Sizden Gelenler

 

subHeader_l

Konu : Sabri Baba ile gençlik yılları hatıraları üzerine sohbet.
Gönderen : Siteden
Tarih : 9/4/2017 8:30:09 PM


.
SABRİ BABA İLE GENÇLİK YILLARI HATIRALARI ÜZERİNE SOHBET

-Efendim, bize lise yıllarınızdan, o yıllardaki hatıralarınızdan da biraz bahseder misiniz rica etsek?

Sabri Tandoğan Efendi Hz:

-Lise yıllarımda annem bana haftalık harçlık verirdi. Otobüs param, öğle yemeği paramı oradan karşılardım. Bir hafta nasılsa annem harçlığımı vermeyi unuttu. Anneme “Bana bu hafta harçlık vermeyi unuttun” diyemedim. O hafta okula Yenimahalle’den Cebeci’ye, Cebeci’den Yenimahalle’ye vıcık vıcık çamur içinde yürüyerek gidip geldim. Öğlenleri aç kaldım. Ama anneme söyleyemedim. Bu durumu komşular görmüşler, “Sabri niye okula yürüyerek gidip geliyor?” demişler. Annem o zaman hatırlamış, çok üzüldü, “Neden böyle yapıyorsun?” dedi. Oturup ağladı. Oysa ben annemi o kadar çok seviyordum ki, olur da kırar mıyım diye isteyememiştim harçlığımı.

– Efendim, lise yıllarınızla ilgili başka neler var hatırınızda?

Hayatımda bir tek kez bir kıza lâf attım, sonra yıllarca ıstırap çektim. Denizciler Caddesi’nde oturuyorduk, orada bir lise vardı. Liseden kızlar çıkıyor. Birinin ayağında o zamanlar kabara denilen ve ayakkabıda çok kaba duran bir tabanlık vardı. Ayakkabısında kabara olan bir kız geçiyordu, ona ayakkabısını ima ederek lâf attım. Sanırım çok üzüldü. Belki de fakir bir ailenin kızıydı. Sonra bu beni çok etkiledi. Yıllarca ıstırap çektim. Eğer yarın âhirette benden davacı olursa, nasıl hesap vereceğim bakalım?

Bir de liseyi bitirip üniversiteye başlayacağım yıl, yaz tatilinde bir esnafın yanında çalışmaya ve yeni tecrübeler edinmeye karar verdim. Hâl’de gıda maddeleri satan bir yere gittim, “Ben, tüccarlığın sırlarını öğrenmek istiyorum. Yanınızda çalışabilir miyim?” dedim. “Ne vereceğiz sana?” dedi. “Bir ücret istemem, yalnız bir şartım var, dükkânda yapacağım yenilik ve değişikliklere karışılmayacak” dedim. Adam razı oldu. O gün dükkânın bütün raflarını indirdim. Yeni kaplama kâğıtları aldım, onlarla bütün rafları kapladım. Dükkânda birçok su şişeleri vardı. Onları güzelce yıkadım, bazılarına su, bazılarına turşu suyu koydum, dolaba bıraktım. Oradan soğuk olarak her gelen müşteriye, o sıcak yaz günlerinde ikram etmeye başladım. Meselâ şişman bir hanım gelmiş, kan ter içinde, ona “Efendim,” derdim, “size su mu ikram edeyim, turşu suyu mu? Ne içersiniz?” Bir tane içtikten sonra “Bir daha vereyim mi?” diye kibarca sorardım. Kadın iyice rahatlamış olarak başlardı, “şunu da ver, bunu da ver” demeye. Eee, ticaret böyle yavrum. Her adam ticaret yapamaz. Böyle bir gün, bir hanıma kamyon tutmak zorunda kaldık satın aldığı şeyler için. Başka bir gün de bir hanım geldi. Birçok paketler vardı elinde. “Efendim,” dedim, “verin o paketleri size tek bir pakette toplayayım.” Ambalaj kâğıtları arasından bir tane çektim. O arada dükkân sahibinin gözleri faltaşı gibi açıldı, bir kâğıt boşa gidecek diye. Oysa o ticaretin inceliklerini bilmiyordu. Ticarette en önemli husus, müşteriyi hoşnut etmektir her şeyden önce. Bunun için bazı şeyleri önceden düşüneceksin. Sonra onlar bir şekilde geri döner. Kadının paketlerini aldım, güzelce tek paket yaptım, üstüne de bir fiyonk attım. Kadın o kadar mutlu oldu ki. Başladı alışveriş yapmaya. O gün birçok şey satın aldı. Ve böyle böyle ne oldu biliyor musunuz? Dükkânın cirosu o yaz iki katına çıktı. O arada iki de evlilik teklifi aldım. Etrafın zengin işadamlarından ikisi bana “Gel delikanlı” dediler, “seni kızımızla evlendirelim, bizim ortağımız ol. İşlerimizin başına sen geç.” Onlara “Hayır efendim,” dedim, “ben okumak istiyorum. Çok teşekkür ederim.” O yaz tatilinde birçok tecrübeler edinmiştim böylece.

