kendi bildiklerimi sentez ediyorum. " Temizliği, içinden ibadeti çıkarmadan yapmak ", diye özetleyebilirim. O zaman kendi sarayınızı kuruyorsunuz . Eşyalarınızın size güldüğünü hisssediyorsunuz.Odanın kapısını açtığınızda hal dilleriyle konuşuyorlar sizinle.O zaman eviniz bir mescit bir itikafhane halini alıyor. Eşya ile arkadaş oluyorsunuz.Cennet adanızı kuruyorsunuz."Bu bakış açısı sizin öğretilerinizin ben deki kabul edilişi "efendim.


Böyle bir düşünce bugün sizin üçüncü cildi okuduktan sonra oluştu bende. "Sağlık ve huzura giden yollar" yazınızdan çok etkilendim. Aslında yazı yazmak için değil mailleri okumak için girmiştim siteye. Ama bir maile cevabınızda beni ağlatan bir müslüman evi tarifi yapmışsınız. Bugünkü farkındalığımla ve düşüncemle bağdaştırdım. Hemen yazmak geldi içimden.


Efendim. Bir de şunu müşahede ediyorum ki yine ve yine yeniden.Hergün Kur'an okumaları yapıyorum. O dönem bu dönem diye bir şey yok. İnsan yaratılalı beri aynı.İlk cildiniz ben deki ı994 basımlı.Yine aynı şeyleri söylüyorsunuz bizlere. Cümleleriniz de aynı. Çünkü hakikat tek.Sadece insanlar çeşitli, değişik. Mübarek Kur'an da da nice kavimler gelmiş geçmiş günümüzde de aynı hatalar sadece farklı versiyonlar.Ama vahiy, hep aynı şeyleri söylüyor.Demek ki dedim kendim için (çünkü nasuh tövbesi yaptım artık sadece kendimi düzeltmeye çalışacağım) pek çok konuyu hal diline geçirememişsin.Hala kıramadığım huylarım var. Ama Kur'an ayetlerinde rastlıyorum.Kendi ayıbımı görüyorum efendim. Eğer birgün insan olabilirsem bunda hakkınız çok olacak.Tanıştıran Rab'bime sonsuz şükürlerimle.


Hayırlı günler duasıyla.............


--------------------------------------------------------------------------------


Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :


Sayın Hatice Hakeri,


Efendim, mailinizde son derece önemli birkonuya değinmişsiniz. Temizlik olayı, temizlik kavramı. Ne kadar haklısınız. Pencerenin dışının silindiği bezle o yıkanmadan, durulanmadan içini silmek, kimse kusura bakmasın hayatı, insanı ve eşyayı hiç tanımamış olmak demektir. Yolda bazı kimsler görüyorum, tesettür mantosu giymişler. Ama uçları o kadar uzun ki yerleri süpürüyor. O hanımefendilere hayret ediyorum. Nasıl içleri rahat ediyor. O sokakları süpüren mantolarıyla evlere girecekler, camilere girecekler ve oraları kirletecekler. Burada lütfen kimse mugalata yapmasın. Bir realiteyi ukalalıkla kapatmaya çalışmasın. Yakınlarım bilir ki ben tesettüre karşı değilim. Ama tesettür giysilerinde de bir incelik, bir edep, bir zarafet olması gerekmez mi? Bir mübarek hanımefendinin başkoyduğu, secdeye vardığı bir yeri başka bir kimsenin etekleriyle dışarının pisliğini, tozunu, toprağını getirerek kirletmesini hoş görenler için ne sıfat kullanmalı, onu lütfen sizler söyleyin. Keza bazı kimselerin pantolonlarının paçaları o kadar uzun ki onlar da yerleri süpürüyor. Bu kirli paçalarla temiz evlere girmeye kimin, ne hakkı var?


Bazı kimseler görüyorum. Tuvaleti ovdukları bezle, lavaboları ovuyorlar. Bu bir cinayet değil mi? Ya pencereden komşusunun başına halı silkeleyenlere ne demeli? Çarşaf, silkeleyenlere ne demeli? Bunlar beni o kadar tiksindiriyor, o kadar üzüyor ki bu duygumu hiçbir kelimeyle anlatamam. Bizler galiba toplum olarak temizlik kavramını kaybediyoruz. Sofraya oturmadan evvel güzelce ellerini yıkayan, sofradan kalktıktan sonra ağzını, ellerini yıkayan kaç kişi kaldı? Bakıyorsunuz üniversitede okuyan bir genç kız merdivenlere çok rahatlıkla oturabiliyor. Onları gördüğüm zaman içimden toplum adına, insanlık adına hüngür hüngür ağlamak geçiyor. Binlerce kişinin tuvalete girip çıkmış kirli ayakkabılarıyla kirlettikleri merdivenlere oturan bir genç kız hassas, ince ruhlu, tertemiz bir delikanlı için nasıl bir eş, bir sevgili olabilir? İnsan böyle bir kızın ellerini tutup, ona nasıl şiir okuyabilir? Belki bu satırları okuyanların içinde de “Aman, böyle bir titiz sevgili de olmayıversin” diyenler de çıkabilir. O zaman onlara şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir sözünü hatırlatmak isterim.



“Böylece yitirdik kendimizi”...



Bir insan ayakkabıyla nasıl kendi evine veya bir başkasının evine girebilir? Hafsalam almıyor. Bu korkunç bir cinayet değil mi? İnsanlık kültürü adına, insanlık onuru adına utanılacak bir olay değil mi?


Senelerce evveldi. Sonradan Danıştay başkanı olan bir arkadaşım anlatmıştı. Otuz yıl önceydi diyor. ‘Kaymakamdım. Bir yere keşfe gitmemiz gerekti. Konut olarak kullanılan bir mağaranın önüne geldik. İçeride tek başına çok yaşlı bir hanım oturuyordu, kapıdan girdim. Birden gökgürültüsü gibi bir ses duydum. Yaşlı kadın kükremişti. “Kaymakam bey” dedi, “çıkart ayakkabılarını. Burası benim evim. Bir müslüman kadının evine ayakkabıyla kimse giremez”. Aradan yıllar geçti. O gün duyduğu utancımı hiç unutamadım. Mağarada oturan yaşlı bir kadın bana ömür boyu unutamayacağım bir ders vermişti’.


İşte efendim, bu konuda söyleyecek o kadar çok söz var ki, daha fazlasını sizin yüksek anlayışınıza bırakıyor, ve üzülerek başımı önüme eğiyorum.


Selam, sevgi ve saygı ile.


Sabri Tandoğan


Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]