Efendim bu gün yine sizinle birkaç anımı paylaşmak istiyorum. İnsan bazen böyle anıları paylaşınca rahatlıyor, mutlu oluyor. Eminim siz de sizi sevenlerle, dostlarınızla konuştukça, anılarınızı paylaştıkça kendinizi daha rahatlamış hissediyorsunuzdur. İnsanın etrafında gerçek dostları olması ne güzel değil mi?
Saygı ve hürmetle ellerinizden öpüyorum. Rabbime emanet olun. Dualarınızda bizleri de unutmayın...
Yıllar önce, İngiltere de bulunduğum sıralarda bir telefon geldi. Biricik arkadaşım Reyhan arıyordu. Sesi telaşlı ve titrekti. Zor konuşuyordu. Sadece ”Babam az önce vefat etti Özden” diyebildi. Allah sabır versin dedim, bir iki kelime daha söyleyebildim kapattım telefonu. Üzülmüştüm çok, ama tam olarak ne diyeceğimi bilememiştim... Sonra hemen evden çıkarak en yakın telefon kulübesine gittim, aradım arkadaşımı ve: ” Canim biliyorum bu senin için çok zor ama Anneannem der ki Allah sevdiği kulları ile alışveriş yaparmış, onlara bazı dertler üzüntüler verirmiş. Eskiden büyük veliler bir süre geçip de başlarına bir dert gelmezse Rabbim beni unuttu mu diye üzülürlermiş. Bu hayatın gerçeği. Hem ben eminim ki Allah insana kaldıramayacağı yükü vermez. Sen buna dayanabilecek güçtesin. İnşallah bu sınavdan da hayırlısı ile geçeceksin” demiştim. Aylar sonra Türkiye'ye gelince evlerine gittim. Annesine de taziyelerimi bildirdim. Sonra da konuyu değiştirdim, farklı şeylerden konuşmaya başladık. Bir ara annesi odadan çıktığında Reyhancığım yavaşça eğildi kulağıma ve dedi ki: “Annemle, babam hakkında konuşabilirsin, üzülecek diye konuyu değiştirmeye çalışma, o bundan memnun oluyor, rahatlıyor.” Ben ise aylar sonra acılarını tazelememek içen konuyu değiştirmeye çalışıyordum. Gerçekten de babası hakkında konuşmaya başlayınca annesinin yüzü aydınlandı, heyecanlandı, gözlerinin içi pırıl pırıl oldu. Elbette gözleri yaşardı ama çok mutlu oldu. O zaman buna anlam verememiştim. Ancak yıllar sonra benim de sevdiklerim Hak’ka göçtüğü zaman anlayabildim bu hisleri. İnsan herkesle paylaşmak istiyor sevdiklerini, anılarını, onlarla yaşadığı güzellikleri…
Kardeşimin ardından günlerce anlattı annem küçüklük hikâyelerini, şiirlerini okudu her gelene… Konuştukça, anlattıkça, rahatladı, mutlu oldu aslında… Kardeşimi Hak’ka uğurlayalı tam 39 gün olmuştu. Gece herkes yattıktan sonra babamla balkonda oturuyorduk. Ertesi gün Kur’an-ı Kerim ve dualar okunacaktı evde. Program ve plan yaptık, neler alınacak, kimlere haber verilecek diye… Gündüz çok sevdiğim bir ablamıza gidip çağırmıştım. O okuyacaktı Kur’an-ı Kerim’i. “Tamam geliyorsun değil mi?” diye sormuştum O: “Bakalım, bir yarın olsun hayırlısıyla“ demişti. Biraz bozulmuştum o an.” başka bir planın mı var. Bir mani mi var?” demiştim. Gülmüştü ”kısmet bakalım” demişti. Saat gece 2:30’a kadar oturduk balkonda sonra babam uyumaya gitti, ben ise öyle uzanıverdim kanepeye… Tam dalmıştım ki korkunç bir gürültü ve sarsıntı ile fırladım yerimden. Camlar zangırdıyor, her şey yerinden oynuyor, korkunç bir sarsıntı ile evler çatırdıyordu. Tarih 17 Ağustos 1999'du saat 3:05. İnsan çığlıkları birbirine karışıyordu. Şaşkınlıkla çocuklarımızı kucaklayıp ayrıldık evden… Günün ilk ışıklarıyla netleşmeye başladı her şey. Alınan her haberle felaketin büyüklüğü daha da anlaşılıyordu. Dönemedik eve geriye… Teyzemin çiflikteki evinde toplandık hepimiz. Orada kaldık günlerce… Ertesi gün kendi kendimize oturup okuduk Yasinlerimizi, Kur’an-ı Kerim’i hem kardeşçiğim hem de depremde hayatını kaybeden herkes için. Evet, biz boşuna yapmıştık planları, bu gün böyle tecelli etmişti. Ne demişti çağırmaya gittiğimde Ümmühan Ablam:”Bir yarın olsun hayırlısıyla… Kısmetse”. İşte kısmet böyle idi demek ki. Televizyonda seyrediyorduk depremin insan hayatlarını nasıl darmadağın ettiğini. Bir kadıncağıza uzatıyorlardı mikrofonu hastanede, ”Hiç kaybınız oldu mu?” diye. “Depremde evimi, işimi, annemi, babamı, kardeşlerimi, kocamı, iki çocuğumu, bir kolumu ve bir bacağımı kaybettim” diyordu… Ağlamıyordu… O yaşıyordu… Yaşayacaktı… Annem; ”Bu güne kadar kendi acımı düşünüyordum ve çok büyük bir acı olduğunu kimsenin anlayamayacağını sanıyordum. Evet, o büyük ama sadece benim acım. Bu bütün Türkiye’nin acısı…” diyordu. Ve çok kısa bir süre sonra depremzedeler için elleriyle yardım toplamaya başladı ve Onkoday’la birlikte otobüslerle doldurup götürdüler bu yardımı deprem bölgesine defalarca, elleriyle teslim ettiler insanlara, dokundular onlara ve onların acılarına…