– Peki kızlarla aranız nasıldı bu gençlik günlerinizde?

Aslında ben heyecanları çok fazla olan bir gençtim. Hatta bu heyecanlarımın azalması için doktora bile gitmiştim. Ama doktorun önerdiği, benim aradığım çözüm değildi. Çünkü ben tertemiz bir hayat yaşamayı baştan kafama koymuştum. Bir gün izlediğim bir film bana ilham verdi, o filmde bir nehrin deli dolu sularından elektrik enerjisi üretiliyordu. O gece sabaha kadar düşündüm ve bir enerjinin başka bir enerjiye dönüşümü metodu ile içimdeki bu enerjiyi kendimi yetiştirme aşkına dönüştürmeye karar verdim. Okudum, sürekli okudum, gece gündüz okudum. Araştırdım, inceledim. Ve sonunda ne oldu? Bugün Türkiye’nin en kültürlü insanıyım, sayılı birkaç büyük kişisel kütüphanesinden birine sahibim. Hâlâ da gece gündüz okumaya devam ediyorum. Hayatı, insanı anlamak, varoluşun sırlarını araştırmak bir aşk halini aldı bende.

Ben çok temiz bir gençlik yaşadım. Ama tertemiz, pırıl pırıl bir gençlik. Bu hep böyle devam etti. Sonunda da Allah karşıma Rânâ isimli eşsiz bir meleğini çıkardı. Bu iş böyle yavrum. Kur’an-ı Kerim’de “Temiz kadınlar, temiz erkekler için; temiz erkekler de temiz kadınlar içindir.” buyruluyor.

– Bu dönemlerde annenizle diyaloğunuz nasıldı? Genellikle gençler bu yaşlarda biraz âsi olurlar.

Annemle arkadaştık. Ona çocukluğumdan beri her şeyimi anlatırdım. Onunla her şeyi açık açık konuşurdum. Meselâ eve gelirken yolda çok güzel bir kız görsem, beğensem, anneme söylerdim. “Yahu, o kızı bir de ben görseydim” derdi. Akşam eve geldiğimde, elimi annemin omzuna koyardım, kanepede beraber oturur, o günkü yaşadığımız olayları onunla yorumlardık. Orada duyduğum lezzeti başka hiçbir şeyde bulamazdım. Sonra bir de Rânâ’nın yanında hissettim aynı duyguyu.

Ergenlik dönemine girdiğim günlerde, bir gün baktım masanın kenarında o dönemle ilgili insan vücudundaki bütün değişimleri anlatan yabancı bir yazarın kitabı duruyordu. Annem oraya benim göreceğimi tahmin ederek bırakmıştı. Alıp okudum, kafamdaki soruların cevapları orada vardı.

Annem her yönden olağanüstü bir insandı. Çok küçük yaşta bir tek babası sağ kalmış. Dedem Rodos savcısı imiş. Onu da Yunanlılar baskın yapıp hapse atınca, annem uzak bir akrabalarının yanında kalmış, ta ki yıllar sonra dedem hapisten çıkarılana dek. O aile de çok cimriymiş. Annem gidermiş, gündüzleri yol kenarlarındaki ağaçlardan karnını doyurur, akşam eve gidince sofraya el uzatmazmış. Dedem hapisten çıkınca Rodos’ta kalmayı uygun bulmamış, Ankara’ya gelmişler, bir mahalleye yerleşmişler. Babam da o mahallede oturuyormuş. Hukukçuydu babam. Annemi işe gidip gelirken görüp, beğenmiş; dedemden istemiş. Evlenmişler. Üç lisan bilirdi annem. Çok kültürlü bir insandı.

İş yaparken yorulsa, uzanırken eline muhakkak bir kitap alırdı. Beni de her konuda çok iyi yetiştirdi. Benim en yakın arkadaşım, sırdaşım oldu. Babamın vefatından sonra Rânâ ile gidip onu yanımıza aldık. Vefat ettiğinde onu sevgiyle yerleştirdim, çenesini bağladım. Hâlâ onu anmadan geçen bir tek günüm yoktur. Nur içinde yatsın, Allah’ın rahmeti Peygamberin şefaati üzerine olsun.

Sabri Tandoğan Efendi Hz.
Aziz Ruhlarına Fatihalarla.

...::Bu yazıyı arkadaşına gönder::...

Geri Dön

 

[Ana Sayfa] [Sabri Tandoğan] [Kitapları] [Yazıları] [Röportajları] [Resim Albümü] [Sizden Gelenler] [Dosya Arşivi] [Arama] [İletişim]