Konu : Evlilik, bir aşk rüyası...
Gönderen :
Fatma.
Tarih :
9/14/2017 9:15:46 PM
.
Öncelikle “tünd söz işitir bizden, tünd söyleyen” yazınız beni ağlattı. Allah (c.c.) uzun yıllar sağlıkla, mutlulukla, huzurla hizmet vermenizi nasip eylesin inşallah. AMİN.
Ben size yürekten "hocam " diyorum. Hepimiz İslamiyete bu tarzda sahip çıkmalıyız. Sizin dediğiniz gibi burası bir piknik alanı. Bazı yiyecekler afiyetle yeniyor, bazıları kabul görmüyor. Hazreti Mevlana ile ilgili yazı yazan kardeşimiz sağolsun, varolsun iyi ki böyle bir yazı yollamış da yıllar önce üzeri örtülmüş haksızlığa uğramış bir konu yeniden gündeme gelerek yarası sarıldı. Acaba onun bir cümlesi, insanda büyük bir tefekküre yol açan düşünceleri ilham değil de nedir? Kim yazabilir o satırları ? Ancak kendisine hikmet verilenler yazabilir. Beni çok etkilemiş Mesnevi örneklerinden birisi idrar birikintisinin üzerindeki saman çöpündeki sineğin etrafı seyranında ki yorumudur. Bir örnek ki çok şey anlatır.
Efendim, Ben de sabah gazetesindeki yazı için çeşitli gazetelerde ki yedi köşe yazarına yazılar yolladım. Ama hala çıt yok. Her gün yazacak bir sürü şey buluyorlar. Ama inanırmısınız bu kadar önemli bir konuya duyarsız kaldıkları için onlardan soğudum artık yazılarını eskisi gbi acaba ne yazmış heyecanıyla okumuyorum. Hatta hiç okumak gelmiyor içimden sadece yazıya cevap vermiş mi diye bakıp geçiyorum. Din samimiyettir, değil mi efendim ? Vicdandır. Siz, çarşamba sohbetlerinzde vicdanınızın sesini , iç sesinizi dinleyin demiştiniz. Bu iç sesini anlatmıştınız. "Gerçek din insan doğasıdır" demiştiniz. İnsan tertemiz doğar diye başlayan sohbetiniz beni ne kadar ağlatmıştı. Bu bağlamda içim o kadar rahat ki, ben birşeyler yaptım diyebiliyorum efendim.
Dün apartmanımızda hepimizi üzen bir olay oldu. Kırk yaşından sonra evlenmiş altı yıllık evli ve de dışardan çok mutlu görünen bir çift ayrıldılar. Taşınan eşyaların onlara ait olduğunu duyunca şok yaşadım. Halbuki ne hevesle evlerini yaptırmışlar, süslemişler ve de herkesin beğeniyle baktıkları bir yaşantıları vardı.Çoklukla elele yürürlerdi. Evime girerken sessiz gözyaşları döktüm. Dağılan kuş yuvası değildi ki gerçi ona da ağlarım ama hadi onlar hemen yenisini yapıyorlar ama insan öyle mi? "Yuvayı dişi kuş yapar” sadece bir atasözü olarak kaldı günümüzde. Halbuki bu doğadan alınması gereken çok önemli bir örneklem. Boşanma için "Yüce Allah'ın mübah saydığı ama hoşuna gitmeyen bir eylem "dir i duyduğumda ürpermiştim. Mübah olduğu haller de var tabi ki ama orda bile hele çocuklar varsa çok ince düşünmek gerekiyor. Çocuklara güzel örnek olabilmeyi hedef almak lazım. Evlenirken "iyi günde ve kötü günde "diye bir söz geçer. Ve evliliklerini uzun yıllar sürdürmüş teyzelere sorduğumda "iyisini kötüsüne denk getirdik" demişlerdi. Tv dizileri sebep deme istersen, maneviyat yokluğu deme istersen, daha aklı başında olması gereken kadınlar fıttırdı deme istersen. Ben bir sürü şey söyledim efendim de asıl siz ne dersiniz? Sizin evlilik ve eş seçimi hakkında düşüncelerinizi burada da okuduk biliyoruz. Boşanma konusunda neler dersiniz? Boşanmak bir kutsal'ı dağıtmak anlamına gelir mi? Sizin dediğiniz "Bu evde sadece Allah'ın ve Peygamberi'inin dedikleri geçerli" demiyor günümüz insanı.
Asıl sorum şu,Televole kültürü insanına nasıl ulaşılacak? Bu cahil insanlar nasıl aydınlatılacak efendim? Beri yandan bakıyorsunuz hem cinsim kendi evinde acı çeken bir kadınken karşı evin kocasına göz koyabiliyor. Veya koca gül gibi eşi varken işyerindeki hanım arkadaşına da yakın olabiliyor.
Esas sorum bir de şu efendim. Boşanmak insanlık ayıbı sayılır mı?
Hürmetle ellerinizden öpüyorum.