Tam zamanını hatırlayamıyorum ama sekiz yıl kadar önce idi galiba. Çankırı Valisine bir suikast düzenlenmişti. Vali Bey yaralı kurtulmuştu ama aynı saldırıda iki vatandaş hayatını kaybetmişti. Birisi 13 yaşında bir ilköğretim öğrencisi kızcağızdı Televizyonda haberlerde izliyordum, cenaze törenini gösteriyordu. Sonra babası ile konuştu muhabir. Adamcağıza ne hissettiğini(!) sordu. O çok sakin görünüyordu. “Bizim evladımız sabah abdestini aldı namazını kıldı, hazırlandı, okuluna gidiyordu ve haksız yere bir saldırıda rahmetli oldu. Mazlumdur, bize göre okul yolunda şehit olmuştur, Allah böyle takdir etmiş. İnşaallah rahmet edecektir. Şehit babası olduğumuz için gurur duyuyorum” diye cevapladı. Ne bir isyan, ne bağırma çağırma… Müthiş bir teslimiyet… Muhabir şaşırdı. Son bir kez şansını denedi” Peki kızınız öldüren terörist için ne söyleyeceksiniz” (Belli ki nefret ve kınama bekliyordu babadan…). O ”Bizde o çocuğa karşı bir nefret yoktur. Onların da anası babası var. Kimse evladı kötü olsun istemez. Kandırılmışlardır. İnşaallah Allah hidayet verir de yaptıklarının yanlışlığını kötülüğünü anlar. Biz affettik ve hidayetini diliyoruz. Allah’a havale ediyoruz.” Cevabını verdi… Muhabir iyice şaşırmıştı. Röportajı kesiverdiler, pek de gösterilmedi başka kanallarda da. Alışılageldiği şekilde ağıtlar, isyanlar, bela okumalar yoktu çünkü… O zaman günlerce gitmedi bu babanın görüntüsü gözlerimin önünden. Bu nasıl bir iman ve sabırdı Rabbim. Aynı Yasin suresinin 26. ayetinde olduğu gibi. “Onlar bilmiyordu, bilselerdi yapmazlardı” diyordu. Kin, nefret duymuyordu… Çok etkilenmiştim… Hala o günkü gibi hatırlarım…
Hak’ka göçtüğünden bir hafta önce annemlerin evine gelmiş kardeşim. İki gün kalmış. Bize imamlık yaptı, namazlarımızı birlikte kıldık diye anlatıyor anneciğim. Sonra akşam otururken televizyonda haberlerde bir şehit cenazesi gösteriyormuş. Cenazenin arkasında ağlayanlar, ağıt yakanlar varmış. Anneme dönüp demiş ki “Anneciğim bak bunlar ne kadar yanlış şeyler. Sen ve ben Allah’a inanan insanlarız. Ölüm bir son değil bir başlangıç. Biz şimdi uykudayız o zaman uyanacağız. Birbirimize söz verelim bu gün… Hangimiz önce giderse arkada kalanlar böyle ağlayıp isyan etmeyecek. İnsan duygusaldır. Merhamet sahibidir. Elbette üzülür birkaç damla yaş döker. Peygamber Efendimiz(SAV) de gözyaşı dökmüş evlatlarını kendi elleriyle mezara indirirken. Ama isyan etmek, yüksek sesle ağlayıp bağırmak yok. Bunlar yanlış şeyler. Biz Rabbimize emanet edeceğiz her şeyi üzülmeyeceğiz, tamam mı?” Tamam oğlum demiş annem. O gün eve vardığımda beni karşıladı anneciğim. Sakın ağlamayasın kardeşinin vasiyetidir dedi… Ben zaten hissetmiştim onun ne kadar mutlu olabileceğini. Onun için ağlayıp dövünmek gereksizdi. Eğer üzülüyorsam sadece kendim içindi. Onu çok özleyeceğim için, varlığına ihtiyaç duyacağım için. Ama bu da bizim sınavımızdı işte… Biraz ağır ama gerçek… Şimdi ben de çok seviyorum onunla ilgili anılarımı anlatmayı, paylaşmayı. Rahatlıyor, huzur doluyor içim…
Evet, sevdiklerimiz hep bizimle birlikte… Biz de bu dünyadaki vazifemizi hakkıyla tamamlayıp onlara layık olmaya çalışmalıyız. Etrafımıza aydınlık saçmaya devam etmeliyiz… Rabbimize şükürler olsun bize onların sevgisini ve birlikte yaşama şansını verdiği için…
Özden ÇİÇEK
Creative Wood Painting Lady
Dubai
www.ozdencicek.com
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Sayın Özden Hanım,
Yine baştan sona sanatın, fikrin, düşüncenin, edebin ve inceliğin toplandığı bir şaheser. Bu mailde hepimizin ayrı ayrı çıkaracağı nice dersler, hikmetler var. Allah bu güzellikleri bütün insan kardeşlerimize nasip etsin. Efendim, sizi seviyoruz, size saygı duyuyoruz. Allah sizden razı olsun. Selam, sevgi ve saygıların hiç bitmeyecek olanı ile.
Sabri Tandoğan
Aziz Ruhları Şad Olsun.