--------------------------------------------------------------------------------
Sayın Sabri Tandoğan Efendi Hz'nin cevaben yazdıkları :
Efendim, mailinizde “boşanma insanlık ayıbı sayılır mı” diye soruyorsunuz. Bu çok genel bir soru. İslamda şartlar tahakkuk ettiği takdirde boşanmaya müsaade edildiğine göre gerekiyorsa boşanılabilir. Yalnız bu çok ciddi bir konudur. Bazı çiftlerin yaptığı gibi hemen ilk can sıkıntısında, ilk münakaşada mahkemeye koşmak o şahsın ne kadar züppe, şımarık, akıldan, iz’andan, idrakten mahrum olduğunu göstermez mi? Hepimiz insanız. Hepimiz hata edebiliriz. Ama karşı tarafın bir hatasını görür görmez mahkemeye koşmak bence sade insanlık suçu değil, hayvanlık suçudur aynı zamanda. Bu nasıl bir şımarıklıktır ki insanın hiç hata etmeyeceği, hiç kusuru olmayacağı anlamını içerir. Bu mümkün müdür? Bir insan bugün bir hata işler de yarın insanca, medenice, efendice af dilerse, bağışlanma dilerse onu kabul etmemek de bir cinayet olmaz mı? Ama diyeceksiniz ki bu hatalar mütemadiyen tekerrür ediyorsa bir hataya bir ikincisi, bir üçüncüsü ilh. ekleniyorsa o zaman başka. Bir atasözü vardır. “Bir kere sürçtü diye bir atı vurmazlar” derler. Bizler de insanız, hata edebiliriz, yanlış yapabiliriz. O anki kızgınlıkla ağzımızdan yanlış bir söz çıkabilir. Mal bulmuş mağribi gibi bunu bahane ederek mahkemeye koşmak evlilik birliğini ebdiyyen koparmak günahların en büyüğüdür.
Günümüzde boşanmaya doğru ilk adım nikah memurunun önünde başlıyor. O rezil, o iğrenç, o utaç verici tepişme hareketi boşanmaya giden ilk adım olmuyor mu? Ancak aptallar, geri zekalılar, kendilerini çağdaş, ilerici, aydın sanan maskaralar bu pisliğe bulaşıyorlar. Neymiş efendim, kim kimin ayağına basarsa evde onun sözü geçermiş. Ne demek bu? Kendini firavun ilan etmekten başka nedir? Eşim bir konuyu benden daha iyi düşünüyorsa, daha objektif kararlar alıyorsa ille ayak diremek, ille benim olacak demek, bu evde yalnız benim sözüm geçer demek eşşeklikten başka nedir? (Belki bu sözümüzden eşşekler alınır da bizden davacı olurlar). Bu kafada olan insanlar evlense ne olur, boşansa ne olur? Onlar, firavunluklarıyla, Mesnevideki idrarın üzerindeki çöpe konmuş sinekten başka nedirler?
Evlilik, bütün bu pisliklerin dışında güzel, çok güzel, inanılmayacak kadar güzel bir olaydır. Şahsiyetini bulmuş, belli bir kültür düzeyine gelmiş, karşı cinsten bir insanı manen ve maddeten mutlu edecek bir çizgiye ulaşmış insanların biraraya gelerek kurdukları bir yeryüzü cennetidir. Evlilik kararından itibaren adımlar o kadar dikkatli atılmalıdır ki söylenen sözlere, yapılan hareketlere o kadar dikkat edilmelidir ki. Necip Fazıl’ın “Bir Adam Yaratmak” piyesinde olduğu gibi
“Kadınla erkek arasında öyle hassas bir cazibe muhiti var ki en olmayacak sebeplerle bir anda renk gibi uçar, duman gibi dağılır. Artık hiçbir gayret ve fedakarlık onu geriye iade edemez”.
Karşılıklı sevgi, saygı, edep, incelik, şefkat ve paylaşma duygusu ile kurulan evlilikler velev ki bir gözlü gecekonduda bile devam etse orası bir muhteşem saray olur. Bundan mahrum evlilikler (Prens Charles, Diana evliliğinde olduğu gibi, bin odalı Buckingam sarayında bile devam etse bir zindandan farksız olur. Prens Charles, hiçbir zaman Diana’nın kıymetini bilemedi. Çünkü ruhu kirliydi. Çünkü ancak adi, alçak, kirli kadınlar onu mutlu edebilirdi) elbette yıkılmaya mahkumdur. Şu kısacık dünya hayatında insanın erişebileceği en büyük mutluluk birinci tür evliliktir. Diyeceksiniz ki ne biliyorsun. Biliyorum, çünkü yaşadım (ben ezbere konuşmasını sevmem, yaşamadığım şeyi söylemem). Merhum Rana hanımla beraber kırkdört yıl en muhteşem evliliklerinden birini yaşadık. Sevgiyle, saygıyla, edeple, inclikle başladık, öylece bitirdik. Kırkdört yıl, kırkdört dakika gibi geçti. Bana böyle bir eş verdiği için Yüce Rabbime nasıl şükredeceğimi bilemiyorum. Evlilik kurulmazdan evvel iki tarafın da belli bir kültür düzeyine, olgunluğa, ruh temizliğine ve asaletine sahip olması şarttır. Evlilik bir aşktır, güzelliktir, insan hayalinin erişebileceği en son kemal noktasıdır. Kız güzeldi, oğlan zengindi diye evlenmek cinayetlerin en büyüğüdür. Madde ihtirasıyla başlayan evliliker rezil bir şekilde son bulmaya mahkumdur. İnsan ne ekerse onu biçer.
Efendim, benim düşüncelerim bunlar. Hata ediyorsam, yanılıyorsam Allah affetsin.
Selam, sevgi ve saygı ile.
|